Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Ocak '12

 
Kategori
Anılar
 

Nostalji . 2: Malatya-İstasyon (1)

Nostalji . 2: Malatya-İstasyon (1)
 

Daha önce size, Balıkesir'deki çocukluk günlerimi anlatmıştım. Balıkesir’in Merkezi İşletme olma işlevi ortadan kalkınca, DDY’nda Veznedar olarak bulunan babamın görev yeri de değişmişti; o zaman DDY. V. İşletme Merkezi olan Malatya’ya atanmıştı. Babam daha önce, Erzincan, Elazığ, Erzurum’da çalıştığı için aşağı yukarı oraları biliyordu.

Hepimiz ayrılığa hazırdık. Aslında Balıkesir’i seviyorduk ama, memleketin her yeri bizim için kutsaldı; gidilirdi; çalışılırdı… Babama bir güzel kara vagon tahsis ettiler; eşyalarımızı bir güzel yükledik (ben 4-5 yaşlarındayım,) ; hatta öyle düzenledik ki , istersek, "Yolcu Treni"nde, istersek, bize tahsis edilen,arkadaki, o temiz  yeni kara vagonda kalabiliyorduk.

Böylece trende günler ve geceler geçti; nerlerden geçtik gittik bilemiyorum. Ama bir maceraydı bizim için. O zamanki trenlerin hızıyla Balıkesir’den Malatya’ya ancak üç gün üç gece’de gidebilmiştik… Öyle hatırlıyorum.

Malatya’ya geldik. Büyük bir Garı vardı. Bizim kara vagonumuzu bir kör yola  aldılar. Orada bıraktılar. Bizi getiren tren çekti gitti… Biz arkasından baka kaldık. Üzgün, ağlamaklı … Onun içindeki hayatımıza bayağı alışmıştık… Düzen değişti.. Oysa hayat Balıkesir’de ne güzeldi…

Her şey önceden ayarlanmıştı. Babama istasyonda yeni yapılan lojmanlardan bir tanesi ayırtılmıştı. Hemen yeni evimizi görmeye gittik. İstasyonun o zaman , bir yukarı mahallesi, bir de aşağı mahallesi vardı. Biz aşağı mahallede, ana yolun bitiminde yapılmış, bir tarlanın içindeki, küçük evimize gittik. Evde, altlı üstlü dört daire vardı. Ve en yakın zamanda yakın komşularımız da yeni evlerine gelip yerleştiler. Biz üst katta oturuyorduk. Altta mütevazi bir aile daha vardı… Binanın arka tarafı da aynı plana sahipti. Orada da iki aile oturuyordu.

Evin çevresinde, bomboş bir bahçe vardı. Bahçede çakır dikenleri görülüyordu. Her tarafı vahşi otlar sarmıştı. Buraya kimsenin elinin değmediği belliydi.

Annem çok sıcak kalpli bir insandı. Komşularla hemen tanıştı; içli dışlı oldular; mahalledeki diğer arkadaşlar da, ziyarete geldiler… Böylece, arkadaşlıklar dostluklar kuruldu .. İnsanlar birbirlerine gidip gelmeye başladılar.

Ben de mahallemizin kendi yaşımızdaki çocuklarıyla tanıştım. Hemen bizim evin yan tarafında, bir tarlayı düzlemişler, küçük bir  Futbol sahası yapmışlardı.. Koşturup duruyorlardı… Takımlardan biri eksik olunca beni de aldılar. Takımda, bir biz, bızdıklar; bir de daha büyük olan, futbolu bilenler, ağabeyler vardı . O büyüklerin içinden , Eski Beşiktaş’lı Erkan Kural’da bulunuyordu. Önceleri, bizimle birlikte futbol oynar, topla gösteriler yapar ; çalımlarıyla bizleri yıkar geçerdi… Sonraları, giderek büyüdü ; yerel DDY’da futbol oynamaya başladı. Malatya karmasına seçildi. Daha sonra Ankara’da büyük bir takıma gititiğini biliyorum… Daha sonra onu Beşiktaş’da futbol oynadığını gördüğümüzde ne kadar gurur duymuştuk… O Erkan Kural’la biz de futbol oynamıştık ve şimdi  Beşiktaş’da… Ne gurur verici bir olay…

Babamın önderliğinde, komşular imece ile bahçeyi adam etmeyi kafaya koydular. Ne yapıp yapıp bir yerlerden su bulup, bahçeye ince bir derecik halinde getirdiler. Sonra herkes eline birer çapa alıp toprağı kazmaya başladı … Yavaş yavaş, toprak kendini insanların hizmetine vermeye başladı. Giderek tarhlar belirlendi, buraya fasulye;  şuraya, domates, biber, kabak ve daha neler neler… maydanozlar; dere otları… fideler dikildi; sulandı … Ve o güzelim fidelerden yavaş yavaş sebzeler , yeşillikler çıkmaya başladı… Fasulyelerin dibine dikilen söğüt dalları, toprağa tutundu… Onlar da göğerip kalktılar ve yeşil ağaçlar olmaya başladılar. Bizimkiler, aynı zamanda kenarlara kayısı, vişne, armut, elma fidanları diktiler… Hepsi de göğerdi; izleyen yıllarda bizi doyuran meyveler veren kocaman ağaçlar oldular …

O kuru, dikenli, bakımsız tarla…  sonunda bir cennete dönüştü.

O bahçelerde, bizim sünnet düğünlerimiz yapıldı. Nice eğlenceler düzenlendi. Bahçeler ışıklandırıldı… Bahçemiz canlandı; gecesi ayrı güzel, gündüzü ayrı güzel bir diyara dönüştü…

Ne demişler; bakarsan bağ olur bakmazsan dağ… Annemin, babamın ellerinden (tabii diğer arkadaşların emekleri de var...) o kör tarla canlandı bir cennete döndü. Yıllar sonra ne zaman gitsem, bahçenin artık eski canlılığını göremedim ama;  o göğe erişen söğüt ağaçlarımızı, meyve ağaçlarımızı hem okşadım hem de ağladım. Çünkü onların bir bölümünü de ben dikmiştim. Beni gördüklerine sevindiler mi ? Bilemiyorum. Ama bilirim kalp kalbe karşıdır...

 

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..