Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ağustos '10

 
Kategori
Deneme
 

On dokuzuncu mektup

Mayıs 2002, Ankara 

Recai merhaba. 

Seninle epeydir haberleşemedik gibi geliyor bana. Mektubum eline geçmedi belki, belki de bir yerlerde sergi açtı, İstanbul’a filan gitmiş de olabilir diye düşünürken posta kutumda mektubunu görünce sevindim. 

Olumsuz haber, tasarladığım, ‘Cumhuriyet Köyünün Beyaz Alnı: Köy Enstitüleri’ belgeselini çekemedim. Bunun gibi bir iki çalışma daha yarım kaldı. 

Olumlu haber, Mustafa Necati, Köy Enstitüleri, Naime Halit Alfabesinden Beşir Göğüş’ün Türkçe Kitaplarına yazılarım dergilerde yayımlandı. 

Canımı sıkan bir konu: Köy Enstitüleriyle ilgili yazıma bilgim dışında müdahale edilmiş. 

Yanlış yaptıklarını, buna hakları olmadığını, bir daha yazı vermeyeceğimi söyledim. Duyarlılığım ve tepkim karşısında çok şaşırdılar. Bu düşünceye acımamak mümkün mü? 

Elli yıl önce sen kalk matbaayı kapat, ‘Düşünüyorum öyleyse varım.’ yerine, ‘İnanıyorum öyleyse varım.’ ilkesini sokuşturmaya çalış. Biri de, üstelik aradan bunca zaman geçtikten sonra, elli yıl sonra bunu dile getirince rahatsız ol. Aman ne ilginç düşünce... 

Sahi, böyle inanç olur mu ki?... 

Bence, ne matbaayı kapatıp mescit yapmanın, ne de mescidi kapatıp matbaa, kütüphane açmanın mantığı var. Mutlaka bir yer kapatılıp başka bir yer açılacaksa, cezaevi kapatılıp kitabevi, kütüphane, matbaa açılabilir. Çok da şık ve hoş olur. 

... 

Kamu kuruluşları ve yönetim; özellikle 12 Eylül döneminden sonra bazı kamu kuruluşları hızlı bir bozulmayı yaşıyor. Genellikle, atamalar liyakat ve kariyer ilkelerine göre yapılmıyor. Birilerinin tanıdığı olmak atanmaya yetiyor. 

Böyle olunca kamu kuruluşları arap saçına dönüyor. Rüşvet, yalancılık, adam kayırma, dolandırıcılık, sahtecilik, çeşit çeşit dolap dümen kol geziyor... 

Geçmişe tutkun, körü körüne geçmişe bağlı biri değilim, ama geçmişteki güzel uygulamaları görünce, duyunca da hayranlık duymadan edemiyorum. 

İşte geçmişten bir yansıma: “Şule-i maariften hissement olmayan köylerin yetenekli çocukları alınır.” Şehir Yatı Mektepleri yönetmeliğinden bir madde. 

Daha 1920’li yıllarda adam en uzak köylerdeki yetenekli çocukları bulup okutmayı, adam etmeyi, yurda yararlı hale getirmeyi amaçlamış. 

Mademki ben o köye maarifin ışığını götüremiyorum, o halde maarifin ışığının olduğu yere çocuğu alır okuturum demiş... 

... 

Günümüze gelince, bir yerden sonra şu görülüyor ülkenin hemen hemen her yanında; “Şule-i maariften hissement olmayan, yanımızda bulunan yeteneksiz evlatları amir yapalım, müdür yapalım. Maksat bizim dediğimiz olsun.” Terazi bozuk olunca karmaşa kaçınılmaz hale geliyor, bir yanlış sonraki yanlışı getiriyor. Ne var ki, iki yanlış bir doğru etmiyor. İlginç olansa, peş peşe yanlış yapan insanlara kimsenin yanlışların hesabını sormaması.. Eğer birine, “Bu yaptığın yanlış” dersem yanıt hazır. “Herkes böyle yapıyor.” Rüşvetin, yolsuzluğun, dolandırıcılığın olması bir dert, daha kötüsüyse her yere yayılmış ve tüm zamanlara egemen olması... Çok kara bir tablo mu çiziyorum? Belki. Ama abartmıyorum bir şeyi. Neyi gördüysem söylediğim o. Bir bakıma ayna tutuyorum çevreye. İyi şey yok mu hiç? Var elbette.. Kimileri kolay kazanmayı, lüks yaşamayı amaç edinse de, alnının teriyle çalışan, görev, sorumluluk almaya hazır bir genç kuşak yetişiyor; okuyan, sorgulayan, düşünen, yazan, çizen... Geçen gün, Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfındayım. Yaklaşık yirmi genç oturmuş Köy Enstitülerini konuşuyor, tartışıyor. Niçin kapatıldığını sorguluyor. Yeniden açılabilir mi diye tartışıyor. İşte umut veren bir gelişme dedim, sevindim. Bu arada Recai senin çalışmaların ne durumda? Bir dahaki mektubunda bana kendini ve çalışmalarını uzun uzun anlatırsan sevinirim. Hep haberleşmek, gelecek günlerde görüşmek üzere... 

Fuat OVAT 

 
Toplam blog
: 54
: 877
Kayıt tarihi
: 30.06.10
 
 

Kamu yönetimi alanında yüksek lisans yaptım. İletişim, medya sektöründe çalışıyorum... Yazmayı se..