Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

güne_bakan(Nazenin yavrusu)

http://blog.milliyet.com.tr/gunebakanlar

11 Aralık '08

 
Kategori
İlişkiler
 

Nostalji

Nostalji
 

giden


Zamanın bir yerinde bir adressiz kimsesiz mektup yazılır. Mektubun sahibi hiçkimselerden hiçbiridir. Mektubun kaderinde ait olduğu yere, Hiçliğe karışmak yazılıdır.. Yazılı olan olur daima..

ADRESSİZ MEKTUP

Gidiyordun...

Beni hiçbir zaman cevabı olmayacak sorularla bir başıma bırakıp...

İnanamadım önceleri... Öylesine severken ve öylesine tutkuyla sevildiğime inanırken nasıl mümkün olabilirdi bu ayrılık?

Biliyor musun her elimi tuttuğunda ruhum seninle bütünlüğünü bulur, göklere, bulutlara yükselirdi peşin sıra... Kimselerin bir tek teline bile dokunmasına tahammülümün olmadığı saçlarıma dokunup kokladığında hiç bırakılmayacak bir nefes gibi içini doldurduğumun mutluluğunu sunardın bana... Ve her gözlerime baktığında yanardağların içime düştüğünü, en katı madenlerden sert benliğimin hücrelerime dek tel tel çözülüp erimesinin tadını hayrete bulanmış hazlarla karşılar, zamanlardan sonsuza düştüğümüze inanırdım. Hiç inanamazdım sevginin o ulaşılmaz gördüğüm doruklarında, yamaçlarında seninle pamuk şekeri tadında bulutlara karıştığımıza...

Ama sakinliğin içinde savaşı, huzurun içinde korkuyu, sınırsız güvenin içinde riyakarlığı, doğruların içinde yalanı gizlediğini hiç göremedim sevgili, hiç bilemedim...

Tüm ruhumla tüm yüreğimle sevdim... Tüm benliğimle inandım..

Bazen hiç konuşmadığımız o anlar vardı ya, kimsenin suskunluğuna dayanamayan ben, seninle sessizliği de öyle tarifsiz duyularla algılar, bu eşsiz tadı içimde tüketmekten korkarak sindirmeye çalışırdım... Bu kadar yoğun duygularla donatılmış bir sevgi yaşanabileceğini hayal bile edemezdim.

İşte sevgili, nasıl aniden yaşamıma girdinse, öylesine aniden sessizce çıkıp gidiyordun...
Geriye hiç bakmadan...
Ne kötü bir söz, ne kötü bir bakış bile olmadan, ardında cevapsız onca sorularla...

Anımsar mısın, hastalandığımda hapşırırken ağzımı kapattığım elimi alıp öpmüştün de nasıl korkmuştum hastalığımın sana da bulaşmasından... Ve nasıl şaşırmıştım cevabına; o kadar temiz , titiz ve hassas olan sen, benim mikroplarımı bile o kadar çok sevdiğini ve bu sevginin seni koruyacağını, mikroplarımın sana asla dokunmayacağını söylüyordun. Gerçekten de havadan nem kapıp hastalanan sen hastalanmamıştın işte...

Ya o yağmurlu gündeki seyahatimizde, eğimli yolda frene basınca döne döne arabayla şarampole düştüğümüzde yaşadıklarımızı anımsar mısın? Ne bizde, ne arabada en ufak bir çizik bile yoktu ve yolumuza devam ederken sevgimizin bize yine ne büyük, ne kutsal bir kalkan olduğunu söylemiştin, gözyaşlarıyla...

Ah sevgili, sesini her duyuşumda içimden binlerce kuş havalanırdı gökyüzüne çığlık çığlığa, her seferinde yine yeniden yüreğim varlığınla mutlanan, yokluğunla korkunç acılara süren bu sevginin gönüllü kölesi oluverirdi. Ya sen bizi bağladığına inandığın ve asla kopamayacağını söylediğin o çelik halatlarına n'oldu ki bir tek saç telimden bile daha naif çıktı? Koptuk...

Gittin nihayet... Uçurumlardan çakıldım yerlere paramparça...

Beynim birbiri ardına patlayan yanardağların alevden lavlarını salıyordu yüreğime... Yokluğunun havasızlığında boğuluyordum nefessiz... Gezdiğimiz yerlere gidemiyordum sensiz, birlikte yaşadığımız o inanılası olmayan anlarda kaybolma korkusuyla...

Ah bilmedin ki günlerce bir gölge gibi acıyla arkanda çarpan bir yüreği... Sensizliğinde de sürekli seni yaşayan, seni sayıklayan, seni düşünen, senin için korkan, endişelenen o insanı sana hiç göstermedim ki... Evinin karşısındaki sokakta gözyaşlarıyla boğulmuş, sessiz çığlıklarıyla arabasının tavanını yumruklayan birini, gezdiğin tüm yollardan geçip, ayak izlerine rastlamak isteyen, belki sesinden bir ses, nefesinden havaya karışan bir nefes bulma umuduyla yanıp tükenen yüreğimi de hiç söylemedim. Canlılığı, neşesi, bitmeyen enerjisiyle tüm çevresini yaşama sevinciyle kuşatırken çepeçevre, ani gidişinle, yaşayan ölüye dönüşüveren gözlerimdeki dayanılası olmayan acıyı ise göremezdin de...

Son olarak Ey Sevgili...

İçimdeki o sevgi çocuğunu hala nasıl günışığına yasaklayıp gizlice büyüttüğümü, yaşamım boyunca daima sadece sana ait kalacak bu parçamı da hiç demeyeceğim sana... Ve biz hep bir yanı eksik kalmış insanlar olarak yaşayıp giderken diyet yemekleri gibi tatsız tuzsuz bir tebessüm olacak yüzlerimizde..

 
Toplam blog
: 54
: 1026
Kayıt tarihi
: 05.10.06
 
 

Ata toprağı Karadeniz'den, terbiye ve eğitimi Trakya'dan, günebakan ve İstanbul sevdalısı eski bir m..