Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Şubat '09

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Onların hikayesi - 27 -

Onların hikayesi - 27 -
 

Eksilmez bir gücün devamlı akışı gibi - En yüce doruklardan bir kartal bakışı gibi..........


ONLARIN HİKÂYESİ-27-

Devam ediyor....


Kısa bir zaman sonra Süha da İsmet te teğmen oldular. Demirin yanına bir yıldız eklenmişti .

Servet Hava Kuvvetlerine geçmiş, istediği olmuştu. Pilotaj eğitimi için Eskişehir’deydi. Nihat kaçınılmaz şekilde suvari; Zihni de muhabereci oldu..

Nişanda tanıştıkları Bursa’lı kızlarla duygusal bağlantılarını devam ettirdiler. Zaman zaman Halime’den Yıldız’dan haberlerini alan Annem hayırlısını diliyordu. Elini çabuk tutan Servet oldu. Ayşe’nin büyükleri(evet) deyince, Muğla’dan gelen Servet’inkiler ve kendinin de çift kişilik bir uçakla gelmesi ile, nişanlanmaları o günün öğleden sonrasında gerçekleşiverdi. O, bir üst rütbedeki pilot arkadaşı ile uçağına binip gittiğinde, anne ve babası tanışmayı çok istedikleri bizimkilerde sohbet ediyorlardı..

Eğitimini devam ettirirken, sık sık geldiği 5. Hava Alayı - intikal iniş-kalkışları- ile iki nişanlı görüşebiliyorlardı.. Ama, şu havalarda olmak yok mu ya..! Ayşe’yi hep korkutmuştu.

Râmiz albay tuğgeneralliğe terfi etti , Balıkesir tugay komutanlığına atandı..

1940’ların yaz ortalarında ; il jandarma komutanlığından babama gelen bir telefon “ Ayı Boğan” nın bir mesajını getirdi. Komutan, falanca gün uygun isek bizlerle tanışmak istiyor, bunu da çok arzu ettiğini belirtiyordu. Balıkesir’den annesinin romatizmalarının tedavisi için geliyorlardı, ve bizleri de görmekten mutlu olacaklarını belirtiyordu.

Bu güzel tanışıp buluşma için hazırlanılacak, bahçede güzel bir çay partisi verilecekti. Annem, Yıldız ve Halime’nin şık olmalarını istedi. Bu partinin hizmetini Onlar yapacaktı. Nedim Amcamlar ve Halime’nin büyükleri de bulunacaklardı.

Ziyaret günü, bekçi Mahmut koşarak geldi ve iki askerî araba ile paşanın karakolun önünde olduğunu, eve doğru yöneldiklerini söyledi. Biraz sonra, babamı da alarak geldiklerinde, arabadan fırlayan yâverin açtığı arabanın kapısından dev gibi bir vücut gülerek indi. Arkasından, ellerinden tutarak, oldukça şişman annesinin de inmesine yardımcı oldu. Yetmişlerinin üzerindeki hanımın yürüme zorluğu içinde olduğu pek belliydi . Zor yürüyordu…

Hemen yaklaşan Annem, yaşlı kadının koluna girdi, yürümesine yardım etmeye çalıştı.

Buyursunlar Efendim… Şerefyâb olduk Efendim.. Sefâlar getirdiniz Efendim …” karşılamaları ile büyük kapıdan içeriye alındılar..

Avlunun ortalarında, göğsünde parlayan İstiklâl madalyası ve yüzünde apaçık görülen Kurtuluş yara izi, kendine ikinci bir madalya süsü vermekteydi..

- “<ı> Fevziye Hanımefendi, değil mi Efendim ?

<ı>- “Evet, bendeniz Efendim; Paşa Hazretleri hoş geldiniz. Şeref verdiniz..

<ı>- O şeref bize ait . Gelişimizle sizleri rahatsız etmiş olmayalım Efendim ??

<ı>- Estağfurullah !. Hânemiz Sizleri ağırlamaktan saadet kazanmıştır. İhya ettiniz. Şöyle buyurunuz.. diyerek, avludaki rahat sedir ve koltuklara ilerlediler.. Annem daha Nedim Amcamı tanıtmadan o tanırmış gibi ;

<ı>- Nedim Bey Hocamız, değil mi Efendim ?.. diyerek elini tokalaşmak için uzattı. Ama tokalaşmakla kalmadılar, kucaklaştılar.Amcamın da göğsünde aynı madalya vardı.. Râmiz Paşa Onu, Süha ve İsmet’in anlatımlarından gayet iyi tanıyor olmalıydı. Amcam :

<ı>- <ı>“ Garp cephesi Afyon karargâh mülhaklarından, ihtiyat mülazım-ı sâni Nedim..! diye kendi tekmilini verirken, ikisi de neşe içinde gülmekteydiler..

O da annesini ve kız kardeşini tanıttı. Bursa’ya geliş nedenlerini aktardı. Annesi askerî hastanenin fizik tedavi bölümünde bir ay kadar kalacaktı. Tanıştırıldıkları Gülten ve İsmet’in ailesi ile ilgilendi, hatırlarını sordu.

Başlayan çay-kahve hizmeti devam ederken; iki kızın ellerinden tutarak getiren Annem :” <ı>Kendilerini ismen tanıdığınızı bildiğim kızlarımız işte . Bu Yıldız; bu da Halime .. Ellerinizden öpmek arzusundalar. Müsaade buyurulacak mı, Efendim .??” diyerek Onları öne çıkardı.Paşa ayağa kalkarak geldi ve utanarak yere bakan bu iki güzel kızı alınlarından öptü ve kollarıyla kucaklayıp annesinin önüne kadar getirdi.

- “<ı> Vâlide, sana bahsettiğim iki müstesna evlâdımın gönül goncaları işte bunlar.. dedi.

Elini öpen kızları kutladı. Mutluluklar diledi.

Konuşmaların koyulaşması arasında Annem, son zamanlarda hayatlarında olanları; Zehra’yı ve Yıldız’la Halime’nin atılımlarını anlatırken amcam; paşa ile Kurtuluş anılarını tazeleyen günlere döndüler. Ziya ve Bahattin ‘in gidişleri(!) Râmiz komutanı etkilemiş, daha farklı bir yaklaşım içine sokmuştu.

Annesi Nezahat Hanım, ufak nedenlerle kızların yakınına gelmesini istiyor; gözlerini ayıramadığı Yıldız ‘ın arkasından “ <ı>Fe suphanallah..! Ne güzellik, Maşallah, maşallah..! diye mırıldanmaktan kendini alamıyordu..

Yaz tatilinden yararlanarak annesine refakat edecek olan Vuslat hanım, kendisi gibi öğretmen olan amcamla eğitim üzerine sohbetler yaptılar. Bir ara, uyanıp Yıldız’ın kucağında aşağıya getirilen beni öpüp, sevdiler..

Paşa : “ <ı>Bu oğlanı asker yapalım hemşirânım ..” dediğinde, Annem : “ <ı>Paşa hazretleri; bu benim görmeyi istediğim en büyük arzum.. İnşallah o günlere erişirim.. “ dedi..

Nezahat Hanım Annemden rica ile, kızların bir ara tekrar gelmelerini mümkün kılmasını istedi. Zaten hep Annemin işareti ile, her şey için hazır bekleyen ikisi hanımın önünde hazırdılar.. Çantasını açarak iki küçük kutu çıkaran hanım her birini yanına çağırarak yavaşça parmaklarına geçirdiği tek taş yüzükleri vermenin sevinci ile: “<ı> Râmiz, istediğimiz oldu işte..Haydi artık beni götür bakalım..” dedi.. Gülüyordu..

Bu çok âsil yaklaşımın büyüklüğü herkesi hayran bıraktı..

Karısını genç yaşta, daha üsteğmenken kaybeden Râmiz Paşa bir daha evlenmemişti. Çocuğu da yoktu. O; çok ayrıcalıklı bir duygu ile taa başından beri Süha ve İsmet’i evlât kabul etmiş; işte şimdi kızlarını da göğsüne bastırmıştı.

Annesini iki yıl kadar sonra kaybetti.. Tümgeneral olarak görev yaptığı Erzincan’da geçirdiği ağır bir felç Onu mesleğinden uzaklaştırdı. Emekliye ayrıldıktan sonra, 1947 deki bu beyin kanamasının arkasından Üsküdar’daki baba evinde zor günler yaşamaya başladı.

Bu kahraman asker; kızkardeşi Vuslat Hanım'ın bakım ve himayesinde, ikinci bir felcin onu bitirdiği 1949’a kadar yaşadı..

Dinî ve millî bayramlarda Annemle nâzik yazışmaları hep devam etti.

İstanbul’daki son birkaç yılında Onu sıkça ziyaret eden Süha ve İsmet, her zaman yakınında oldular..

Yapılan büyük katılımlı askerî cenaze töreninde; o yıllarda Harp Akademilerine devam eden bu iki genç yüzbaşıdan biri general üniformalı fotoğrafını ; diğeri de İstiklâl madalyasını, kortejin en önünde gururla taşıyordu..

Zihni, Hüsnü ve Nihat ta; Servet’ in arkasından çok uzak olmayan tarihlerde nişanlandılar; bizim bulunamadığımız bu mutlu birleşmelerinde yüzüklerini takan yine Nedim Amcamdı..

1940 yılı sonlarında, Dahiliye Vekâleti; yenileştirme doğrultusunda, emniyet kuruluşunu yurt çapında genişletme ve yeniden yapılandırma çabalarına girdi. Bu bağlamda; karakolların çoğaltılması ve dağılımı; illerin içinde kalmayıp, kaymakamlık bölgelerine de yayıldı.

Biz de nasibimizi aldık …







ONLARIN HİKÂYESİ -27-

Devam edecek......


yucelakt@gmail.com

 
Toplam blog
: 53
: 469
Kayıt tarihi
: 03.10.08
 
 

1- Ankara 1938 doğumlu 2-İlk ve orta eğitim- Bursa - 3-Lise terk ve Hv. Kvv.Teknik Okullarından Mu..