Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Kasım '07

 
Kategori
İlişkiler
 

Onun gibi (1)

Onun gibi (1)
 

Uzun bir aradan sonra ilk defa yazabildim... Ama yazdıklarım bir denemeden ise uzun bir hikaye gibi birşey oldu. Umarım hatalarımı mazur görürsünüz.
.................

Bankaya girdiği anda tüm kadınların dikkatini çekmişti. O bile gözlerini ondan alamamıştı. Bir geceyi onunla geçirmek için acaba kim neyi ne kadar feda edebilirdi…

1.95 boylarında tiril tiril lacivert kumaş pantolonu, lacivert lacoste montu ve bunları tamamlayan Ray-Ban gözlükleri vardı. Görünüşe göre markaya ve iyi bir yaşama düşkün bir adamdı. Ne de olsa kapıdaki spor üstü açılabilen bir mercedesten inmişti.

Dalgalı saçları şakaklarındaki beyazlarıyla tezat oluştursa da aslında bir kadının olgun ve cool diye değerlendirdiği bir erkek profili çiziyordu.

Kapıdan girdiği sırada da şu anki gibi telefonla konuşuyordu. Herhalde iş görüşmesi diye düşünse de kulak misafiri olmuştu konuşmalara… Aslında yüz hatları hem gerginliğini hem de çok rahatlamış olduğunu gösteriyordu.

“Bende sizleri özleyeceğim hayatım. Oğluma iyi bak ve bol bol gezin tamam mı?” Biraz sessizlik… Belli ki eşi bir şeyler söylüyordu kafasıyla onaylamasından belliydi.. Yok yok… Bu onaylama karısına değil tam karşısında düzgün bacaklarını ön plana çıkaran mini etekli bayanaydı. Sahi bu banka müdüresi olan kişi değil miydi? Tam kendisi, yine kendine bir beden küçük gelen gömleğini giymişti….

“Öpüyorum sizi, bana ne getireceksin eşlerin en güzeli?” çapkın bir gülümseme… Acaba karısının söylediği sözlere mi yoksa karşısında ona muzur muzur bakan müdireye mi ?

Cep telefonu alel acele kapatılmıştı. Gözlerinin parıltısı Ray-Ban’ın altından bile belli oluyordu. Sanırım telefonu tekrar çalıyordu…

“ Yes, my darling! Tamam aşkım… Akşama görüşürüz…Bu arada sana bir süprzim var…!!” sessizlik… Karşıdaki kişi ne olduğunu öğrenmeye çalışıyordu. Muzip bir cevap! “Hayır söylemem sürpriz” bunları derken gözlüklerini çıkardı. Yüzü ve gözleri bu gece yapacağı kaçamağı belli ediyordu . Doğasında vardı belli ki bu adamın çapkınlık… Bal rengi gözleri ışıl ışıldı. Gözlerinin etrafındaki çizgiler 40’lı yaşlarına merdiven dayadığını belli ediyordu. “ Seni seviyorum aşkların en vazgeçilmezi! Akşamı bekle… Öptüm ” Telefonu kapamış müdirenin yanına doğru yürüyordu.

“Ama uzun bir telefon konuşmasıydı Fıratcım, hiç yanıma gelmeyeceksin zannettim” derken adamın kollarının arasındaydı müdire hanım. Belliydi hukukları ekşiye dayanıyordu. Jönü sarılırken çaktırmadan müdirenin kalçasına şaplağıda atmıştı. Kadın futursuzca gülerek “ Fırat Bey, itibarımı zedelemeyin” derken gözlerini adamın gözlerinden çekemiyordu. Muzur gülümsemesiyle ‘hadi çıkalım buradan’ der gibi bakıyordu aslında…

Fırat Bey ise kadının gömleğinin arasından gözüken göğüslerine takılı kalmış bir halde “ Merak etmeyin Derya Hanım, istediğimi yapın. Harika bir yerde öğle yemeğinizi yiyeceksiniz, benimle baş başa…

“Anlaşıldı Fırat Bey, acele bir işiniz var sanırım değil mi?” ciddileşmiş iş kadını havasına bürünmüştü. “ Deryacım, yemekte konuşalım ayrıntıyı şu hesabımdan 100.000 euro” diyip hesap defterini uzattı.

“ Ama hesabınızın….” “Dediğimi yapar mısınız Derya Hanım!” sesi tehditkar ve aceleciydi.

“Bekletebilir miyim sizi Fırat Bey?” sesi sert çıkmıştı. Kimbilir bu parayı ne yapacaktı. Daha dün eşinin hesabına 50.000 euro transfer etmişti telefonla…

“Derya, bebeğim yüzünü asma, özür dilerim ama gerginim. Hadi yemeğe gidelim. Konuşuruz hem…”

“Peki, zaten istediğin rakamın hazırlanması biraz zaman alabilir. Atm’den para çekmiyorsun sonuçta!”

“ Eyvahhh kızmış benim bebeğim…” ceketini alışını izliyordu. Derya mükemmel bir partnerdi. Ama her zaman kıskanç olmuştu hatta şimdi bile bunu belli ediyordu… Ne de olsa 1, 5 yılları kaçamak da olsa beraber geçmişti Kuzguncuk’ta…

Arabaya bindiler…Gaza bastı Fırat denilen adam, kim bilir yine nasıl bir hayal kırıklığı bırakacaktı Derya’nın kalbinde…

“Nereye gidiyoruz ?” diye soran kadına özlemle ve de çarpık gülümsemesiyle bakarak “sevdiğin bir yere…” diyerek yanıt verdi bir eli kadının bacaklarındaydı… Derya inanılmaz bir şekilde ürpermişti… Neden bu adam kendisine dokunduğu anda zaman duruyordu ki sanki…Yine aynı şey…

Durdukları yer! Olamazdı… Yaklaşık sekiz ay önce buradan ağlayarak kendi arabasına binip gitmişti. Hala anahtarları çantasındaydı asla geri istememişti Fırat.. O da ne anahtarları verecek cesareti kendinde bulabilmiş ne de tekrardan gelebilmeyi göze alabilmişti buraya…

Merdivenden çıkarken içinde hala buraya ilk geldikleri günkü heyecan vardı… Kapıdan içeri girdiklerinde Derya çok şaşırdı. Her şey bıraktığı gibiydi… Tek fark yerlerdeki güller ve de boğaza karşı hazırlanmış sofraydı. En sevdiği kırmızı şarap bile masadaydı. Arkasından sarıldı Fırat, ” burası bizimdi ve hep bizim kalacak, ben seni çok özledim Derya…” fısıltıyla dökülmüştü sözler dudaklarından… Adamın nefesi Derya’yı tahrik etmişti yine… Ama yapamazdı… Tekrardan kendini üzemezdi

“ Yemeğimizi yiyelim Fırat, Lütfen!” lanet olsun diye geçirdi içinden. Yine sesi yalvarırcasına çıkmıştı… “Peki, sen bilirsin güzelim!” muzur çocuk gözlerinin içine bakıyordu yine…

Yemek mükemmeldi şarap daha mükemmeldi.. Cd-playerdan yükselen müzik içini ısıtmıştı Derya’nın… O soruyu sormamak için zor tutuyordu. Ne yapacaktı o kadar parayı…

“Derya sen ne zaman evleneceksin ya? Nikah şahidin ben olacağım tamam mı ?” şakaydı bu herhalde diye geçirdi içinden Derya… Sevgilisi olan, az önce onu özlediğini söyleyen adam ne zaman evleniyorsun diye soruyordu. İğrençti…

Ama bu soruyu sorarken parmak uçları kadının ensesinde geziyordu… Herşeyi akışına bırakacaktı Derya. Belki teni bu adamı özlemişti… Adamın elinden tuttu yatak odasına doğru ilerlediler. Seviştikleri yatak tüm çekiciliğiyle karşılarında duruyordu. Ne de olsa bir buçuk sene hiç ara vermeden her gece beraberlerdi bu yatakta… Fırat’ın karısı onun parasıyla dünyayı gezerken, onlar burada birbirlerinin en gizli noktalarını öğrenmekle meşgüllerdi sekiz ay öncesine kadar… Derya tüm düşüncelerden ve acabalarından sıyrılıp aşık olduğu adama teslim etti kendini yine…

Uçak rötar yapmış, Fırat’ın karısı çıldırmak üzere olarak havaalanında bekliyordu. Oğluyla resim yapmışlardı. Babası el sallıyordu oğluna, annesiyle beraber uçağa binmişlerdi. Onlarda el sallıyordu. Annesinin sapsarı upuzun şaçlarını, hokka gibi minicik burnunu bile çizmişti afacan. Annesi çok güzeldi. Kendi çillerini bile resimde göstermişti. Melek kocasını aradı. Aradığınız kişiye ulaşılamıyor mesajı ile karşılaştı. Sahi Fırat’ın önemli bir iş toplantısı vardı. Her zaman kapatırdı telefonunu… Sonra yine arardı…

Bankaya dönmüşlerdi. Parası hazırdı. Yine her zamanki gibi bir şey yaşanmamışçasına teşekkür edip ayrıldı Fırat. Tek bir mesaj atmıştı. “Seni çok özlemiştim. Her şey için teşekkür ederim. En kısa zamanda görüşmek üzere…” alışılmış Fırat sendromu…. Ne zaman arayacak diye bekleyecekti. Eve tekrardan gidemezdi. Üçüncü kadınla karşılaşmayı kaldıramazdı. Ama asla aynı evde iki farklı kadınla sevişmezdi Fırat. En azından bu konuda adildi….

Fırat araba kullanırken bir yandan da telefon görüşmelerini yapıyordu. Hazırlattığı kolye takım hazırdı. Kalamış’ta yeni aldığı evde istediği gibi döşenmiş ve akşam için hazırlanmıştı.

Dilara merak içerinde akşamki sürpriz ne diye düşünüyor bir yandan da hazırlanıyordu. Aynada kendine şöyle bir baktı. Yaşının vermiş olduğu bir dirilik vardı vücudunda ama Fırat ile gerçekten kendini kadın gibi hissediyordu. Elbisesi askılı yere kadar uzun ve de zümrüt yeşiliydi gözleriyle aynı renk… Saçlarını kısacıcık kestirmiş olması erkeksi bir hava yerine daha seksi göstermişti onu. Yüzüne hafif bir makyaj yaptı sadece elmacık kemiklerini allıkla belirginleştirip, dudaklarını şeffaf parlatıcısıyla ışıklandırıp ve en can alıcı olarak da bakışlarına anlam kazandırmak için rimelini sürdü. Her şey tamam gibiydi bir şey hariç, parfümüyle önce göğüslerinin arasına, boynuna, el bileklerine ve diz kapaklarının arkasına sıkıp her nabzı ile erkeğini kokusuna bağlayacak noktaları belirledi. Hiçbir eksik bir şey kalmamıştı.

Kapı çalındı. Fırat 40’lı yaşların olgunluğu ve yakışıklığı ile tam karşısında duruyordu. O an her şey toz pembe göründü Dilara’ya… Sevdiği adamla evlenecek ve çok mutlu olacaktı. Gülümsedi kendi kendine evli bir adamla nasıl tekrardan evlenebilirdi ki! Adamın ailesini dağıtmaya hiç niyetli değildi çünkü babasız büyümenin ne demek olduğunu iyi bilirdi.

“Mükemmelsin, Aşkların en vazgeçilmezi… Hadi gidelim.”

“Nereye gidiyoruz?”

“Sürpriz”

Gerçekten sürpriz idi. Dilara’nın çocukluğunun geçtiği binanın önünde duruyorlardı. Burada büyümüş, babasının borçlarından dolayı kendisinin intihar ettiği ve de taşınmak zorunda kaldıkları evin kapısındaydılar şimdi .

“Ne işimiz var burada Fırat? Lütfen gidelim.”

“Hadi gel benimle ….”

Kapıdan içeri girer girmez o tanıdık sıcaklık yüzüne vurdu Dilara’ nın… Evin her yeri beyaz ve kırmızı güllerle kaplanmıştı sanki… Masanın üzeri bile gül yaprakları ile bezenmişti… Mum ışığı, romantik müzik ve harika bir manzara… Gel git yaşamaya başlamıştı yine… Sinirleri bozulmuştu, yurt dışında eğitimini devam ettirirken aynı zamanda psikolojik tedavisi de devam etmişti… Babası kendisini bu salonda vurmuştu. Üniversiteden gelmiş ve babasını kanlar içinde bu salonda yatarken buluştu. Buradan uzaklaşmasını istemişti annesi... O yüzden yollamıştı kızını gurbet ellere…


to be continued.... :)

 
Toplam blog
: 30
: 1810
Kayıt tarihi
: 06.06.07
 
 

Son baharın güzel bir gününde gözlerimi açmışım dünyaya...Yıllar geçmiş okumaya başlamışım, derken ü..