Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Kasım '12

 
Kategori
Siyaset
 

Oysa...

Oysa...
 

Bir Cumhuriyet Bayramı kutladık…

Ama bundan asıl çıkarılması gereken sonuç bambaşka bir şey iken, insanlar neler düşünmekte, neler demekte, neler hissetmekte ve neler yapmaktadır…

İlginçtir işte insanın-insanların bu durumu.

Olan, tüm çıplaklığıyla şudur oysa: Halk, yani Başbakanın da ifadesiyle “cumhur”, Cumhuriyetine, haklarına, özgürlüğüne, bayramına sahip çıkmış, almış eline de “sadece” bayrağını ve Atatürk resimlerini, zaten mevcut olan ve kendinde olan hakla, özgürlüğü ve hür seçimiyle “iradesini”, bu hakkını, bu özgürlüğünü ve bu gücünü kullanmaktan yana tercihini göstermiştir.

Ulus meydanında bütün olan da, yapılan da budur sadece: Halk gücünü, hakkını, iradesini, özgürlüğünü, hür tercihini kullanmış… ve bunları göstermiştir. Hakimiyetin yalnızca millette olduğunu ve bunu kimsenin çiğneyemeyeceğini hatırlatmıştır. Benim bayramlarımı kutlamayı bana engelleyemezsin, yasaklayamazsın demiştir. Çünkü Sn.Başbakanımızın her nedense "milli bayramlarımıza" karşı galiba bir allerjisi vardır, zira bu nedenle "daha önce de" bayramlarımızın kutlanmasına çeşitli engeller - yasaklar getirmiştir.

İşte yetkililerin ve insanların görmesi gereken de sadece budur… Bundan çıkaracağı doğrular, alacağı dersler de yine sadece budur! Bunun dışında başka şeyler aramak ve başka çıkarımlarda bulunmak sadece insanın kendini yanıltmasından ve kendine zarar vermekten başka bir işe de yaramaz.

Ama bu kadar net ve açıkken bu,  üstelik tam da bir doğru ve asla bir ‘sorun’ zaten değilken bu kutlama… günlerdir, bir takım insanlara bu bir sorun olmuş  ve sorun haline getirilmiştir durum… son derece de olmayacak, ‘yap’ay, sanrılarla, yalanlarla, tıpkı da belirttiğim gibi işte yanılgılarla dolu ve yanlış bir şekilde.

Yetkililer de ve pek çok insan da hiç olmadık şeyler demekte ve yapmaktadırlar…

Provokasyon demektedir mesela başbakan, illegal demektedir…  Orda toplananlar için de ergenekoncu, işte aynı zihniyet, bölücülük, ayrımcılık, anarşist , rant elde etmek isteyenler, Cumhuriyeti kutlayanlar değil de kullananlar, cumhuriyet üzerinden siyaset yapanlar vs.. denmektedir… Allah, allah…

Oysa halkın, yine kendi bayramını kutlamasının illegalliği mi olurmuş?? Zaten yasal-legal kendi Cumhuriyetinin, Cumhuriyet Bayramını kutlama iradesi gösteren, bunu isteyen halk, dernekler veya parti anarşist mi olurmuş? Bunun bir rantı bile olsa, varsa eğer, bu yine cumhura ve cumhuriyete olmaz mı? Bunun nesi peki yanlış olur, yanlış mı olur veya nesi, niye başbakanı rahatsız ediyor? Yoksa bu mu rahatsız ediyor?

Üstelik bunun zaten yapılacağı “ekstradan hatta” önceden resmi ve gerekli makamlara bildirilmiştir de!

Fakat buna rağmen başbakan ne yapmıştır? Bu olan, bu istek, bu tercih sanki çok anormal veya halkın zaten hakkı ve özgür seçimi, böyle bir tercih hakkı yokmuş, ya da halk kendi bayramını istediğiyle, istediği yerde “tabii ki insanların hukuku da ve kendi hukuklarının da dahilinde olmak üzere”, coşkuyla, sevinç ve heyecanla hatta “kararlılıkla”, kutlamak gibi bir hakka ve özgürlüğe, tercih-seçim hakkına sahip değilmiş gibi, bu kutlamayı da engellemeye çalışmıştır…

Önce istihbarat aldık demiş, halkın güvenliği falan demiş, ama bunun sadece yine bir “bahane” olduğu, böyle bir şeyin de bulunmadığı hem zaten bilinmekteyken, hem de görülmüş ve anlaşılmıştır da.

Keza, başbakan yine: “Bayramları halkla kutlamak lazım, asıl halkın kutlaması gerektir, eskiden bu böyle olmuyordu, biz bunu değiştirdik, bunu başardık,  bunu yapmaktayız, CHP de orada değil, bizimle, bizim yanımızda olmalıydı” derken, ağzı açık kalmaktadır insanların ve e hani demektedir haliyle insanlar da... Biz eskiden zaten özgür-hür kutluyorduk. Asıl şimdi kutlayamıyoruz işte. Ve köşkteki resepsiyonda, halk mı vardır? o devlet erkanının kendi arasında olması gereken kutlamadır, o ayrıdır. Halk ise meydanlarda, alanlarda, resmi geçitlerde, sokaklarda, caddelerde, okullarda bir takım organizasyonlar yapılıyorsa, ancak böyle, bu şekilde kutlar bayramını da. Oysa bugüne kadar başbakanın milli bayramlarda yaptığı, ya bayramı kutlamamak veya bayramı çok dar sınırlara hapsetmek,  ya da sadece resmi bir iki, öylesine alel usul bir uygulama bazına  indirgeyerek, okullara-valiliklere bir takım genelgeler göndererek halkı bayramdan, bayramından uzak tutmaya çalışmak olmuştur.

İnsanlar da çok doğaldır ki, bu engellemeye dahi rağmen, kendi yapması gerekeni, zaten olması gerekeni yapmış yine de toplanmıştır orada, hakkıdır da bu, haklıdır da.  Çünkü son senelerde, evet yukarıda da belirttiğim gibi, milli bayram törenleri, kutlamaları “genelgelere” ve türlü bin türlü olmadık gerekçelerle, bahanelerle, engellenmeye çalışılmakta, bir takım yine olmadık, akıl almayacak, “yasaklar” getirilmekte ve getirilmiştir.  Gerçek budur, bu yapılmıştır, buna tepkisi olmayacak mıdır yani “cumhur”un?

Cumhur nedir? Koyun sürüsü mü? Hiç sesi çıkmayıp, hiç iradesi, hiçbir şeye hakkı ve aklı da olmayan, sadece senin çektiğin yere, senin dileğince arzunca giden, sürüklenen?

Onun için, başbakan, bu kutlamaya önayak olmuş bir çok STK’yı da, muhalefet partisi CHP’yi de böyle bir kutlamadan, hatta “hak’tan sorumlu tutma veya suçlamayı bırakalım,  böyle bir gayret içine dahi giremez, girmemelidir de esesan… Şöyle der cumhur da ona çünkü o zaman, sen insanlara önayak olup onları kendi peşine çekerken, çekmeye çalışırken, buna ihtilaf edenlere de yasaklar getirirken, sen insanları-bayramları böyle ayırıp provoke ederken, bayramları kutlanmaz, kutlanamaz hale getirirken iyi de, onlar da aksine ön ayak olup, insanları provoke etmişse, böyle yapmışlarsa eğer, onlar yapınca mı kötü-yanlış-suç ya da yasak!!?

Ayrıca cumhuriyet idarelerinde halkı hiç kimse ve hiçbir provokasyon kendi inanmadığı, kendi istemediği bir şeye, kendi inanmadıkça, kendi istemedikçe orada toplamaya muktedir de değildir! Zorla olmaz böyle şeyler, gönül rızaları da varsa eğer olur ancak. İnsanlar oraya kendi hür irade ve arzularıyla gitmişler ve gitmek istemişlerdir. “Cumhur”un ne olduğunu, cumhurun ne demek olduğunu bilmiyor mudur ki acep, Sn.Başbakan?

Onun için, asla ne ordaki STK’ları, ne CHP’yi, ne de halkı-cumhuru hiçbir şeyle, hiçbir şekilde hiçbir kimse de suçlayamaz, bir şeylerden sorumlu tutamaz da… Ama o tutuyor.

İnsanların, “cumhurun” seyahat hakkını-özgürlüğünü dahi engellemek üzere, günler öncesinden, tedbirler önlemler alıyor… her yol mübah şekilde üstelik ki belgeleri de, tanıkları da basında yer alıyor ama hiç bunları “asıl” kendine dönüp de bir sormuyor, ben ne yapıyorum diye. Ve niye yapıyorum diye…

Cumhur da orda toplanarak “sadece” bunu soruyor zaten… “niye” diye!!

Başbakan ise… İnsanları suçluyor, medyayı suçluyor, CHP yi suçluyor, STK ları dernekleri suçluyor, polisi suçluyor, suçluyor da suçluyor.

Cumhuruna, orda ellerinde sadece bayrak olan, silahsız savunmasız ama kalabalığın gücüyle birbirleriyle aynı inanç ve tercih ile bütünleşmiş birleşmiş o mutlak güce – iradeye de biber gazları, tazyikli sularla saldırtıyor polisi, yığıyor panzerleri, barikatlar kurdurtuyor, insanlar ordaki kutlamayı, yürüyüşü gerçekleştiremeyip, Atasına da gidip, Anitkabirde bu bayramını bizzat “cumhur” olarak da Atasıyla da paylaşmasın diye mi?

Sonra barikatlar bir şekilde kalkıyor, kaldırılıyor.. Halk, düşünüyor ki, “heh, sonuçta doğruya kendi de erişti herhalde, kaldırttı barikatları… akıl hırsa galip geldi ki zaar,  polis de nihayet doğruyu yapmış oldu böylece” diye…

Ama tüh, ne yazık, akıl hiç de hırsa galip gelmemiş yine meğerse.

Hayır öyle değilmiş… “ben talimat vermedim, ben kaldırtmadım barikatları” diyor…

Yani “ben geri adım atmadım”.. “atmam da”  demiş oluyor. Bunu demeye getiriyor halkına!

Restleşiyor yani halkıyla, bir cumhuriyette “cumhuruna rağmen” bir başbakan!

Halk peki bu durumda ne düşünür? Büyük bir gaflet değil midir bu..? Yani “geri adım atmış gibi görünmektense” ya da geri adım atmaktansa, yanlışta ısrarın, halkın-hakkın gücünü görmemenin ve buna saygı duymamanın, bayramını ona kutlatmamanın doğru ve iyi olacağını düşünen, böyle hisseden bir ruh, irade ve akılla karşı karşıyadır.

Sormaz mı düşünmez mi insan hiç… sağduyu, basiret, öngörü, olgunluk, büyüklük, bilirlik, hak, doğru, ve cumhura, hakka, özgürlüğe, kendinden başkasına, başka tercihlere saygı, sevgi, iyilik, doğruluk bunun neresinde ve “kendine” saygı, sevgi, iyilik, doğruluk olarak da tabii! Toplumuna-halkına, toplum için de tabii!

Yani sadece başbakan aktır, ama kendinden başka herkes, herşey suçlu, kara, sorumlu…

Çünkü evet, daha da ileri gidilip, barikatlar kaldırıldı diye kızıyor bir de, polis suçlanıyor, “poliste, orda bir zaafiyet var demek ki” diyor… Ancak hem böyle deniyor, hem de ayrıca bir diğer taraftan da, halkın polise saldırdığı, polisten bir sürü yaralı olduğu filan söyleniyor… Oysa görüntüler an be an ve hatta naklen yayında… herkesin gözünün önünde zaten oradaki tablonun, halkın da, polisin de ne koşullar ve ne durumda olduğu, neyin ne olduğu veya olmadığı. Ama biz görmüyor-muşuz, bilmiyormuşuz,  medya onları göstermiyor-muş çünkü,  öyle diyor. O biliyor-muş, o görüyormuş. Medya da suçlu!

Basın da suçlu, hatta filanca gazetenin  “köşe yazarı bir de kalkmış ne yazmış”… böyle diyor, buna da  kızıyor.. Oysa pekala son derece de olağan, normal, mantıklı, son derece de doğru bir şey yazmış… Ama Sn. Başbakan kendi arzusuna, isteklerine, kendine muhalif herşeye kızıyor zaten.

Üstelik yine ayrıca… herhangi bir taşkınlık, bir pankart açma, slogan şu bu filan da, ki öyle toplanmaların en doğal ve yine olağan, olması gerekenidir de hatta ama o bile yok cumhurdan kaynaklanan…. Hani yani provoke edilmiş bir gürûhun o “provoke” tanımına girebilecek türden… e o zaman nesi provokasyondur bunun, neye, nesinedir  bu barikatlar, polisler… polisin halkın üzerine sıktığı gazlar, sular… niyedir, “neye”dir?

Bir saldırı bir şiddet varsa eğer, zaten oraya “donanımlı “ gelmiş, gönderilmiş poliste ve öyle talimat verendedir. Nitekim polis, bayrak açanı tekmeliyor. Bayrak açana, cumhura, bayraklara, biber gazları, tazyikli sularla saldırılıyor.. Bayrağa…! bırakın cumhuru, bayrağa dahi bir saygıdan söz etmek güç yani… değil ki bayrama, halka.

Onun için “olanın” nesi tahrif edilebilir ki, bu kadar böyle? Gerçek meydandadır, nesi ve nasıl eğilip bükülebilir ki gerçek?… Ancak yalanlarla, onu bunu suçlamalarla, provoke etmelerle, ajitasyonlarla, manüplasyonlarla işte, olan olmamış, olmayan olmuş gibi, var olan yok, yok olan var-mış gibi gösterilebilir ki… akıl bunu sorgulamaz mı? İnsan ve de cumhur bunu görmekten, anlamaktan, bilmekten aciz midir ki?

Yani bir acizlik, bir zaafiyet, bir yanlış vardır tabii de, kimdedir, nerdedir acaba?

Sonra deniyor ki, barikatların kaldırılması için, Sn. Cumhurbaşkanı Gül verdi talimatı.

Başbakan, bu defa polisi, içişlerini, CHP’yi, STK’ları bırakıyor, bu defa da Gül’e doğru yönlendiriyor oklarını. “Zannetmiyorum, inanmıyorum öyle olduğuna” diyor ama reddetmiyor da, kendi kuşkuları da var bu yönde, ya da bildiği bişeyler de var ki demek, “bu güne kadar çift başlı yönetmedik bu devleti, çiftbaşlılık yanlış” diye, hatta daha da üst perdeden, yuvarlak, ucu açık, daha başka ve talihsiz cümleler kuruyor.

Hatta o arada içindeki asıl cevheri zaten beyan da etmiş oluyor… Tek baş olmak… Başkanlık sistemi filan deniyor, ama o değil, dediğim gibi ucu açık!

Zaten çizdiği tablo da o… sırf kendisi doğru, kendisi herşeye güç, hakimiyet sahibi, kendisinden başka kimse doğruyu yapmamış, tek kendisi doğruyu yapmakta, başka herkes, öyle ki  talimat verdikleri de, halk da, diğer partiler de, cumhur da-başkanı da, bayramlar da, hatta hatta, kendi bizzat en yakınındaki çalışma arkadaşları, kendi ekibi de… kendi insanları, kendi kader birliği ettiği dostları dahi suçlu, yanlış, tek kendisi doğru. Böyle bir ruh hali, böyle bir düşünce, hissiyat ve hareket tarzı, yani böyle bir istek, böyle bir erk-güç arzusu, böyle olma böyle yapabilme hırsı, iradesi.

Tabii durum daha da çetrefilleşiyor böyle olunca… Ve kendileri için, özellikle kendilerinin içine düştüğü bu durum için daha zorlaşıyor, zora girmiş oluyor pirincin taşının ayıklanması…

Bir takım bakanlar da giriyor devreye onlar da bir takım beyanatlarda bulunuyor ki.. allah allah…herbiri ayrı telden...

“Barikat kendiliğinden kalktı “ diyor mesela İçişleri Bakanı… “kendiliğinden!”  Fizik yasaları dahi böylece altüst edilmiş oluyor… Aklı koru sen Yarabbim. Polislere saldırmıştır halk diyor.. yaralılar vardır, hatta CHP’li bir vekilin şöförü, bir polisin burnunu kırmıştır… polis büyük zarar görmüştür diyor… birilerini suçlayayım, çevir kazı yanmasın, bir şeyleri düzelteyim derken, bizzat kendine bağlı, kendinin sorumlu olduğu bir kuruluşun, emniyet teşkilatının, yani kendinin sanki güçsüz, zayıf ve dirayetten yoksunluğunun da beyanı gibi olabileceğini bu tür söylemlerin, hiç farkında bile olmadan.

Üstelik bütün bunlar denmekteyken, “oysa” Sn. Gül, barikatların kaldırılması noktasında kendi etkinliğinin olduğunu kabul ve beyan eylemiştir de! Bu resmen  teyid edilmiştir de zaten…  “gerkinlik olmasın” talimatı vermiştir Cumhurbaşkanı Ankara Valisine. Ama buna rağmen,  başbakan yardımcısı olsun, içişleri bakanı olsun, bir takım insanlar, vekiller, bakanlar ve başbakan neler neler yapmakta ve neler demektedirler…yok, halk yıktı barikatı geçti, yok barikat kendiliğinden kalktı, kimse talimat vermedi gibi hiçbiri gerçekle örtüşmeyen.  Düşünebiliyor musunuz… insanların sadece kendi yanlışları nedeniyle, ama bunu kabul etmediklerinde, nasıl da bambaşka yanlışlar ve zaafiyetler  içine düşülebilmekte, nasıl daha da kötü, anlamsız ve tuhaf hallere girilebilmektedir…?

En son “bizi birbirimize düşüremezler” de demiş,Sn.Gül'le olan polemiği kastederek… yine başkaları yani.

Yanlış böyle bir şeydir işte..  Yanlışları görmedi mi, farketmedi mi, kabul etmedi mi, düzeltmedi mi insanlar, yanlışlar yine  yanlış ve yalanlar, sorunlar doğurur.  Kendi başına aslında hiç de bir  “sorun” niteliğinde olmayan bir olgudan, bir sadece kutlamadan, insanlar kendilerinde bir yanlış varsa eğer böylesine ne sorunlar yaratmış, ne sorunlar oldurtmuş olur.  Doğruyu, gerçeği, asıl olması gerekeni görüp, kendindeki yanlışı da görüp, doğrulaşacağı,  o yanlışı doğrulaştırmak, düzeltmek, doğru düşünüp, doğru hissedip, doğru şeyler yapmak yerine, yanlış yapmayı sürdürerek, sürdürdükçe de yanlışlar daha da çok ve beter başka yanlışlar da yapılmasına sebep olarak insanları  çok daha yanlış-kötü, salt başkalarına değil, kendilerine de zarar verecek hallere sokar ne yazık…

Keşke insanoğlu, işte, ibret alabilse, farkedebilse…

Filiz Alev
02.11.”12

 
Toplam blog
: 157
: 3152
Kayıt tarihi
: 03.03.11
 
 

Ekonomistim, emekliyim. İki evlat annesiyim. Müzikle ilgilenirim, bestelerim vardır. Düşünürüm, a..