Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Şubat '08

 
Kategori
Güncel
 

Örtüyü kaldırınca görünen

Örtüyü kaldırınca görünen
 

Bu kez de Sıhhıye’de toplandı ülkenin dört bir yanından Ankara’ya gelenler. Cumhuriyet tarihinde bir dönemeci ifade eden bu günde yine yüz binler direnme andı içti. Peki nedir bu kadar insanı meydanlarda toplanmaya iten. Cumhuriyetin kazançlarını yitirme ve dinin gündelik yaşamda etkili olduğu bir yaşam tarzının baskısı altında kalma korkusu bir paranoya mıdır? Oysa onlar yaşayarak görüyorlar her geçen gün ellerinden kayıp gidenleri ve geleceğe dair umutların yitip gittiğini. Bunun için tepkililer iktidara.

Bu insanlar AKP siyasi çizgisine olan geleneksel karşıtlıklarının ışığında bu bilince önceden sahip olanlardır. Ya bu iktidara daha 8 ay önce kayıtsız destek veren çoğunluk? Onların da kaybettiklerinin farkında olmamaları mümkün müdür? Öyleyse nedir bu kayıtsız şartsız, çaresiz ve gözü kapalı desteğin gerisindeki? Bu sorunu 85 yıl önce, karanlıktayken geleceğin aydınlığını görerek yola çıkan ve sarsılmaz iradesiyle adeta tek başına cumhuriyeti ilan ederek ömrünü onun laik temellerinin atılmasına ve ayakta kalmasına adayan Mustafa Kemal Atatürk çok iyi tahlil etmişti. Bugün de AKP iktidarının son beş yıllık döneminin politikalarına kısa bir bakışla olan biteni açıklamanın mümkün olduğunu düşünüyorum.

Bu iktidar ki %36 oy oranıyla tek parti gücüne ulaştığı 2002 yılında yönetime gelirken, tepesine balyoz gibi inen 2001 mali krizinin üstesinden ABD güdümlü IMF ve Dünya Bankası’nın talimatlarıyla gelmeye çalışırken çöken bir önceki koalisyon hükümetine dayatılan ekonomik Sevr hükümlerine kendi buluşu gibi sahip çıkmış, bununla da kalmayarak, izlemeyi vaat ettiği liberal siyasi politikalarla kendisine demirlenmeyi sağlayacak bağımlılıklara açık olduğu müjdesini vererek Avrupa Birliği'ni de yanına çekmesini bilmişdi. Böylece bir taraftan AKP tek parti hükümeti, ABD’nin bölgeye yönelik planlarında baş rol oynayacak bir yandaş olarak görünürken bunun teminatı ülkenin mali bağımlılığıyla perçinlenmiş, diğer taraftan da sağlayacağı ekonomik açılımlar kazanç bilinerek Avrupa Birliği müktasabatına uyum taahhüdü ile merkezi siyasi gücün egemenliğinin de gerektiğinde zayıflatılmasına hazır olunduğu yönünde adımlar atılmıştır.

Bu sayede geniş toplum kesimlerinin adeta altı oyulurken, uluslararası sermaye ile işbirliği halindeki büyük şirketlerden, rant ekonomisinin aktörlerinden ve uluslararası sermaye çevrelerinden büyük destekler alınarak ekonomik alanda yapısal denilen önlemlerle birlikte tamamlayıcı siyasi adımlar da birer birer atılmaya başlanmıştı. Ancak bu arada beklenmedk şekilde AKP iktidarının acemiliğine de bağlanabilecek olan bir yol kazası yaşanarak, 2003 Mart’ında ABD’nin bölgeye ve Türkiye’ye yönelik kısmi işgal planını da içeren tezkere TBMM’de Kürt kökenli milletvekillerinin de büyük desteği ile engellendi . Bu gelişme ABD’nin bölgenin işgaline yönelik A planını devre dışı bırakmasına ve Irakın kuzeyindeki etnik oluşuma dayanarak Türkiye’yi ikinci plana atmasına yol açtı. AKP’nin yol haritasında bir başka engel ise Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in adeta tek başına muhalefet görüntüsü veren Cumhuriyetten ve hukuktan yana olan tutumundan kaynaklandı.

2002 ile 2007 tarihleri arasındaki yaklaşık beş yıllık mutlak AKP iktidarı döneminde, ekonomideki yapısal önlemler, bütçede faiz dışı fazla verme politikası, özelleştirme, tarımsal sübvansiyonların kaldırılması, sağlık ve sosyal güvenlikte kısıtlamalar gibi gerek kırsal bölgelerde ve gerekse şehirlerin varoşlarında yaşayan geniş toplum kesimlerini mağdur eden, üretimde ve sanayide eksen kaymasına ve geniş çapta işsizliğe yol açan uygulamalara, büyük sermayenin siyasi ve mali istikrarı kutsayan desteğiyle tavizsiz devam edildi. Bunlar yapılırken, AKP iktidarının aralıksız sürdürdüğü bürokrasideki kadrolaşma harekâtı, giderek sivil toplumun kurumlarını da kontrol etmeye dönük olarak yaygınlaştı. Diğer taraftan ise tasfiye edilen sosyal devlet uygulamalarının yerini, iktidarın inayeti görüntüsüyle yoksul halka sağlanan doğrudan yardımlar aldı. Bunlara ek olarak sözde dalgalı kur söylemi altında düşük kur-yüksek faiz politikasıyla uluslararası spekülatif sermaye, verilen siyasi ve ekonomik tavizlerin geri dönüşsüz sürdürüleceği güvencesiyle ülkeye çekilerek bedeli yoksul yığınların sırtına yüklü yapay bir tüketim cenneti oluşturuldu..

AKP iktidarı siyasi ve ekonomik liberalizmi hayata geçirme sürecinde önüne çıkan bürokratik direnci bir taraftan kadrolaşma ile aşmaya çalışırken, merkezi devletin direnen gücünü kırmanın bir diğer yolu olarak da tam üyeliğin adı bile anılmazken çıkarılan AB uyum yasaları kapsamında kendi liderinin ağzından önceleri Kürt sorunu söylemini benimsemeye kadar giden ve daha sonrasında çark edilmeye çalışılsa da etnik terör ve destekçisi siyasi hareketi cesaretlendiren politikaları izlemekten geri kalmayarak, bölgesel etnik siyaseti ve aktörlerini güçlendirmeye dönük düzenlemeleri hayata geçirme yönünde adımlar attı. Tüm bu olumsuz gelişmeler devam ederken, daha 1974 yılında Kıbrıs için ölmeye hazırken, dış politika ilkelerini temelden sarsarak masada kaybetmeye zemin hazırlayan politikaların uygulanması gözünün önünden film şeridi gibi geçen toplumun yarısı AKP mutlak iktidarına desteğini sürdürdü.

İşte bu toplu hipnoz durumunu açıklayan gerçek, 85 yıl önce olduğu gibi bugün de, üniversitelerde türbana özgürlük girişimi ile örtüsünü üstünden atarak bir kez daha çırılçıplak ortaya çıkmıştır: Tüm kurumları ve araçlarıyla “din ve inanç tacirliği”. İnanç özgürlüğü söylemine sığınarak yaratılan yapay "türban sorunu” nun çözümü görüntüsü altında, yerel seçimler öncesinde mutlak iktidarın devamının sağlanması için bu ticaretin gereğinin yapılmasına devam edilmektedir. Bu öylesine kazançlı bir ticarettir ki, adı “düşünce özgürlüğü” ifadesi ile yan yana gelince adeta mizah oluşturan MHP dahi bireysel özgürlüklerin ve inanç özgürlüğünün savunuculuğunu kimseye bırakmayıp siyasi ranttan pay kapma gayreti içine girmiştir. Böylece, bu topraklardaki birliğin ve beraberliğin yegâne güvencesi olan çağdaş demoratik cumhuriyetin teminatını oluşturan laiklik ilkesi, son ve en büyük darbesini almıştır.

Fotoğraf: http://tr.sevenload.com/resimler/D4v86Uw/tuerban

 
Toplam blog
: 129
: 1104
Kayıt tarihi
: 12.06.06
 
 

Gazi Üniversitesi İ.İ.B.F mezunuyum. Yüksek Lisans diplomalarımı G.Ü Sosyal Bilimler Enstitüsü'nd..