Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Temmuz '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Ölüm o kadar uzak değil 2

O kadar da uzak değil dedik ölüm ve yazdık blogumuzda. Dedik ki Carpe Diem. Yanı anı yaşamalı insan. Anı yaşamaya devam o halde. Nerede kalmıştık demeden , yeni baştan izlemeden, ne olacak diye beklemeden günü olduğu gibi yaşamaktan bahsediyorum dostlar. Var mısınız siz de benim gibi günü, anı olduğu gibi yaşamaya.

Bir hikaye vardır anlatılır ihtiyar bir adam hakkında, bilirsiniz belki sizler de. Eski Çin’de bir adam yaşarmış, ihtiyar bilge bir adam ve oğlu birlikte yaşarmış bir köyde mutlu ve huzurlu bir şekilde. İhtiyar seyismiş, en güzel atları o yetiştirir en huysuz atı bile o evcilleştirirmiş. İhtiyar atları öyle güzel eğitir öyle güzel yetiştirirmiş ki namı yayılmış tüm ülkede. İmparatorun bile gitmiş kulağına. Ve hikaye imparatorun huysuz atını evcilleştirmek üzere ihtiyara yollamasıyla başlamış. Bembeyazmış imparatorun atı ihtiyarın ak sakalları gibi ve yabaniymiş delidoluymuş kabına sığamayacak kadar ihtiyarın delikanlı oğlu gibi. Köy halkı çok meraklı imiş, bayılırmış yorum yapmaya. Toplanmışlar ihtiyarın başına başlamışlar konuşmaya. “Çok şanslı bir adamsın sen demişler ihtiyara, imparator atını yetiştirmek üzere seni seçti.” İhtiyar gülmüş bir şey söylemeden. “Şanslı mıyım değil miyim bilemem, tek bildiğim imparatorun atını evcilleştirmek için bana gönderdiğidir.” demiş.

İhtiyar hergün atı yetiştirmek için uğraşırmış köylüler de sürekli yorum yaparlarmış şanslı olduğu konusunda. Derken bir gün at kaçmış. Köylüler toplanıp ihtiyarın başına başlamışlar veryansına. “Bir ata sahip olamadın. İmparatorun atını yetiştirecektin sen ama at kaçtı. Ne şanssız adamsın sen.” “Şimdi sen ne yapacaksın, imparatora bu durumu nasıl açıklayacaksın? Ne şanssız adamsın sen.” İhtiyar adam yine gülümsemiş hiçbir yorum yapmadan. Demiş ki sonra köylülere “ At bu gider de gelir de. İmparator atını eğitmem için gönderdiğinde şanslı idim de şimdi at kaçınca mı şanssız oldum ben birden bire?”

Derken ertesi gün kaçan at dönmüş bir yaban atı sürüsüyle birlikte. Bunu gören köy halkı toplanmış yine. “Ne kadar şanslı bir adamsın sen. Dün at kaçmıştı hiç bir şeyin kalmamıştı elinde, şimdi ise bir sürün oldu senin. Çok şanslısın çok.” İhtiyar yine gülerek karşılamış atın gelişini.

Adam ihtiyar, yaban at sürüsüyle bir başına ilgilenemiyormuş, oğlu yardım ediyormuş ona. Binmiş oğlu sürüden bir atın üzerine eğitip sakinleştirmek için, ama at en yabanisiymiş sürünün, sırtından öyle bir fırlatmış ki oğlanı, delikanlı serilmiş yere acılar içinde. Ayağı kırılmış iki yerinden. Köylüler gelmişler yine geçmiş olsun demeye. “İmparatorun atı ne dertler açtı senin başına bak. Ne şanssız adamsın sen. Bir tek oğlun vardı sana yardım edecek. Şimdi onun da ayağı kırıldı bir başına kaldın. Nasıl baş edeceksin sürüyle?” İhtiyar yine yorum yapmadan gülümsemiş başına gelenlere.

Aradan bir hafta geçmeden bu olayın üzerinden, savaş çıkmış ülkede. Eli ayağı tutan tüm gençler alınmış askere. Bir tek bizim ihtiyarın ayağı kırık olan oğlu kalmış köyde gençlerden savaşa gitmeyen.

Bilin bakalım ne olmuş? Köylüler gelip ne demişler? Ben bilmiyorum. Ama tahmin ediyorum. Köylüler yine ihtiyarın başına toplanıp yorumlar yapmışlar şanslı adamsın demişlerdir. İhtiyar ise gülmüş ve yorum yapmamıştır hiçbir şekilde. İhtiyarın başından bir sürü olay geçmeye devam etmiş ihtiyar son nefesini verene dek.

İşte dostlar bu hikayedeki ihtiyar gibiyiz bizler de kendi yaşamlarımızda. Hepimizin yaşadığı bir köy, köyde hakkımızda yorum yapan bir sürü köylü var, bizim de ailelerimiz var ihtiyarın oğlu gibi ve biz de uğraşıyoruz işlerimizle ihtiyarın atlarla uğraştığı gibi.

Acaba kaçımız günü ihtiyar adam gibi gülerek karşılıyor ve yaşamaya devam ediyoruz köylülerin yorumlarına kulak asmadan.

İşimiz, gücümüz, sağlığımız, para durumumuz, dostlarımız, ailemiz ve hatta kendimiz. Günlük yaşamımızda ne çok değişkenle karşı karşıyayız hayatta. Her bir değişken bir taraftan müdahil olup akışını olumlu veya olumsuz değiştirirken hayatımızın acaba bizler gülebiliyor muyuz ihtiyar seyis gibi olaylar karşısında? Anımızı olduğu gibi kucaklayabiliyor muyuz acaba? Yoksa köylülerin yorumlarına kaptırıp kendimizi yavaş yavaş ilerliyor muyuz yolun sonuna doğru tıpış tıpış, kodlanmış karıncalar, kurulmuş robotlar gibi trik trak trik trak…

Diyoruz ya hani ölüm o kadar uzak değil, boş şeylere harcanmayacak kadar güzel ve kısa ömür. O halde dolu dolu yaşamak için anımızı kucaklamaya var mısınız benimle? Hep birlikte, sağlıkla, esenlikle ve sevgiyle.

 
Toplam blog
: 12
: 2743
Kayıt tarihi
: 27.06.07
 
 

73 doğumluyum. 90'da Ankara Bahçelievler Deneme Lisesi'ni, 95'te Ankara SBF İşletmeyi bitirdim. 12 y..