Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Ağustos '11

 
Kategori
Eğitim
 

Ömer Öğretmen ya da bizim Raçinski

S. A. Raçinski, Moskova Üniversitesinde, henüz genç sayılabilecek bir yaşta olmasına karşın, kaleme aldığı kitaplarının birçoğu, Rusçası ile birlikte Fransızca, Almanca ve İngilizce çevirileri yayınlanan, bilim aleminde büyük bir şöhret ve yabancı memleket bilginleri nezdinde büyük saygı kazanmış bir Matematik profesörüdür. 

Profesör Raçinski, kendisinden önce gelmiş matematikçilerin, mevcudiyetinden bile haberdar olmadıkları yeni bir takım kuramlar ortaya atar ve bununla da kalmayarak, yeni problemlerin nasıl çözülebileceğini gösterir. 

Bu başarılı çalışmalar karşısında Avrupalı bilginler, Raçinski’nin Matematik bilimine büyük hizmetler yapabileceğine inanırlar. 

Profesör Raçinski, öğrencileri tarafından çok sevilen bir kişidir. Öğrencileri, Raçinski’nin ders verdiği salonlara girer, onun derslerini dikkatle izlerler. Onun dersleri -çok defa vaki olduğu gibi- birtakım kuru ve cansız sözlerden ibaret değildir. Raçinski’nin ruhu canlı, ders anlatması canlıdır. Diğer bir deyimle, öğretmenlik işinde Raçinski, gerçekten bir sanatkardır. 

Öğrenciler, yalnız onun öğrettiği bilgilerden yararlanmakla kalmaz, büyük üstadın aklının ve muhakemesinin berraklığından, fikirlerinin derinliğinden, ispatlarının kuvvetlerinden de ayrıca zevk duyarlar. Onun derslerine devam eden öğrenciler, kainatın felsefi güzelliğini, insan aklının kuvvetini ve bütün bunlardaki matematik belirliliğini öğrenmekle haz duyarlar. 

Raçinski’nin, profesör olarak atandığı Moskova Üniversitesinde geçen on yılda, üç öğrencisi profesör adayı olur ve hatta bunlar, kendi üstatlarını geçmek yeteneğini gösterirler. Demek ki Raçinski, derin incelemeleri ve geniş bilgisi ile birlikte, adam yetiştirmesini de bilmektedir. 

İşte, Moskova Üniversitesinin kendisiyle övündüğü, birçok Avrupa Matematikçisinin kendisinden önemli buluşlar beklediği bu genç profesör, kendi isteği ile üniversitedeki kürsüsünden çekilerek, çalışmalarına son verir ve Rusya’nın Smolenska eyaletinin, kendi köyü olan ve babasından miras kalmış birkaç parça tarlası bulunan Tatevo Köyünde, bir öğretmenliğe atanmak için Milli Eğitim Bakanlığına başvurur. 

Raçinski’nin bu davranışı birçok kişi tarafından eleştirilir. O, bu eleştirilere rağmen köyünde ilkokul öğretmenliğine başlar ve birçok engel ile mücadele ederek, yüzlerce öğrenci yetiştirir. Bunlardan yedi tanesi, alanlarında, uluslar arası üne sahip olur. 

Bizim Ömer Öğretmen, uluslar arası üne sahip bir Üniversite Matematik profesörü değildir. O Anadolu’nun çorak, yoksul bir köyünde İlkokul Öğretmenidir. Görev yaptığı köyde, onlarca öğrenci yetiştirir. Bunlardan üç tanesi Kanada, Avrupa ve Türkiye Üniversitelerinde Profesör olur. Diğer öğrencilerinden de birçoğu üst derece meslek sahibi olurlar. Raçinski ile benzerliği mi? Onu da okuyucular bulmalıdır. 

Aylardır bir damla yağmurun düşmediği,  

Alnı serinletecek, bağrı ferahlatacak bir nefes rüzgarın esmediği,  

Ot, börtü, böceğin toprağa sığınırcasına başlarını yere eğdiği,  

Ağustos ayının son günlerinden bir gün,  

Birkaç günde bir köy meydanına gelen minibüsten,  

Zayıf yüzlü, kara sık saçlı, iri ela gözlü, ince orta boylu, eli siyah çantalı bir adam iner. 

Kahverengi pantolonlu, kısa kolu gömleğinin arkası kırışmış ve terden ıslanmış, 25-30 yaşlarında genç bir adamdır bu. 

 

 

Arabadan inince,  

Önce siyah gür saçlarını,  

Sol elinin beyaz ve kalem gibi biçimli, uzun parmakları ile 

Geriye doğru tarar. 

Ve arkasından,  

“Merhaba Çocuklar” der. 

Kimse ses vermez ama 

Aslında bütün çocuklar içlerinden,  

“Merhaba” derler de, seslerini duyuramazlar. 

Çünkü utanmaktadırlar. 

 

Sonra Memiklerin Salim birden, “Merhaba” der. 

Arkasından bir diğeri, önündeki çocukları ite ite öne geçer ve 

“Merhaba, siz sünnetçi misiniz?” diye atılır. 

Bunun üzerine ortalıkta bir sessizlik olur. 

Herkes sus pus içinde, gelecek cevabı beklerken,  

Bedirlerin Zeki, hemen acıklı bir iç geçirir. 

Çünkü gelecek cevap herkesten çok onu ilgilendirmektedir. 

 

Yeni gelen adam eğilerek,  

Çocukların saçını okşar ve 

“Yok, ben öğretmenim” der. 

Bunun üzerine çocuklar,  

Kısa bir şok geçirirler,  

Ve bir an önce evlerine koşup,  

Haber vermek isterler. 

Bazı çocuklar,  

Diğerlerinin kendilerinden önce evlere haber yetiştirmesini,  

İçlerine sindiremeyeceklerinden,  

Bir taraftan, terliklerini ellerine alıp var güçleriyle koşarken,  

Diğer taraftan, avazlarının çıktığı kadar,  

“Öğretmenimiz geldi” diye bağırırlar. 

 

Okulların açılmasına az bir zaman vardır. 

 

Okul; 

Defalarca sıvanmış dış cephesinin,  

Dış etkenlere karşı koyamadığı,  

Sıcaktan, soğuktan,  

Dökülmeye başladığı,  

Camlarının, kir pas içinde olduğu,  

Terk edilmiş bir viraneyi andırdığı,  

Kasım dayının,  

“Bu okul benim malım sayılır, istersem kökünden dinamitlerim” dediği,  

Ve çocukları korkuttuğu,  

Torunu Yelken Kulak Kadir’in,  

“Bu okul bizim akıllım” diyerek,  

Burnunu havaya dikerek gezdiği,  

Bir binadır. 

 

Okul; 

Lojmanında kimsenin kalmadığı,  

Öğretmenlerin köyde on gün kalıp, bir ay gittiği,  

Sonra gelip, biraz daha kalarak, iki ay kaybolduğu,  

Öğrenci karnelerini bile vermeden gittikleri,  

Daha sonra karneleri bir Milli Eğitim görevlisinin verdiği,  

Çocukların öğretmen gelir, diye beklemediği,  

Yazın ala sıcağında koşturup oynadığı,  

Lojmanın da, okulun da, Kasım dayının ıvır zıvırını koyduğu bir depo gibi işlev gördüğü,  

Bir yerdir. 

 

Çocuklar koşturup oynadığı bu oyunlar içinde,  

Okulun açılmasını her ne kadar umursamaz gibi görünseler de,  

Aslında okulun açılmasını içten içe beklerler. 

Hatta evlerindeki, takvim kapağında bulunan,  

Okul önünde sıra olmuş,  

Şiir okuyan çocuklara ve öğretmenlerine,  

Gizli gizli bakarlar. 

 

Okulların açılmasına az bir zaman kalmıştır. 

 

Artık öğretmen de geldiği için,  

Okul, bir-iki gün içinde tamir edilir. 

Öğretmen lojmana yerleşir. 

Önlükler sandıklardan çıkarılır ve yıkanarak,  

Okula hazır hale getirilir. 

Çocuklar yeni gelen bu adamı,  

“Ömer Öğretmenimiz” diye,  

Hemen sahipleniverirler. 

 

Çünkü Ömer Öğretmen,  

Yakışıklı,  

Güler yüzlü,  

Sevgi dolu bakışlı,  

Cana yakın ve 

Yürekli bir adamdır. 

Köylüye hemen kendini sevdirir,  

Onlarla sohbet eder,  

Şaka yapar,  

Ve camiye gider. 

Okulun açılması için,  

İşçi/amele gibi çalışır. 

Badana, boya yapar,  

Sıraları dışarı çıkarıp,  

Köylülerle birlikte tamir eder. 

 

Köydeki birkaç kadın lojmanı temizler. 

Çocuklar da,  

Kovalarla su taşıyarak,  

Temizlik bezleri getirerek,  

Yardım ederler. 

Her akşam bir aile,  

Öğretmene yemek götürür. 

 

Tüm bunlara rağmen,  

Çocukların,  

Birbirlerine söylemekten,  

Hatta kendilerine bile itiraf etmekten,  

Korktukları bir şey vardır. 

O da,  

“Ömer Öğretmenin de bir gün,  

Diğer öğretmenler gibi, çekip gideceği, ” 

Korkusudur… 

 

Öğrenciler,  

Hazırlıklarını tamamlayıp,  

Okula gitmenin,  

Sabırsızlığını yaşarken,  

Bir sabah öğretmeni,  

Elinde siyah çantası ve 

Geldiği elbisesiyle,  

Köy meydanında,  

Minibüs beklerken,  

Görürler. 

İşte o an,  

Bütün dünya,  

Başlarına yıkılır. 

“Gidiyor” derler içlerinden. 

Gözlerine yaşlar hücum eder. 

İçlerinde kocaman bir ağırlık ile 

Yavaş yavaş öğretmene yaklaşır,  

Fakat sormaya cesaret edemezler. 

 

Ömer Öğretmen durumu fark eder ve 

Çocukları yanına çağırır. 

Çekine çekine yaklaşır çocuklar,  

Öğretmenin yüzüne bakamadan; 

“Öğretmenim, gidiyor musunuz?” derler. 

Bunun üzerine Ömer Öğretmen; 

“Evet, ama geleceğim. 

Şehre inmem lazım,  

Okula bir şeyler getireceğim,  

Bir de eşyalarımı alacağım” 

Der. 

 

Bu söz üzerine öğrenciler,  

Öğretmenin yüzüne bakabilecek gücü kendilerinde bulabilir,  

Ve öğretmene bakarlar. 

Yıllar sonra Ömer Öğretmen,  

Öğrencilere,  

“Kahvenin önündeki,  

O ışıltılı,  

Sevgi dolu,  

Yalvaran bakışların,  

Kendisini köye bağlayan,  

Nedenlerden biri olduğunu” 

Söyler. 

 

Öğrenciler,  

Ömer Öğretmeni,  

Birbirine hissettirmeden,  

Severler. 

Öğretmenin şehre gittiğinde,  

Döneceği günü,  

Birbirlerine sezdirmeden,  

Minibüsün geleceği yolun,  

Üst başında,  

Alt başında,  

Beklerler. 

 

Öğretmenin gelmediği günler,  

Çok uzun gelir onlara. 

Ümitlerini keser gibi olur,  

Sıkıntılarından mahsunlaşırlar. 

Ama giderken,  

“Geleceğim” demesi, de 

Umut olur onlara. 

Buna rağmen,  

Bazı öğrenciler,  

Yer yer,  

“Gelmeyecek,  

Bu köye öğretmen gelmeyecekmiş,  

Biz başka köylerdeki okullara gidecekmişiz, ” gibi,  

İleri geri sözler,  

Sarf ederler. 

 

Ve bir sabah,  

Ömer Öğretmen,  

Minibüsten iner. 

Eli kolu doludur. 

Bir sürü paket,  

Kutu,  

Çanta,  

Vardır ellerinde. 

Çocuklar,  

Koşa koşa,  

Öğretmeni karşılarlar. 

Ellerindeki çantaları,  

Poşetleri alarak,  

Okula doğru,  

Koşar adımlarla,  

İlerlerler. 

 

Ve öğrenciler böylece,  

Bir insanın sözüne güvenmeyi,  

Birine inanmayı,  

Öğrenirler. 

Çünkü 

Ömer Öğretmen,  

“Tekrar geleceğim” demiş,  

Ve de gelmiştir. 

 

Ömer Öğretmen,  

Getirdiği eşyaları,  

Okula yerleştirir ve 

Ertesi gün çocukları okula çağırır. 

Bütün çocuklar,  

Sevinç içinde hazırlanıp,  

Okula birbirlerinden önce ulaşabilmek için 

Gizlice,  

Birbirleriyle yarışırlar. 

 

Bu yarışta,  

Memiklerin Selim ile 

Tel Boyun Kadir ve 

Safiye önde gelir. 

Geç gelenler,  

Bozulduklarını hissettirmeden,  

Beklerler,  

Ömer Öğretmenin,  

Okulu açmasını. 

 

Köyün çocukları,  

Okumaya karşı heveslidir. 

Köylü de eğitime önem veren 

Kişilerden oluşur,  

Ama 

Köy yoksul,  

Köylü yoksuldur. 

Ve çocukların çoğu,  

İlkokuldan sonra,  

Okuyamamaktadır. 

 

Okulun açıldığı ilk gün,  

Ömer Öğretmen,  

Elinde bir anahtarla,  

Okula gelir. 

Çocuklar,  

Önce beni görsün,  

Diye,  

Çevresinde toplanırlar. 

Öğretmen onları,  

Boy sırasına koyar,  

Sıra yapar. 

 

Bazı çocuklar,  

Önlüksüz gelirler okula. 

Çünkü 

Önlük alacak,  

Paraları yoktur. 

Bunun üzerine Ömer Öğretmen,  

Bir terzi ile anlaşarak,  

İndirimli önlükler diktirir,  

Önlüksüz çocuklara. 

Böylece,  

Herkesin üzerinde,  

Ak yakası ile siyah önlüğü,  

Olur. 

Öğrencilere,  

İkinci el,  

İndirimli kitaplar,  

Alır. 

Bunlarla da yetirmez,  

Ömer Öğretmen. 

Nasıl aldığını söylemeden,  

Herkese,  

Defterler getirir. 

 

Çünkü Ömer Öğretmendir o. 

 

Çocuklara,  

Dünyayı bile getirebilir. 

Aylardır yağmayan yağmuru bile,  

Getirmemiş miydi? 

 

Ve çocuklar,  

Derslere başlarlar. 

Beş sınıfın,  

Tüm öğrencilerinin bir arada bulunduğu,  

Birleştirilmiş bir sınıfta. 

Var güçleri ile ders çalışırlar. 

“Aferin” sözcüğünü duymak için 

Ellerinden gelen,  

Her şeyi yaparlar. 

 

Ömer Öğretmen onlara,  

Çeşit çeşit kitaplar verir. 

Daha ilkokulda iken Sefiller, Şeker Portakalı gibi dünya klasiklerini,  

Sait Faik, Ömer Seyfettin gibi 

Türk klasiklerini okutur. 

 

Okuldaki sobaya,  

Çocuklar,  

Evden odun getirirler. 

Hamdi emmi okulu temizler,  

Sobayı yakar. 

Ücretini köyden toplar,  

Üzerine, Ömer Öğretmen de para koyar. 

 

Öğrenciler,  

Okullu olmuşlardır ama 

İçlerinde hep,  

“Öğretmenimiz gider mi?” korkusunu taşırlar. 

Bu duyguyu bir türlü,  

İçlerinden atamazlar. 

Bu korku ile yaşarlar hep. 

Çünkü öğretmenler kalıcı olmamışlardır hiç. 

 

 

Bir Pazar günü minibüsten,  

Öğretmenle birlikte,  

Kıvırcık saçlı,  

Esmer,  

Narin,  

Bir kadın iner. 

Bu güzel kadın,  

Ömer Öğretmenin eşidir. 

 

Ömer Öğretmenin eşi,  

Çocuklara karşı,  

Oldukça mesafeli,  

Dudaklarında soğuk bir gülümseme ile 

Her şeye süzer gibi bakan,  

Pek konuşmayan, bir bayandır. 

 

Bu bayan geldikten sonra,  

Ömer Öğretmen değişir. 

Bu durum,  

Hiçbir öğrencinin gözünden kaçmaz. 

Eskisi gibi değildir artık Ömer Öğretmen. 

Gözlerinde eski ışıltı yoktur. 

Dalgındır. 

Hatta zaman zaman,  

Sinirli olur. 

Hiç kimseye bağırmayan,  

Sesini yükseltmeyen,  

Ömer Öğretmenin bu halleri sıklaşır. 

 

Durum anlaşılır ki,  

Öğretmenin eşi bu köyde,  

Mutlu değildir. 

Köyden gitmek istemekte,  

Ömer Öğretmene huzur vermemektedir. 

 

Ertesi yıl,  

Ömer Öğretmen,  

Yanında eşi ve 

Küçük bir bebekle çıka gelir. 

Çocuklar,  

Onu da,  

Bağırlarına basarlar. 

Buna rağmen,  

Yıl ortasında öğretmenin mutsuzluğu,  

İyice artar. 

Oğlunun varlığı bile,  

Onu mutlu etmeye yetmez. 

 

Bir gün lojmandan,  

Yüksek sesler geldiği,  

Söylentisi duyulur. 

Bu durumu çocuklar,  

Çok önceden sezmişlerdir. 

 

 

Öğrenciler,  

Öğretmenlerinin mutsuz olduğunu,  

Ve bir gün gidebileceğini,  

Birbirlerine bile söylemekten,  

Kaçınırlar. 

 

Ve bir sabah,  

Lojmanın önüne,  

Bir kamyonet gelir. 

Eşyaların bir kısmı,  

Sessizce kamyonete yüklenir. 

Eşyalar yüklenirken,  

Öğrenciler yardım etmezler. 

Bir kenarda,  

Elleri çenelerinde oturup, sessizce seyrederler. 

İçlerinde bir ağlama duygusu kabarır ama 

Ağlamaya güçleri yetmez,  

Ağlayamazlar. 

Çocuk kalpleriyle çok kırılır,  

Çok incinirler. 

Bütün güvenleri zedelenmiştir. 

Bütün sevinçleri söner. 

Devamlı yutkunurlar. 

 

Öğrenciler,  

Öğretmenleri de gidecek sanırlar ama 

Giden eşi ve oğlu olur. 

Eşyalar gittikten sonra,  

Herkes dağılır. 

Akşam olmak üzeredir. 

 

Bu sefer çiseleyen yağmur,  

Hiç kimseyi mutlu etmez. 

Çocuklar, çocuk yürekleriyle,  

Ömer Öğretmenin,  

O anda ne kadar,  

Üzgün olduğunu hissederler. 

 

O akşam öğretmeni davet etmek isterler ama 

Cesaret edip kapıya vuramazlar. 

Dolanıp,  

Pencereden seslenmeyi düşünürler. 

Ve bu arada,  

Ömürleri boyunca unutamayacakları,  

Bir sahneye tanık olurlar: 

Ömer Öğretmenin,  

Yarı boş bir odada,  

Oturduğu sandalyede,  

Seslice ağladığını,  

Görürler. 

Donup kalırlar. 

Çünkü ilk kez bir öğretmenin,  

Ağladığını görmekteydiler. 

 

 

O her şeyi başaran,  

Her şeye göğüs geren,  

Hayatı sevmeyi öğreten,  

Şarkılar söyleten,  

Top oynatan,  

Şiirler ezberleten,  

Öğrencilerle gülen,  

Güldüren adamı,  

Seslice ağlarken görürler. 

 

Öğrenciler de,  

Pencerenin altına çöküp,  

Ağlarlar. 

Ve bu sırrı,  

Yıllarca küçük kalplerinde taşıyıp,  

Kimse ile paylaşmazlar. 

 

O ailesini değil,  

Öğrencilerini seçer. 

Bırakmaz onları. 

O, öğretmenliğin,  

En zor olanını,  

“Köy Öğretmenliğini” seçer. 

 

Yıllar sonra eşine; 

“Sadece bir yıl daha ver,  

Sonra gideriz,  

Bu çocuklar okuyacak,  

İçlerinde çok zekiler var,  

Yazık olur gidersem,  

Bir sene daha,  

Sadece bir sene daha kalalım” 

Dediğini,  

Ama eşinin,
Kendisini dinlemediğini,  

Anlatır. 

 

O öğrencileriyle kalır. 

Onları parasız yatılı okul sınavlarına hazırlar,  

Sınavlara götürür. 

Ümit bağladığı öğrencilerin çoğu sınavı kazanır. 

Öğrencileri,  

Ömer Öğretmeni mahcup etmezler. 

Köy tarihinde ilk kez,  

En başarılı öğrencileri o yıl verir. 

 

Ömer öğretmen bir gün öğrencilerine; 

“Bu sınıfta çok iyi yerlere gelecek çocuklar var. 

Hepiniz zeki çocuklarsınız. 

Hepinizi bir yerlerde göreceğim, ” 

Demiştir. 

 

Öğrencileri de, Ömer Öğretmeni mahcup etmezler. Öğrencilerinden; 

 

-Memiklerin Kadir, burslu olarak gittiği Kanada’da öğrenimini tamamlar ve Gıda Profesörü olur. 

 

-Yelken Kulak Kadir, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesini bitirip, akademik kariyer yapar ve Profesör olur. 

 

-Semra, Tıp Fakültesini bitirir ve Kadın Hastalıkları uzmanı olur. 

 

-Ümüş, yani Ümmühan, İngiltere’de master yapıp, Öğretim Üyesi olur. 

 

Ve burada sözü edilmeyen pek çok öğrenci, çok iyi yerlere gelir. 

 

Bu satırların yazarı da, farklı bölümlerde okuma şansı olmasına rağmen, “Çorak topraklarda nice fidanlar yetiştirmek için, başka fidanları sulamak için, ” Ömer Öğretmeni için ağaçları ve yağmuru bol olan bir şehre öğretmen olur. 

 

Nice Ömer Öğretmenlere selam olsun. 

 
Toplam blog
: 425
: 3089
Kayıt tarihi
: 06.12.06
 
 

Gazi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, Eğitim Yönetimi, Teftişi, Planlaması ve Ekonomisi..