Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Nisan '13

 
Kategori
Öykü
 

Osmanlı’da bir Kürek Mahkûmu

Osmanlı’da bir Kürek Mahkûmu
 

Hatırladıkları rüyadan ibaret değildi. Onu yaşama bağlayan o uçsuz bucaksız korkutucu mavilik gerçekten vardı. Bir gün ona dokunabilmek için yıllardan beri kürek çekiyordu.

Kulaklarının çınlaması geçmeden, gözlerini açmaya cesaret edebilmişti. Gülle'nin kadırganın gövdesinde açtığı büyük yarıktan denizi görünce düşündü bir an;

“Kaç yıl olmuştu engin sulara bedenini gömmeyeli?”

Akdeniz’de gemisiyle yıllarca korku salmıştı. Avucunun içi gibi bildiği bu sularda alt edemeyeceği kaptan, gemisinden daha güçlü gemi olmadığı sanıyordu. O lanetli gün gelene kadar. Gücün zekâ karşısında yenildiği o gün. Kendini canından bile çok sevdiği denizlerden ayıran o savaş. Ölmeden tabutun içine koyan ve o tabutu da sevdiği denizlerde yıllarca yüzdüren ama bir tek damlasına bile dokunmasına izin vermeyen o kadırga. Azameti ile karşısında nice korkusuzları titretmiş, Akdeniz’i Osmanlı gölü haline getirmiş o Reis Dragut.

Hayatının geri kalanına mal olacak hatayı yapmıştı o gün. Turgut Reis’in gencecik bir kaptan olmasına aldanmıştı. Gücünü, dehasını, cesaretini görememişti. Küçük kadırgası ile yaptığı savaş taktiklerini hayranlıkla izlemişti. Savaşı kaybedip boyun eğdiğinde Turgut Reis gibi bir komutanın kılıç darbesi ile ölmeyi hak ettiğini düşündü. Ama o diz çömüş bir kez ölümü beklerken her gün onu öldüren forsa günleri başlamıştı.

Yıllardır bir savaştan diğer savaşa kürek çekti. Kadırganın dibinde görmediği, bilmediği düşmanla savaşırken hayatta kalabilmek için küreklere var gücü ile yüklendi. Gencecik kaptanın bir an önce savaş kaybedip yenilmesini bekledi. Ne kadar daha savaşlardan galibiyetle ayrılabilirdi ki elbet bir gün bozguna uğrayacaktı. Cerbe Adası kuşatmasından sonra anladı ki yenilmeyeceklerdi. Sonsuza kadar bu gemide kürek çekmeye mahkûmdu.

Cerbe Adası'nda on kadar kadırga ile beklerken düşman yüzden fazla kadırga ile adanın çıkışını kuşatmış, teslim olmaları için elçi göndermişti. Hatta zaferden o kadar emin olmuşlardı ki Turgut Reis’in sonunu izlemesi için soylulara hızlı guletlerle haber salmışlardı. Turgut Reis önce kadırgalardan top atışlarına başlamış düşman gemileri top menzilinden çıktıktan sonra karadan top atışlarına devam edip yaklaşmalarını önlemişti. Düşman gemileri ile göz teması azalınca da ecdadı Fatih’in yüz yıl önce yaptığı deha ile dere yataklarına koydurduğu yağlı kızaklarla kadırgaları karadan adanın arkasına indirip kuşatmadan kurtulmuştu. Düşman gemileri hala karadan atılan toplarla oyalanıp zafer beklerken, Turgut Reis kuşatmayı izlemeye gelen soylu gemilerini çoktan ele geçirmişti. Cerbe Adası kuşatmasında Turgut Reis gibi bir komutanın esiri olmakla şanslı saydı kendini başka bir komutanın esiri olsa, sayıları kat kat fazla düşman karşısında çoktan ölmüş olurdu.

Geceyle anlaşıp karanlığa bürünen, güneşi görünce de bir o kadar cezbedici maviliğini sergileyen denizin hep üstündeydi ama ona bir türlü ulaşamıyordu. Kendisini bu güzellikten mahrum bırakan geminin gövdesine elini sürüyor, sevgiliye dokunamamanın burukluğunu yaşıyordu. Bir zamanlar özgürlüğe, engin denizlere ulaşmasını sağlayan bu geminin gövdesi şimdi ise kendini bir damla tuzlu sudan uzak tutuyordu. Dalgalar da yakında el ele tutuşacaklarından emin tüm azametiyle geminin gövdesini dövüyorlardı.

Sevgiliye o kadar yakın olup ona dokunamamak acı veriyordu. Ölecekse denizde, yıllarca onu üzerinde taşıyanın soğukluğun da son nefesini verecekti. Hala yüzebiliyor muydu? Önemli değildi. Yüzmek istemiyordu kendisini saracak, bağrına basacak özlediğine kavuşmak istiyordu sadece.

Geminin gövdesinde açılan yarıktan başını dışarıya uzattığında gözbebekleri, gemiyi delip geçen gülle kadar büyüdü.Sevgilisi hiç değişmemişti. Hayallerindekinden daha güzel daha cezbediciydi. Denizin tuzlu kokusunu içine derin derin çekti.

Yıllardır kendine yoldaş olmuş zincirden kurtulmak için sol elini kürek milinin arasına sıkıştırıp sertçe çekince başparmağının kökünden kırılma sesi top seslerini bastırdı. Özgürlüğe en önemlisi sevdiğine, engin maviliklere ulaşması için bin parmak feda etmeye hazırdı.

Açılan yarıktan  geçerken yıllarca kendisini koruyup kollayan ahşap şimdi pençelerini çıkarmış tenine tarifi imkânsız acılar vermekte, dışarı çıkarmamak için sırtına adeta diş geçirmekteydi. Vücudundan süzülen kanlar sahibini beklemeden maviliğe karışmıştı.

Kendini derin maviliklere bıraktığında birkaç adam boyundaki yükseklikten düşerken kulaklarında sert rüzgârın sesi, denizin homurtusu ve savaşan askerlerin çığlıkları vardı. Kendisini sonsuzluğa uğurlayacak sulara baktı. Kan damlalarının suyun üzerinde bıraktığı desenler o kadar hızlı değişiyordu ki önce ana sıcaklığıyla bekleyen beşik oldu, sonra tüm soğukluğuyla mezar.

Yıllarca beklediği o an gerçekleşti. Sevgiliye ulaşmanın hazzı yaşamla ölüm arasındaki bir kulaçtan daha önemliydi.

Dibe doğru gidip karanlığa gömülürken celladına gülümsüyordu sadece...

Birden hızla üzerine gelen elden kaçmak için nafile çabaladı. Kendini mengene gibi sıkıştırmış suyun üstüne çeken o güçlü kollardan bir türlü kurtulamıyordu. Karanlık giderek yerini aydınlığa bıraktı. Suyun üzerindeki yüz giderek belirginleşti. Kendisine ilk yenilgisini tattıran, Osmanlı Donanmasının şanlı amirali, Haçlı Ordularının kâbusu, Trablusgarp Fatihi Turgut Reis, yıllarca özlemiyle yanıp tutuştuğu sulardan çekip çıkarmıştı bedenini. Debeleniyor, direniyor ama bir türlü elinden kurtulamıyordu. Turgut Reis’in ilk defa esir düştüğünde duyduğu, korku kırıntılarını yüreğine serpiştiren gür sesini işitti:

“Sadece ben istediğimde ölebilirsin”

Sonra yüzüne doğru gelen Osmanlı tokadını gördü. Top güllesi gibi büyük bir gürültü ile çarptı tokat yüzüne.

Her sabah gördüğü aynı kâbustan, güllenin kadırganın gövdesini delerken çıkardığı muazzam gürültü ile uyandı.

Kulaklarının çınlaması geçmeden, gözlerini açmaya cesaret edebilmişti. Gülle'nin kadırganın gövdesinde açtığı büyük yarıktan denizi görünce düşündü bir an;

“Kaç yıl olmuştu engin sulara bedenini gömmeyeli?”

Geminin savaşta galip olması için değil, özgürlüğe, sonsuzluğa, sevgiliye bir an önce ulaşmak için şimdi daha hızlı çekiyordu kürekleri.

Bugün rüyası gerçek olacaktı. En büyük kâbusu Turgut Reis ile yüzleşecekti. 

 
Toplam blog
: 21
: 681
Kayıt tarihi
: 01.02.12
 
 

Yazalım bakalım. Ne istersek yazalım, nasıl istersek yazalım, nerede istersek yazalım. Buralarda ..