Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Kasım '13

 
Kategori
Blog yazarları tartışıyor!
 

Öğrenci evi, serbest cinsellik ve ahlak

Öğrenci evi, serbest cinsellik ve ahlak
 

Öğrenci evi


Hayret edilesi bir topluluğuz.

Sanki sipere yatmışız ve teyakkuz halindeyiz.

Kimimiz hırslı ve sinirli, kimimiz sakin ve kararlıyız.

Başbakan, "ortaya bir söz atsın" diye heyecanla bekliyoruz.

Çok şükür, o da bizim bu arzumuzu boşa çıkarmıyor ve gereğini yapıyor.

Laf boşluğa düşer düşmez eli kalem tutan, ağzı laf yapan kim varsa anında üstüne çullanıyoruz, orasından burasından çekiştirerek cılkını çıkarıyoruz.

Bu sefer de öyle oldu. Tayyip Erdoğan, Öğrenci evleriyle ilgili bir kaç cümle söyledi ortalık karıştı. Bir gazetecinin sorusu üzerine Başbakan'ın, "gerekiyorsa biz, bu konuyla ilgili yasal düzenlemeyi de yaparız." (1) demesi gene, içimizdeki bir kesimi ayağa kaldırdı.

Kimse Başbakan'ın, "gerekiyorsa" sözünün, "uzmanlara danışırım" anlamına gelebileceğini düşünmedi. Herkes bilinen pozisyonunu aldı; kimi savundu, kimi yerdi, kimi slogan üretti, kimi de dalgasını geçti. "Muhafazakarlar sevişmiyor mu, türban bitti, öğrenci evi verelim, hükümetsiz öğrenci evi istiyoruz" benzeri sloganik ve alaycı başlıkların altına makaleler yazıldı ve bir çok tv. kanalında, "öğrenci evleri" ile alakalı tartışmalar yapıldı.

Doğrusu, demokrasiyle yönetilen bir ülkede, reşit olmuş erkeklerle kızların aynı evde kalamıyacaklarına dair bir kanun çıkarılabileceğini mümkün görmüyorum. Eğer bu konuda bir yasal düzenleme yapılırsa, hükümetin türbana karşı mücadele yürütenlerden bir farkı kalmayacağını, en yalın tarifiyle bu tavrın, "al birini vur ötekine" söylemini hakedeceğini düşünüyorum.

İddialar doğruysa, bu biçimdeki öğrenci evlerinin toplumun anlayışına uymadığı da bir vakıadır. Ancak demokratik yönetimlerde bunu, yasal düzenlemelerle aşmak olası değildir. Bunun en makul yöntemi, gençlerin kendi kendilerini kontrol etmelerini sağlamaktır ki, biz buna ahlak eğitimi diyoruz. Şunu da kabul etmek gerekir ki, kadınla erkeğin istenmeyen ilişkilerini değil ahlak eğitimiyle; yasalarla, polisiye tedbir ve engellemelerle bile tümden sıfırlamak mümkün değildir. 

Zira, erkek ve kadın olarak nitelediğimiz iki karşıt cins, tabiatı gereği biribirini mıknatıs gibi çekmektedir. Bu karşılıklı zaaf, çoğu zaman toplumsal yargılar açısından negatif sonuçlar doğurmaktadır. Töre ya da ahlak dışı sayılan bu tür ilişkiler bazan cinayetle sonuçlanabilmektedir. Çünkü, cep telefonunun, bilgisayarın ve televizyonun genel ahlakı sıfırladığı bu ortamda, töresel yapı değişmemekte ve hükmünü icra etmeye devam etmektedir. Yani adam, eline cep telefonu/bilgisayar verdiği eşini veya öz kızını, "erkeklere mesaj" attı diye öldürmektedir. Her ne hikmetse, buna kendinin sebep olduğunu düşünmemektedir.

Böyle bir vasatta, birileri de kalkmış serbest cinsellik fantezileri kurmaktadır.

İçimizden bazıları töre cinayetlerinin dini inançlardan kaynaklandığını düşünmekte, bu vesileyle müslümanlığa ve müslümanlara veryansın etmektedir. İlginç olan bu kişiler, sanki tek yerden bilgilenmiş gibi hep aynı iddiaları seslendirmektedirler. "Batılı kadını öldürmüyor, satırla adam doğrayıp kameraya çekmiyor" benzeri sözlerle islamı kötülemektedirler. Evet gerçekten batılılar, başka erkeklerle yattı diye kadınlarını, kızlarını öldürmüyorlar. Fakat ihraç ettikleri medeniyetin, töresel kabullerinden kurtulamayan insanımızda yarattığı kafa karışıklığı (ikilem) cinayetlere sebep oluyor. Yani adamlar kendilerini değil ama bizi öldürüyor.

Avrupa derebeyleri (aşiret) muhtemelen gelişen sanayi sayesinde değişime uğramışlar, yeni dünyalarını farklı bir anlayışla dizayn etmişlerdir. Ait olduğumuz coğrafyada ise, (bir dönüşüm geçiremediğimizden olacak) aşiret ve dedelik geleneği hala varlığını sürdürmektedir. Töre cinayetlerinin, uzlaşmaz tutumların, Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da (nerdeyse) her gün patlayan bombaların nedenleri arasında bu yapıların etkisi yadsınamaz. Dolayısı ile her olumsuzluğu müslümanlığa yüklemek doğru değildir.

Konuya dönelim ve serbest cinselliğin getireceği olumsuzlukları görmeye çalışalım. Doğrusu ben, bir şekilde devletin ya da özel sektörün muhtelif birimlerinde görev alma ihtimali olan insanların, özellikle de öğretmen adaylarının, düzenli bir yaşantılarının olması gerektiği inancındayım. Serbest ilişkilerle sürdürülen bir gençlik ve okul hayatından sonra edinilen alışkanlık, geliştirilen anlayış, şüphesiz daha sonraya da yansıyacaktır. Cinsel ihtiyaçlarını serbestçe karşılayabilen insan (özellikle erkek) evlilik müessesesine sıcak bakmayacaktır.

Otoritelerce erkeğin poligam, yani birden çok kadına ilişkiye yatkın bir karaktere sahip olduğu kabul edilmektedir. Bu yapıdaki bir varlığın, aile kurmaya pek istekli olmaması normaldir. Üstelik evlenmeye karar verse bile, kendisi dahil birden fazla erkekle serbest ilişkiye girmiş bir kadını eş olarak kabul etmek istemeyecektir. Böyle bir eş seçmenin, gelecekte bazı handikapları olacağını düşünecektir. Kendi rızasıyla birden çok erkekle yatmış, (aslında, belki evlenirim ümidiyle yatmak zorunda kalmış) bir kadının güvenilir olamayacağı vehmine kapılacaktır.

Kadına gelince, o da evlenip bir yuva kurma hayaliyle yaşamaya devam ederken, sözkonusu ettiğimiz ya da bazılarının özlemini çektiği serbest cinsellik ortamında bir çok erkekle karşılaşacaktır. Tanışmayla başlayan arkadaşlık zamanla yatak odasına kadar inecek fakat evlilik hayalleri, "anlaşamıyoruz" bahanesiyle her defasında bir başka bahara ertelenecektir. Böyle bir kadın da, (evlenip bir yuva kuramadığı sürece) çocuk yapmak istemeyecektir. Çünkü, tek başına evlat sahibi olmanın doğuracağı sorunları tahmin edebilecektir. Sonuç olarak serbest cinsellik evliliklerin, o da genç nüfüsun azalmasını getirecektir. Bir çok Avrupa ülkesinde bu sıkıntının yaşandığını biliyoruz.

Ben sosyolog değilim ama çevremi gözlediğimde, aşağıdaki gibi birbirinden farklı aile tabloları görüyorum.

1- Çocuğunun hayatına ve menfi davranışlarına müdahale etmemeyi bilinçli bir tercih olarak seçenler: Bunlar narsist karakterli, kendinden ve yakınlarından başka kimseyi önemsemeyen, çıkarı gerektiriyorsa adaletin katledilmesine aldırmayan, eğitimli ve eğitimsiz ailelerdir. Belirgin özellikleri, yeni ve farklı trendlere karşı çok istekli olmalarıdır. Her hususta, en önde olmak onlar için önemlidir. Asrın modası sayılan cinsel özgürlük te böyle nitelenebilir.

2- Gidişata bakarak narsistlere öykünenler, taklitçiler: Yani "napalım zaman bunu gerektiriyor" diyenler.

3- Ahlak konusunda bir yargıya sahip bulunmayanlar: Bunlar genellikle eğitimsiz, çevrenin kabullerine karşı duyarsız ve ilgisiz, atasından ahlaka yönelik düsturlar almamış bireylerin oluşturduğu ailelerdir.

4- Hayatı, geleceği, ailesini çocuklarını önemseyen, fakat aynı zamanda ahlakı ve kurallı yaşam tarzını da ciddiye alan ebeveynlerdir. Bu tür aileler çocuklarının eğitim ve terbiyesine önem verirler. Yanlışlarında veya ahlaka mugayir davranışlarında onları uyarırlar. Evlatlarının, ahlaki değerlere saygılı bireyler olmaları için gayret sarfederler.

Üniversite gençlerinin, kızlı erkekli evlerde yaşıyor olmalarının ilk üç kategorideki aileleri pek fazla rahatsız edeceğini düşünmüyorum. Hayatının hiç bir döneminde, çocuğunu (yanlışından ötürü) bir kez bile uyarmamış bir ebeveynin, çevresinden çok uzaklardaki olaylara kayıtsız kalacağı şüphesizdir. Bu meseleden rahatsızlık duyabilecek aileler yalnızca dördüncülerdir ve tek grup olmalarına rağmen ekseriyeti  teşkil etmektedirler. O zaman kızlı erkekli evlerde yaşayanlar da, ekseriyetin anlayışına saygı duymalı ve bu tutumlarına son vermelidirler.

Sonuç olarak, "bastırılmış cinsellik" gibi klişe argümanlarla serbest cinselliğe öykünenler, şehevi arzu ve istekleri açısından haklıdırlar. Çünkü Kur'an'da Yusuf Peygamberin ağzından, "Ben yine de nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis şiddetle kötülüğü emreder." (2) buyrulmaktadır. Yani insanın arzuları vardır ve bu inkar edilemez bir hakikattir. İnsan ise, gerektiğinde bunlara direnebilendir.

Evet ahlak, göreceli bir kavramdır ama aile kurmak, dürüstlük, onur, erdem, namus gibi hemen tüm toplumlarca paylaşılan yanları vardır. Ahlak, insanlığın asırlar boyu süren deneyimlerinin bir sonucudur ve beşerin, hayvani tarafının önüne kurulmuş bir barajdır. Onu yıkmaya çalışmak altında kalıp boğulmayı kabullenmek demektir.

Resim: elifnun.blogcu.com
(1) stargazete.com
(2) Kur'an Yusuf/52 

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..