Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Mart '16

 
Kategori
Güncel
 

Oyun oynamak

Oyun oynamak
 

Çocuklara oyun oynanmasın. Çocuklar oyun oynasın.


Başlık olarak baktığınızda ne kadar masum ve çocukca görünüyor.  Aklınıza oyuncaklarını önüne almış, halıya oturmuş, uslu uslu oyunlar oynayan küçük çocuk görüntüleri geliyorsa hemen silin o sahneleri. Benim yazacaklarım bu kadar şirin, kusursuz, sorunsuz, hoş görünmeyebilir. Zira bilgisayarımda göz attığım değişik fotoğraflar bana oyun oynamanın hiç de güzel bir yanının olmadığını düşündürmeye başladı. 
 
Artık oyunlar oyuncaklarla oynanmıyor. Hem zaten oyunları artık sadece çocuklar da oynamıyor. Aslında çok da duygusal, hoş, masumca olması gereken oyunlarımız eskiden güzelmiş. Hatta belki bu yazıyı okuyanların çocukluklarından da önce daha da güzelmiş. 
 
Şöyle bir düşünelim isterseniz. Büyüklerimiz anlatırlardı sokaklarda ne oyunlar oynadıklarını. Gazoz kapakları, kiremit parçaları, sakızlardan çıkan artist resimleri, bez bebekler, kutular, telden yapılmış arabalar (rahmetli babacığım da anlatırdı telden nasıl araba yaptıklarını, gazeteyi katlayarak kağıt top yapılabildiğini), kızların kumaş parçaları ve kutularla evcilik oynadığı, tebeşir ile sekseklerin çizildiği, arkadaşlarla paylaşılan, insanı sosyalleştiren, bencillik nedir öğretmeyen, paylaşıma açık oyunları varmış. O zamanlardaki çocuklar ne kadar sağlıklı, mutlu, arkadaş canlısı, yardımsever insanlar olmuşlar.  Belki de geçmişe özlemimiz bu yüzdendir. 
Yetmişli, seksenli yıllarda doğanlar için apartman çocukluğu başladı. Kardeşlerle ve komşu dairelerdeki çocuklarla paylaşıma açık, biraz daha imkanların olduğu oyunlarımız oldu. Lastik ve topla oyunlar oynadık. Kart oyunlarımız oldu. Elimize alıp tutabildiğimiz yemek, mutfak, tamir, doktorculuk takımlarımız oldu. Setlerle oyuncaklar edindik. Yap boz türü, yeniden inşaaya dayanan parçacıklarla dolu , şekil şekil, renk renk cisimlerimiz oldu. Arabalar, evler, işyerleri, tablolar inşaa ettik. Taktık, çıkardık, ekledik, birleştirdik. Üretmeyi, hayal gücümüzü geliştirmeyi öğrenirken el hünerlerimiz gelişti. İşin kolayına kaçmadan, emek vererek, kimi zaman sil baştan yeniden  başlayarak bir şeyler ortaya çıkarmayı öğrendik. Sonra kurmalı bebekler, kumandalı oyuncaklar, pille çalışan ya da çekip bırakmakla hareket eden mekanik oyuncaklarımız oldu. Şarkı söyleyen, yürüyen, gözlerini açıp kapayan, güzel saçlı bebeklerimiz; uzaktan kumanda edilen parlak renkli arabalarımız, suda yüzdürebildiğimiz teknelerimiz ve hatta havada aynı yerde dolanıp uçabilen uçaklarımız, raylarda yük taşıyan trenlerimizle mutlu çocuklardık. Evciliği, meslekleri, aile ve iş hayatını ev ortamında oynadığımız oyunlarla öğrendik. Anne-babalarımızın da kimi zaman eşlik ettiği oyunlarımızda ailemizle zamanı ve sevdiklerimizi paylaşmayı öğrendik. 
 
Sonra ne oldu? Hızla gelişen teknoloji, masum oyuncakları hareket ettirmekle kalmayıp, küçük kutucuklar içine saklanmış, görünmeyen ama var olduğu zannedilen oyuncaklar türetti. Sanal kediler, bebekler besledik anahtarlık kadar ufak, pilli, teknolojik aletlerle. Kağıt bebeklerimiz, süslü Barbie ve Cindy bebeklere dönüştü. Şimdilerin seksi, şık giyinen mankenlerine, modellerine örnek olacak bebeklerimiz bize tüketimi, lüksü öğretti. Erkek çocuklar teknolojik cihazlarda , yeryüzünde var olmayan sahte canavarları yenmek için silahı kullanmayı, vahşeti, yok etmeyi öğrendi. Dünyayı kurtarmak adına, evrenin dengesini sarsaracak savaşlara girerek gezegenleri parçaladı. Daha güçlü, daha öfkeli, daha da yenilmez olmayı istedi. Olanla yetinerek mutlu olmak yerine, ‘daha’da isteyip, ‘daha’ çok olanla mutlu olmayı öğrendik. Daha şık, daha lüks, daha modern, daha donanımlı, daha gösterişli, daha marifetli, daha fonksiyonel…
 
İşte iş o zamanlar çığrından çıktı. Masum oyuncaklar, arkadaşlıklar, paylaşımlar hırs ve tutku ile sonu gelmez isteklere ve bencilliğe doğru yola çıktı. Gün geçtikçe modernleşen, teknoloji mahsülü oyuncaklar bizleri insanlıktan uzaklaştırıp, duygusuzlaştırırken sevmeyi ve paylaşmayı unuturken, hep başkalarından daha üstün, daha başarılı, daha çok ve daha üstün donanımlara sahip insanlar olabilmek için sonu gelmez tüketim ve lüks merakıyla mutluluktan uzaklaşıp, huzursuz, yapmacık, sahte, bencilce duygularla dolu çirkin bir dünya yarattık. 
 
Şimdilerde oynadığımız oyunlar ise üzücü. Can yakan cinsten. İnsanlarla, duygularla, arabalarla, kadınlarla, parayla, sağlıkla, gelecekle ve yeni neslin umutlarıyla oynanıyor. Çirkin ihtiraslar peşinde diğerinden daha iyi olduğumuzu gösterebilme hırsı ile insanları, canları, kadınları, duyguları, ümitleri harcıyorlar. Yakıp, yıkıp, bozup, saldırganlığı ve öfkeyi öğreten bir nesil geldi. Kötü örnek olunan yeni neslin ileriki yıllarda oynayacağı oyunlar ne olacak düşünemiyorum. Sizin bir tahmininiz var mı? Sizce onlar nelerle oynayacaklar?
 
Toplam blog
: 72
: 363
Kayıt tarihi
: 20.01.16
 
 

4 kitabı olan bir editör- yazar. Hayvansever. Çevreci. Kadın hakları savunucusu ..