Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Mart '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Öncelik nerede?

Öncelik nerede?
 

İki hafta önce ofisimin bulunduğu apartmanın kapısının feryatlarla açıldığını duydum. Buraya taşınalı bir kaç ay olduğu için selamlaştığım fakat çok yakından tanımadığım anne-kızın ağlayarak dışarı fırladıklarını gördüm.
Ne olduğunu sorduğumda genç kız sadece ‘’babam, babam’’ diyebildi. Bu sefer anneye döndüm, o da ‘’kocam gidiyor, kaybediyoruz’’ diyebildi. Telaşla koşturuyorlardı apartmanın bahçe kapısının önünde. Arkalarından çıkan yakınları bana beyefendinin evde kalp krizi geçirdiğini söyledi. Hemen aracımla hastaneye götürmeyi teklif ettim, ambulansı beklediklerini söylediler. Aslında doğrusu da buydu, ben de telaşa kapılmıştım. Ambulansla gelen sağlık görevlileri ilk müdaheleyi zaman kaybetmeden yaparlardı.
Beklenen ambulans geldi, hastayı alıp hastaneye götürdüler. Gidiş anından son hatırladığım sedyeye konup, battaniyeyle sarılmış beyle, ‘’kocamı kaybettim’’ diyerek gözleri korkudan kocaman açılmış hanımının çaresiz haliydi.
Daha sonra gelen bilgilerle beyefendinin kalp krizi değil de, beyin kanamasını geçirdiğini ve yoğun bakımda olduğunu öğrendik. Bilinci açılmıştı ve umut vardı söylenenlere göre.
Aradan üç-dört gün geçmişti. Sabah ofisimi açarken bir sela duydum. Sela sonrası anons bizim apartmanı işaret ediyordu. Eyvah dedim, kendi kendime, yoksa...
İsim de bilmiyorum (ne ayıp, hep yüzeysel konuşmalar geçti aramızda bu komşuyla; isimlerini bile soramadım, kapılarımız ayrı olduğundan görüşme imkanı çok az) anons edilen o kişi mi, yoksa başka biri mi vefat etti acaba derken acı gerçeği öğrendim.
Beyin kanaması geçiren kişinin kayınpederi de aynı apartmandaymış. Onun ismi zilde bile yok. Sadece oğlunun ismini biliyorum. Ve vefat eden de eşi hastanede yoğun bakımda olan bayanın babasıymış!
Geçen hafta salı günü, vefat etti bayanın babası. Eşi hastanede yoğun bakımdayken!
Ve bu sabah yine erken saatlerde ofisimi temizlerken bir ‘’başınız sağ olsun’’ sesi geldi dışarıdan. Önce anlamadım, geçen hafta vefat eden beyefendinin ailesine taziyeye gelenler sandım. Kapıya koştum, o bayanı gördüm kapıda. Sarıldı bana ve ‘’ o gün hastaneye giderken çok koşturdunuz, hakkınızı helal edin, eşimi kaybettik’’ dedi.
Dudaklarımdan sadece ‘’bu nasıl bir kader’’ sözcükleri döküldü. Teselli edecek bir söz bulamıyordum. Ne denir ki bu durumda bir insana! Daha babasının yedisi çıkmadan eşini toprağa verecek bugün!
Kafam allak bullak şu an. Pazar günü Hıncal Uluç’un kaleme aldığı; Doğan Cüceloğlu’nun öğütlerini düşünüyorum. Kısaca, her an yakınlarınızı kaybedecek gibi davranın onlara diyordu sanırım, Sn. Cüceloğlu.
Ve ben şimdi hala düşünüyorum, her an sevdiklerimizi kaybedecek gibi yaşamak mı daha doğru; yoksa her an bu hayat bizim için de sona erecek diye yaşamak mı?
Aslında cevabı buldum....
 
Toplam blog
: 240
: 1628
Kayıt tarihi
: 18.08.06
 
 

Zamandan şikayet ederken, ne kadar hızlı aktığını fark edemeden geçmiş yıllar. Kırklı yıllar, kır..