Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Kasım '11

 
Kategori
Güncel
 

Olaylar ve insanlar veya Dersim

Olaylar ve insanlar veya Dersim
 

Bir insan için tasdik ve takdir edilmesi en zor şey sevmediği kimselerin başarısıdır. Onların söylediği doğrular, yaptıkları hayırlı ve yararlı işlerdir.

Aslında aklı başında olan, hisleriyle değil de beyniyle düşünen her insan bunun farkındadır. Buna rağmen kahir çoğunluk, içine düştüğü bu zilletten bir türlü kurtulamaz. Hasmının başarısını değerden düşürmek için bin türlü menfi bahane üretir. Doğrusu, tüm direnmelerime rağmen ben de bu durumu tam olarak aşabilmiş değilim.

Bu iddiama karşın kendini müstağni gören, tefekkürle arası iyi olmayan, söz ve eylemlerini sorgulamayan, her konuda öncelikleri olduğuna inanan bencil tipler bu yazıyı okurken bile, (eğer okurlarsa) kendilerinin en demokrat, en tarafsız, en hümanist, en dürüst ve en ahlaklı kimseler olduklarını düşüneceklerdir. Ben odaklı yaşayanlar için kime ne olduğu, kimin kime ne yaptığı önemli değildir. Onlar için önemli olan kendileridir.

Bir örnek vereyim. Gençliğimde, okumuş ve aydınlandığına inanmış kesimdekilerden şunu duyardım. Güya batılı bize, "Su akar, Türk bakar!" dermiş. Yani bununla, "Dereleriniz boşa akıyor. Neden onların önüne birer santral kurup elektrik üretmiyorsunuz?" demek istermiş. Eskiden bu sözlerle hükümeti tenkit edenlerin çocukları ve torunları şimdi, "Suyuma dokunma!" sloganları eşliğinde derelere baraj kurmak isteyen müteşebbislerin makina ve teçhizatını telef etmekle meşgul. Çünkü beğenmedikleri iktidar akıllandı, geçmişte tenkit konusu yapılanı hayata geçiriyor. Oğullara, kızlara ve torunlara da karşıtlık mirasını ters yönden sürdürmek kalıyor. Normal insanlar için bu tutumun zahı yoktur.

Bu girişi neden yaptım. Rastladıkça Dersim tartışmalarını izliyor ve okuyorum. Dersim'li olup ta, başbakanın özür beyanını doğru ve samimi bulan kişi sayısı çok az. Çoğunluk, "Evet ama... bunu grup toplantısında değil mecliste yapmalıydı, evet ama bu yetmez, evet ama dahası var... vs. vs." diyerek, inkar edemedikleri bu müsbet tavrı el altından etkisizleştirmeye çalışıyor. Daha açıkçası, sevmediği adamın doğrularını kabul etmek istemiyor.

Bu yetmiyormuş gibi eski solcu, yeni demokrat bir yazar da her ne hikmetse, İnönü'yü yangından kurtarmanın derdine düşmüş. Güya İnönü, biraz kürtlük damarı olduğu için Dersim Operasyonu'na istekli değilmiş. O yüzden de görevden alınmış. Onun yerine, "bu işi ben yaparım" diyen Celal Bayar getirilmiş. Halbuki İnönü, Şeyh Said İsyanı'ndan önce de görevde değildi ama Atatürk onu, kalkışmayı bastırsın diye başbakanlığa getirmişti.

O da Takrir-i Sükun Kanunu'nu ve İstiklal Mahkemeleri'ni devreye sokarak sayıları meçhul bir çok insanı asarak ve katlederek isyanı bastırmıştı. Acaba Şeyh Said kürt değilmiydi. Şeyh Said İsyanı'nda kürtlüğünü hatırlamayan İnönü, Dersim'e gelince neden hatırlamıştı? Ayrıca Menemen Olayı'nda da İnönü başbakandı. Belki İnönü, Dersim Olayı'nın bir tehdit içermediğini düşünmüştür. Çünkü Şeyh Said İsyanı, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın, Menemen de, Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın kapatılmasının sebebi olmuştu. Dersim Hadisesinde, Cumhuriyet Halk Fırkası'nı, dolayısı ile İnönü'yü iktidardan edebilecek bir siyasi parti yoktu.

Dersim'e ağıt yakanlar, Şeyh Sait ve Menemen olayını takdirle karşılıyor. Halbuki üçünde de devleti yıkma iddiası söz konusudur ve üçünde de insanlar öldürülmüştür. Görüldüğü üzere isyanların bile iyisi kötüsü olabiliyor. Bazılarına üzülünüyor, bazılarına da memnun olunuyor. Kendi dertlerimiz için ağladığımız gibi başkalarının acısı için de ağlayamazsak kâmil insan olamayız. Kemalât zor iştir.

Sonuca gelirsek; ben derin bir tarih araştırmacısı değilim. Bulabildiğim kırık dökük bilgileri birleştirdiğimde şu hakikati görüyorum. Esasen Atatürk, İnönü'yü pek sevmiyordu. Tabi İnönü de Atatürk'ü. Tarihi gerçekleri çarpıtarak bizi çocukluğumuzdan itibaren yalanlara şartlayanları Allah'a havale ediyorum. Çünkü bu dünyada kurmaca tarih uzmanlarını yargılayacak bir mahkeme bulunmuyor.

Bazıları İnönü'nün görevden alınmasını Dersim'le açıklamaktadır. Bana makul gelen ise şudur: İstanbulda İnönü'nün eniştesi Abdürrezzak Okatan'ın yönetim kurulu üyesi olduğu Bomonti adlı bir Bira Fabrikası vardı. Atatürk te Orman Çiftliği'ne bir bira fabrikası kurdurmuştu. Fabrika sahibi ve Okatan, Ankara'daki fabrikanın genişletilmemesi, kendilerininkinin imtiyazlı hale getirilmesi için İnönü'ye baskı yapıyorlardı. Doğal olarak o da eniştesi tarafını tutuyor, çiftliktekini geri plana itiyordu. Atatürk ise Danimarkalılara hazırlattığı rapordan, kendi fabrikasında üretilen biranın son derece kaliteli olduğunu, genişletilirse Anadolu'nun ihtiyacını karşılayacağını öğrenmişti. Sebep bira fabrikası olmasına rağmen akşam yemeğindeki tartışma çiftlikteki ağaçların bakımsızlığından çıkmış, zaten limoni olan bu iki insan arasındaki ilişki, artık geri dönülmez biçimde kopmuştu. (1) Bu bira fabrikası hikayesinin başka bir versiyonu da mevcuttur.(1937)

Görevden alma olayını Dersim'le ve daha bir çok sebeple alakalandırmak isteyenler buraya bakabilir.  http://tr.dersiminfo.com/aktuel/dersim-ucgeni-erdogan-yalgin/

Asıl konuya gelelim. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez bir başbakan, "Yaptıklarından ötürü devlet adına Dersimlilerden özür dilerim" dedi. Bunu duyan, CHP'nin Genel Başkanı Dersim'li Kemal bey ise, "Özür dilemek yetmez! Sürgün edilen ailelere dönüş imkanı sağlanmalı ve toprakları geri verilmeli." diyerek cuşa geldi. Adama şimdiye kadar neredeydin demezler mi? Mensubu olduğu halka yapılanlar konusunda tek bir kelam ettiği, haklarının iadesi için tek bir dava açtığı duyulmamış şahsın söylediklerine bakın! Hazırcılık adeta kanımıza işlemiş.

Dün akşam bir kanalda konuşan Ferhat Göçer de aynı şeyleri söylüyor, tazminat ve mal istiyordu. İşin garibi Göçer'in istediklerini Rumlar, ermeniler ve PKK'lılar da istiyor. Burada, "Eğer böyle giderse, bu devlette bize yer kalmayacak!" demem gerekiyor. Aslında işlenen cinayetlerin, sürgünlerin, eza ve cefaların faili devlet değil onu yönetenlerdir. Suçlanacaksa onlar suçlanmalı, onlar tazminata mahkum edilmelidir. Eğer aksi yapılırsa devletlüler işkenceden, sürgün etmekten ve öldürmekten vazgeçmezler. "Biz devam edelim nasılsa bedelini devlet ödüyor" derler. Gördüğünüz gibi insan gerçeğin değil, idolojisinin, hırsının ve çıkarının peşinde koşmaktadır.

1- http://www.yeniaktuel.com.tr/tur105,194@2100.html

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..