Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Ekim '11

 
Kategori
Psikoloji
 

Okumak...

Okumak...
 

Benim okumaktan anladığım, okunan şeyi anlamaktır; hatta öyle bir anlamak ki doğru anlamaktır.
Bu bir bütündür; Okumak, anlamak, anladığını da doğru anlamak, okuma eyleminin safhalarıdır.

Ayrıca okumak için ille de bir yazı gerekmez, bir insan, bir olgu veya bir olay da okunabilir.

Okumaktaki amaç ise, doğru okumak ve doğru anlamaktır, kısaca.
Zira insanın en azından kendisi için iyi olan, iyi niyetli olan tek şey budur. Kendisine kötü bir şey olsun diye okumaz hiçbir insan hiçbir yazıyı, insanı, olguyu ya da olayı.

Dolayısıyla okuma eyleminin zaten “iyi niyetle” başlamış olması gerektiği düşünülür genellikle. Böylece, “okumak” iyi niyetli bir eylemdir denilebilir, kural olarak. İyi niyetle başlanan bir okumanın da çok doğaldır ki yine aynı iyi niyetle sürdürüleceği ve öyle sürdürülmesi gerektiği söylenebilir esas olarak.

Ancak insan ruhu söz konusu olduğunda bu hep böyle olmaz işte ne yazık ki.
Üstelik öyle ilginçtir ki, insan bilir, birşeyin iyi niyetli olması için iyi olması gerektiğini,
iyi olması için de, doğru olması gerektiğini…
Ortada herhangi bir done olduğunda, bunun okunması gerektiğini,
doğru okunması için, doğru anlanması gerektiğini,
doğru anlaması için de, doğru okuması ve okurken de düşünmesi gerektiğini.

İnsan, bütün bunları bilir, bilir ama yapar mı orası kuşkuludur işte, duruma göre değişir.
Durum?

Durum şudur, insan tek başına değildir. Sadece kendisi yoktur, insan-lar vardır.
Çünkü bir tek o olsa zaten ne yazı olurdu ortada, ne yazmak gerekirdi, ne de hatta ille de okumak…
Ve ne de bilir olurdu zaten okumadıkça insan.
Ama kendinden başka birileri, başka insanlar da olunca bulunduğu yerde, ortamda, yapılan her eylem ister istemez tek yönlü de olmayıp, çift yönlü, hatta çok yönlü olmuş olur böylece. Bir kendisi vardır, bir de karşısındaki (mesela kitap ya da yazı ve onu yazan) ve diğerleri. Böyle çoklu bir ortamda da HERŞEY mutlak surette, çoklulaşılır, çok sebepli ve çok sonuçlu olarak kesinlikle yansır ve yaygınlaşır.

Böyle olunca da niyet de çoklulaşır haliyle... yansır ve yaygınlaşır da. Ve “niyetin” niteliği de değişkenleşir, türleşir.
Sadece kendisi için “zaten var olan iyi niyeti”, başkası için, karşısındaki ve diğerleri için de sürdürmesi zorlaşır, güçleşir.

Güçleşir şöyle: Tümüyle içgüdüsel olarak kendini güçlü hissetme gereksinimi de oluşur. Buna bağlı olarak kendini güçlü gösterme ihtiyacı da. Bu da çok yerinde olarak, insanın kendini de okuması gereksinimini beraberinde getirir.

Ama insan, yine kendini güçlü hissetme ihtiyacıyla birlikte, bunu doğru okuyamayınca, bir var olma, “ben de varım” diyebilme ihtiyacıyla, başkalarına odaklandığından, kendini okumayı da beceremez olur.

Kendini doğru okumayı beceremeyen insanın da, başkalarını veya başka şeyleri okuması, hatta doğru okuması ve doğru anlaması da pek tabiidir ki beklenemez. Ve o insan da ne yazık ki başaramamış olur.

Çünkü yine aynı ihtiyaçla… ve hem bu ihtiyacı, hem de kendini okumayı başaramadığında, bütün bu kendinde olup biteni doğru okuyamayınca, tamamen bir yanılgı ve yanlış olarak, kendini güçlü farzetmeyi tercih edip, kendini güçlü ve var göstermek için, kendini öyle zannedip,  zannettirmeye odaklanır.

Böylece de, insanda okumayı, doğru okumayı, doğru anlamayı tümüyle engelleyecek, başkalarına karşı bir kötü niyet, ard niyet, yanlış niyet oluşmuş olur. Temeli ise sadece korkudur, yani bilmemekten kaynaklanan kuşku, kaygı, kararsızlık ve güvensizlik. Bu da, yanılgılı, zararlı ve çifte standartlı bir oluşuma yol açar.

Çifte standartlıdır çünkü, insan başlangıçta en azından kendisi için, aksi düşünülemez bir şekilde iyi niyetliydi güya ama buna rağmen bir kötü niyet, ardniyet, "yanlış niyet" de oluşunca hem iyi niyet, hem kötü niyet ve diğerleri birarada zaten bir çifte standarttır.

Hem çifte standartlı hem de yanılgılı ve zararlıdır çünkü, böyle olduğunda zaten insan kendisi için bile iyi niyetli olamamış olur. Oysa başlangıçta en azından kendisi için, zaten iyi niyetliydi ama sırf kendinden başkaları da var diye, kendini karşısındakine ve/ya kendine karşı var kılmak ve güçlü göstermek için, önce kendini aklınca kanıtlamak adına, bir şeyi, bir varlığı okumadığında, okumayı reddettiğinde, bu doğru okumayı ve doğru anlamayı gereksiz görüp, istememek olur ki, yanılgıdır çünkü, e hani biliyordu, bilmek için anlamak, okumak, doğru anlamak için de, doğru okumak gerektiğini?  Demek ki bilmiyormuş, yanılıyormuş…bu zaten bilmemek, anlamamak, okumamak demektir.

Öyle ki insanın bilmediğini dahi bilmemesi demektir ki, çünkü zaten bilmediği ve okumadığı bir şeyi veya insanı, olguyu, bilmediği halde, bilirim zannıyla okumayı, anlamayı, bilmeyi reddetmek, gereksiz görmek bir peşin hüküm, önyargı ve varsayımdır, bu da zaten bir kesinlik-bir kesin bilgi olmadığından, zaten bir bilmemektir, yanılgıdır ve yeterince kötüdür, zararlıdır.

Kötüdür ve zararlıdır çünkü, bir şeyi bir varlığı okumadığında, okumayı reddedip veya  gereksiz görüp istemediğinde ya da okumayı düşünemediğinde,  bu kendini bilir zannetmek ve bilmeyi, anlamayı, doğruyu reddetmek olur ki bu da zaten insanı reddetmek, dolayısıyla da kendini reddetmektir ve insanın herkesten önce, asıl kendine bir kötülükten başka bir şey değildir. Böyle bir niyet ve kötülük de, insanın önce kendine, sonra karşısındakine ve diğer herkese de mutlak surette zararlıdır, zarar verir.

Onun için bir şeyi, bir insanı, bir olguyu, bir olayı bilmek, anlamak için, iyi niyetli okumak gerekir. Önce okumak, bunu da iyi niyetli yapmak gerekir ki, insan ne kendine, ne de başkalarına zarar verici olsun, zararlı olmasın. Ve en önemlisi, başkalarına da iyi niyetli olabilmek için, insanın bir şeyi okurken veya okuyup okumamaya karar verirken,  mutlak surette kendini devre dışı bırakması, yani tarafsız olması… o da ne demektir?.. kendini önyargı ve peşin hükümlerden, sair mevcut inanç ve kanaatlerinden soyutlamış olması, “nötr” bir şekilde okuması gerekir ki, okuduğunu da doğru okuyabilip, doğru anlayabilip, birşeyler kazansın ve kazandıra da bilsin.

Böyle okuyabilmek ve böyle okuyabilenler ancak hem kendisi için, hem de başkaları için bir fayda sağlayabilir ve faydalıdır. Bunun dışında kalanlar, kendilerine de, başkalarına da, topluma da sadece zarar verir ve her yerde, her zaman, herkes için daima zararlıdırlar… çoğunlukla da farkında bile olmadan üstelik.

Filiz Alev
14.10.2011

 
Toplam blog
: 157
: 3152
Kayıt tarihi
: 03.03.11
 
 

Ekonomistim, emekliyim. İki evlat annesiyim. Müzikle ilgilenirim, bestelerim vardır. Düşünürüm, a..