Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Ağustos '06

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Ocakbaşı

Ocakbaşı
 

Kendimi bir anda burada buldum. Yıllar olmuştu buraya gelmeyeli ve ilk defa yalnız geliyordum.Arabamı durdurdum, Park görevlisine anahtarları verdim. Tanımıyordum onu, belki de işe yeni girmişti.Kafamı kaldırıp şöyle bir baktım, hiçbirşey değişmemişti. Yeni badana yapmışlardı eskisine göre biraz daha beyazdı dış cephesi binanın. Ama işte yibe aynı sıcak, küçük sadece sık sık gelenlerin kendilerini iyi hissedecekleri bir yerdi. Kaç kişi gelir ki bir ocakbaşına tek başına ? Meyhaneye belki ama ocakbaşının farklı bir havası vardır.Daha sıcak ,daha dostane... Ocakbaşı bana Türk sanat müziği eşliğinde sıcak dost sohbetlerini hatırlatıyor oysa neyhanenin yalnızlara yaraşır daha ağır kokusu var. Aslında ben meyhaneye daha çok yakılırdım ama işte buraya gelmiştim.

Nisan ayına göre baya serin bir hava vardı, yağmur yağıyordu. Oysa ben baharı yaşamaya öyle hevesliydim ki incecik giyinmiştim. Üşüdüm. İçeri girdim. Normalde beni rahatsız edecek sigara dumanı ve ağır baharat kokusu içimi ısıtmıştı. Yüzümde yalnız insanlara yakışmayacak bir gülümseme oluştu. Bir an kendimi eski günlerden birinde gibi hissettim. Sanki ocakbaşında oturmuş beni bekliyordun. Hemen yanıma gelen garsonu tanıdım, o da beni tanımıştı. Göz ucuyla kapıya baktı, " Yalnız mısınız? " demesine fırsat bırakmadan ocakbaşındaki tek boş sandalyeye oturdum.

Etleri büyük bir kolaylıkla şişe takıp, aynı zamanda ocakbaşındakilerin gereksiz sorularına cevap veren hafif şişman usta bana bakıp hafif bir baş hareketiyle selam verdi. Garipsemişti. Bunu bakışlarından anlamıştım. Bir bayanın tek başına bu saatte buraya gelmesi onu meraklandırmıştı ama belli etmemeye çalışıyordu.

Başka zaman oturmayı tercih etmeyeceğim bir yerde oturuyordum. Ocakbaşında tanımadığım insanların arasında paravan gibiydim. Oysa her zaman güvendi aradığım. Her zaman bir kendimi koruma içgüdüsüyle hareket eder, duvar kenarında gözlerden uzak, korunaklı bir yer seçerdim. Güven duymak istiyordum hayatımın her köşesinde ve bu güven duygusunu ararken yapıyordum en büyük hataları, en büyük risklere onun uğruna giriyordum. Neydi güven benim için? Neden bu kadar önemliydi? Bu soruların yanıtını bende bulamamıştım. Şimdi kendimi bir mukozanın içine hapsetmiştim yani güvendeydim. Ama hep peşinden koştuğum güven mutlu etmiyordu artık beni. Belki de aradığım o değildi, kimbilir

Sol tarafımda üç genç adam, sağ tarafımda ise bir erkek bir kadın vardı. İki grupta hararetli sohbetler içindeydi.Onlara baktım, yüzümde çarpık bir gülümsme oluştu. Aç değildim ama kekikli etlerin buram buram kokan mis kokusu ve yanımda oturan genç adamın iştahla yemek yiyİşi beni de acıktırdı. Et ve bir ufak rakı söyledim. Sigara da almıştım ama çakmağım yoktu. Kimden istesem diye bir an kararsız kalmışken, yanımdaki esmer adam bir anlık tereddütümü farketti ve çakmağı ateşledi. Sigaramı yaktı, teşekkür ettim. Adamın gözlerinde gördüğüm ışık çakmağın alevini bastırıyordu. Önüme döndüğümde kendime güldüm.Hayatıma giren gözleri parlayan erkekleri düşündüm. Rakımdan büyük bir yudum aldım. Bogazımı yakarak geçti. Arkasından su içmezdim rakının, böyle boğazımı yakarak aşağıya doğru inmesi çok hoşuma giderdi. Bir parça beyaz peynir attım ağzıma ve sigaramdan bir nefes çektim, her zaman olduğu gibi içime çekemeden. Dumanın tamamını dışarı üfledim. Yanımda oturan adamın bana gözlerini kısarak baktığını gördüm. Sanırım rahatsız olmuştu. Bir an sigaramı söndürmek istedim. Sonra kendime kızdım, hep böyle yapıyordum, kendimden önce hep karşımdaki önemliydi benim için. Oysa şu an bu sigarayı elimde tutmaktan zevk alıyordum ben. Bu kalabalıkta güven veren bir şeydi sigara. Sigara burada eğlenen mutlu insanlara karşı yalnızlığımın ve mutsuzluğumun kalkanıydı.

Sağ tarafımdaki genç kadın yanındaki arkadaşına ilişkisinden bahsediyordu. Kendime sordum kimse ilişkisinden tam tatmin olamıyor muydu? Neydi bizi bunca huzursuz eden? Beklentilerimiz mi? En beklemiyorum dediğimiz an aslında en çok beklediğimiz an mı? Bir yandan etimden bir parça kesip ağzıma atıyor bir yandan da bir radyoyu dinler gibi genç kadının anlattıklarını dinliyordum. Genç kadın kısa saçlı, spor giyimli modern görünüşlü biriydi. Yanındaki adam çok eski bir arkadaşıydı konuşmalardan anlamıştım. Anlayışlı bir yüz ifadesi ve ilgiyle genç kadının sözünü kesmeden içini dökmesine izin vererek dinliyordu. Adamın beklentisi arkadaştan öte olmaktı belki de. Bakışlarında arkadaştan öte birşeyler vardı. Genö kadınsa bunun farkında bile değildi. O da tüm kadınlar gibi, sevgilisinin çözemediği anlam veremediği davranışlarını an yakın erkek arkadaşına anlatıyordu. Başka bir erkeğin gözüyle kendi ilişkisine bakıyordu. Bakmak ve görmek ayrı şeylerdi. Kadın da görmüyordu arkadaşının gözlerindeki sevgiyi. Seni düşündüm. Sonra içimden kendime "boşver" dedim. Bardağımı tabağımın kenarına yavaşça vurdum ve bu gecenin şerefine büyük bir yudunm rakı içtim. Öyle büyük bir yudum almışım ki rakı boğazımı yakarken gözlerim yaşardı.Kafamı kaldırdığımda yanımdaki esmer adamla gözgöze geldik. Gözlerim dolu dolu onun parlayan gözlerine baktım. İkimizde sakindik. Başımı çevirdim yavaşça, hiçbir şey olmamış gibi gereksiz bir soru da ben sordum ustaya.

Usta sorduğum ve aslında beni hiç ilgilendirmeyen soruya cevap verirken, bir yandan etleri baharatlıyor,ateşteki etleri çeviriyor, yeni gelen siparişleri hazırlıyordu. Ocakbaşı garip bir yerdi. Hiç tanımadığın insanlarla oturuyordun ama sanki büyük bir aile masasında gibi. Karşında sana bakan, seni anlamaya çalışan ama yüzündeki ifadeden hiç bir şey anlaşılmayan usta. Tuhaf bir durum yaratıyordu, konuşma gereği duyuyordun hayatında birkaç saatlik yeri olan bir insanla.

Sabah ne kadar da yalnızdım işyerinde tek başıma kahvaltı yaparken. Oldum olası tek başıma yemek yemeği sevmem. İşyerindeki ilk haftamdı ve hayatımdaki herşey gibi vasatı aşamadı. Camlı duvarın önünde oturup bahçede çalışan işçileri seyrederek yedim poaçamı. Mutsuzdum. Ama şimdi bu ocakbaşında yalnız olmama rağmen kendimi yalnız hissetmiyorum. Üç geçn adam ilişkilere dair beklentilerinden bahsediyorlar. Nedenini tam kestirememekle birlikte onları dinlemeye karar verdim. Daha doğrusu kendimi onaları ilgiyle dinlerken yakaladım. İçlerinden en çok konuşan uzun boylu, iri yapılı, saçlarını kazıtmış olandı. Konuşmalarından müzisyen olduğu sonucunu çıkardım. Gürler gibi konuşuyordu. Hayalindeki kadını tarif ediyordu. Uzun boylu çünkü kendi de uzun boyluydu, uaun bukle bukle saçlı ve ela gözlü. Burada gözleri parlayan adam konuşmaya katıldı ve ele gözlerin mavi ve yeşil gözlerden çok daha güzel olduğunu söyledi. Kendimi düşündüm, benim dışımdaki aile fertlerinin hepsi ela gözlüydü. Uzun yıllar çok üzülmüştüm, bu duruma. Sonra gözlerimin rengini ve bakışlarımı beğenmeye başladım. Gözlerim hep hüzünlü bakardı benim. Sanki hüzün kirpiklerimin arasına takılıp kalmıştı.En mutlu anımda bile gözlerimin içine bakan gözbebeğimin üzerinde oturan hüznü görürdü. Ben bunları düşünürken fiziksel beklentilerden duygusal beklentilerine geçmişlerdi. Gözlerinin ta içine bakan gözler ellerini tutan sımsıcak eller. Söylenmesi ne kolay ve güzeldi. Ama sonra güzel bakan gözlerde sımsıcak küçük ellerde yetmezdi erkeklere.Keşke hep bu kadar basit olsaydı beklentiler, mutluluk kaçınılmazdı o zaman.Bende onlarla sohbet ediyordum ama içimden. Yine gözgöze geldik gözleri parlayan adamla. Onları dinlediğimi anlamıştı, başını öne eğip hafifçe gülümsedi. Ne güzel gülümsüyordu sakalları yüzüne ne kadar da yakışmıştı. Bende gülümsedim. Garip bir oyundu bu sanki aramızda başlayan.

Sanki onu tanıyordum bir yerlerden. Varlığı yanımda oturuşu öyle tanıdık, öyle laışılagelmişti ki.Dalmışım yanımda oturan adamın yerinden kalkışıyla irkildim. Beni korkuttuğunu farkedince en güzel gülümsemesi bu herhalde dedirten bir gülümsemeyle baktı bana ve "affedersiniz sizi korkuttum galiba" dedi. Bende ona galiba en güzel gülümseyişimle cevap verdim.

Esmer adamın masadan kalkışıyla diğer iki adam kendi aralarında daha sessiz konuşmaya başadılar. Onları seyretmeye başladım. Üç adamında ortak özellikleri vardı. Uzun boyluydular, kendilerine güvenen tiplerdi ve üçünün de kendine has bir havası vardı. Müzisyen olan çok dışadönük ve rahattı hayatı ve olgunlaşmanın seyrini sorguluyordu. Benim kendi değişimimi sorguladığım gibi. Yanındaki genç adam ise sessizliği ve sakinliğiyle bu üçlünün denge unsuruydu. Yüzünde güven veren anlayışlı bir ifade vardı. Müzisyen ustaya eşinden bahsediyordu ve sonra boşanmış oldujlarını anladım. Üzgün olup olmadığından emin olamadım. Belki deözgürlük duygusu mutsuzluğun pişmanlığın önünü kesmişti bilemiyorum. Gözleri parlayan adam geri geldi. Ona bu ismi takmıştım ve bu isim ona çok yakışmıştı. Yanıma oturunca derin bir nefes aldım. Sanki puzzle'ın eksik parçasıydı ve artık resim tamamlanmıştı.

Kendi bozduğum ya da ayağımın takılıp tepetaklak olan resimlerimi düşündüm. Her resim güzeldi aslında ama zamanla ya yıpranıyordu ya bir ucundan ateşe veriyordu biri yabancı ayaklar altında eziliyordu ya da oyuyorlardı resmin içinden en çok sevileni. Gidip başka resimleri tamamlıyordu senin resmin eksik bırakmak pahasına.Resmimden çıkanlara beni eksik bırakanlara içtim.

Müzisyenin bir cümlesine takıldım."Ölüm de bir düğündür" dedi. Etkilenmiştim bu cümleden. Oysa yanyana durmaları bile çarpık bir ilişkiydi bu iki kelimenin. Renkleri birbirine zıt iki kelime nasıl biraraya gelirdi ki. Gelmişti işte ve vurucuydu etkisi.Düşündüm sonra düğün ve cenaze... Vazgeçişler silsilesi... İkisinde de bir törenle vazgeçiyordun alışkanlıklarından. İkisine de yakınların şahitlik ediyordu. Belki de her düğün de bir ölümdü. Ne de olsa bir daha asla aynı insan olamıyordun. Sonra sürekli benliğini korumak biz'in seni sarmasını engellemek için savaşıyordun. Yüzümde karamsar bir ifade iel bunları düşünüyordum. Gözleri parlayan adamın pervasızca beni seyrettiğini farkettim. Karmaşık duygular sarmıştı beni.Bir kadın olarak çok hoşuma gitmişti ve bir kadın olarak çok sinirlenmiştim. Kaşlarımı çatıp sert bir şekilde diğer tarafa döndüm. Benim duyabileceğim bir sesle güldü. Sinirlenerek ona doğru döndüm, gözlerimden ateşler çıkıyordu. Gözleri gözlerimdeydi. Bir süre sanki bakışlarımız birbirine asılı kaldı.

Bu büyülü anı ocakbaşına gürültüyle giren bir kadın bozdu. Bakışlarımız yere düştü ve çıkardığı sesten kulaklarım çınladı. Kadın benim şaşkın bkışlarım eşliğinde gelip üç genç adamın yanına oturdu. Müzisyenin arkadaşıydı diğerleriyle tanıştırıldı. KIsa boylu,zayıf, sarışın bir kadındı. Sert yüz hatları vardı. Sütyen takmamıştı ve göğüs uçları kırmızı gömleğinin üzerinde iki küçük tepecik oluşturmuştu. Tavırları rahat ve erkeksiydi. Otuz otuzbeş yaşlarında olmalıydı. Müzisyen kadına sarılıp duruyor onu öpüyordu. Ama kadın pek oralı değildi. Sanki tüm bu davranışlar bir oyunun sahnesiydi. Artık nezaket kurallarını tamamen bırakmış onları seyrediyordum.Arada bir kadınla gözgöze geliyorduk. Kadın göbeğine piercing yaptırmıştı. Bende bir zamanlar ne çok yaptırmak istemiştim. Nerede kaybettin acaba heveslerimi? Neden bütün hayallerim beni terketti? Ben bu düşünceler içinde gittikçe derinlere dalmaktaydım ki yavaş yavaş herkesin toplandığını farkettim.Saate baktım evet artık gitme vaktiydi. Hesabı ödedim. Onlar da kalmaya hazırlanıyorlardı. Kadın bu duruma biraz sinirlenmişti söyleniyordu. Aynı anda çıktık ocakbaşından. Dışarısı daha da soğumuştu. Montumu arabada bırakmıştım kokular sinmesin diye üzerine, arabamın gelmesini beklerken pişman oldum yanıma almadığıma. Arabam geldi, kapıyı açtım tam binecekken gözgöze geldik, gecenin karanlığında bile ışıl ışıl parlayan gözleriyle bana bakıyordu. Hafifçe gülümsedim ve arabana bindim. İçimde bir burukluk vardı. Ocakbaşına yalnız gelmiştim ama artık yalnız değildim. Parlayan bir çift göz vardı yanımda...

 
Toplam blog
: 42
: 6600
Kayıt tarihi
: 07.07.06
 
 

Ben hep yazmak istedim ama hayata sıçrama tahtam beni yazılardan ve yazarak para kazanmaktan çok ..