Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Ekim '10

 
Kategori
Söyleşi
 

Özbek İncebayraktar'la söyleşi

Özbek İncebayraktar'la söyleşi
 

Özbek İncebayraktar


ÖZBEK İNCEBAYRAKTAR İLE ŞİİR TADINDA BİR SÖYLEŞİ NOT:

1960’lı yıllarda Isparta Gönen İlköğretmen okulunda okuyan hemen herkesin belli bir süre Türkçe veya edebiyat öğretmenliğini yapan değerli öğretmenimiz, Şair Özbek İncebayraktar ile mezuniyetimden 46 sene sonra Antalya’da yeniden karşılaştım. Kendisine Milliyet Gazetesinin “Gönen Mezunları” bloğundaki çalışmalarımı anlattım. Ve kabul ederlerse bu blogda ve kenthaber.com’daki köşemde yayınlanmak üzere bir röportaj yapmak istediğimi belirttim. Sevinerek kabul ettiler ve böylece aşağıdaki söyleşi ortaya çıktı.

Sayın hocam, biz sizi 1960’lı yılların genç, idealist, milli duygularla şiirler yazan, örnek bir insan ve edebiyat öğretmenimiz olarak tanıyoruz. Oysa bunun bir de öncesi olmalı. Örneğin dünyayı ilk tanıdığınız yerler ve çocuk Özbek hakkında bizi biraz bilgilendirir misiniz?

<ı>1933 yılında Silifke’de doğdum. İlk ve ortaokulu da burada okudum. Çocukluk anılarıma okuma merakı egemendi diyebilirim. Ne bulursam okur ve sürekli okuyacak yeni bir şeyler arardım. Aslında beni bu yönde yönlendiren birisi de yoktu, ama bitmez tükenmez bir okuma arzusuyla doluydum. <ı>Bu yüzden ilkokul ve ortaokulda öğretmenlerim okuma parçalarını çoğunlukla bana okuturlardı. Çünkü çok okuduğum için düzgün ve hızlı okuyordum. Hatta ben daha ilkokul 5. sınıftayken Robert Kolej ve Tarsus Amerikan Kolejinin lise bölümünde okuyan teyzemin çocuklarıyla bir okuma yarışı yapmıştık da, ben onlardan daha hızlı okumuştum.

Biz sizi tanıdığımız zaman dönemin en önemli edebiyat dergilerinde şiirleriniz yayınlanıyordu. Özellikle Türkiye’m şiiriniz hit olmuştu. Yine o yıllarda sevgili eşiniz Yıldız Hanım için yazılmış aşk şiirleriniz vardı. Şiir yazmaya ne zaman ve hangi duygularla başladınız? Yaşantınızda şiirin yeri ve Şair Özbek hakkında biraz bilgi verebilir misiniz?
<ı>
Çok okumam ve okumayı sevmem nedeniyle ilkokul 4. sınıftan itibaren yazmaya da başladım. 1944-45 yıllarında kargacık burgacık yazılarımla beğendiğim bir şiirimi o zamanın en önemli çocuk dergilerinden doğan kardeşe gönderdim. O yıllarda sıkı bir sansür olup, benim şiirim de postaneden, ilçe yönetimine bildirilmiş. Babamı karakola bile çağırmışlar. İlkokul 5. sınıfta okurken, Kayseri’de öğretmenlik yapan bir yakınım şiire merakımı görünce bana bir şiir defteri verdi. İçinde Nazım Hikmet ve Sabahattin Ali’nin şiirleri vardı ve onlar hapisteydi. Babam “Bunlar yasak” dedi. Fakat biz el altından çoğaltarak okuyorduk. Doğal olarak bir taraftan da yazmaya devam ediyordum.

Öğrenim hayatınızla ilgili de kısaca bilgi verebilir misiniz?

<ı>Turgut Özal’ın da mezun olduğu Silifke Cumhuriyet İlkokulu ve Silifke Ortaokulu’nu bitirdikten sonra Sivas Erkek ilköğretmen Okuluna girdim. Öğretmen okulunda müdürümüz, sonradan milli eğitim müdürlüğü ve iki devre Kayseri milletvekilliği yapan Servet Hacıpaşaoğlu aynı zamanda edebiyat öğretmenimizdi. Okula başlayışımızdan birkaç hafta sonra bir kompozisyon yazılısı yaptı. Bir hafta sonra da yazılı kâğıtlarını dağıttı. Bana kâğıdımı vermedi. Çok otoriter bir insan olduğundan ben de soramadım. Ama arkadaşların kâğıtlarının her tarafı kırmızı kalemle çizilmiş ve notları da zayıftı. Sonra “Özbek İncebayraktar kim” dedi. Ben korkarak “Benim” dedim. Bir arkadaşımızı çağırarak benim kâğıdımı okuttu. Hiç kırmızıçizgi, yani düzeltme yoktu ve not olarak da 10 vermişti. Hangi okuldan geldiğimi ve Türkçe öğretmenimi sordu. Sonraki müdürümüz de edebiyat öğretmeniydi. Bir gün bize Fransız Sonesini anlattıktan sonra, ben söz alarak: “Hocam bir de İtalyan sonesi var” dedim. “Ben onu bilmiyorum gel anlat” dedi. Ben tahtaya çıkıp İtalyan sonesinin kafiye ve kalıbı hakkında bilgi verdim. Bu olaydan sonra onun da gözdesi oldum. Çünkü aruz dahil, tüm şiir kalıplarının hepsini ve özelliklerini, daha ortaokuldayken lise kitaplarından okuyup öğrenmiştim. <ı>1951 yılında öğretmen okulu 2. sınıftaydım. Kore’ye Türk taburu gönderilmişti. Okulumuzda bir Kore marşı yarışması açıldı. Benim şiirim birinci seçilerek, okulun duvar gazetesinde yayınlandı. Bu olaydan sonra okulun şairi olmuştum. Şiir yazma ve okuma konusunda okulda ilk akla gelen öğrenciydim. <ı>Bu sıralarda dönemin meşhur şairi Behçet Kemal Çağlar’a şiirlerimi gönderdim. O benim şiirlerimi hem 20. Asır dergisindeki köşesinde yayınlıyor ve hem de İstanbul Radyosunun “Şiir dünyamız” programında okuyordu. Bu suretle, artık şiir dünyasında profesyonel oldum. Edebiyat notlarım hep 10 idi. Edebiyat ve sosyal bilimlerde böylesine başarılı iken fen ve matematik derslerinde zorla sınıf geçiyordum. Ama son sınıfta fen ve matematik dersleri olmadığı için, Sivas İlköğretmen Okulunu birincilikle bitirdim.

Şiir ve edebiyatla ilgili çalışmalarınız yüksek öğretimde de devam etti mi. Ve bu durum öğretim hayatınızı nasıl etkiledi. <ı>

1953-54 de bir yıl ilkokul öğretmenliği yaptıktan sonra Gazi Eğitime Enstitüsüne gittim. Gazi Eğitimde de kompozisyon öğretmenimiz döneminin meşhur edebiyatçılarından Kemal Demiray idi. Öğretim yılının hemen başında bize bir kompozisyon yazdırdı. Yine sınıfta 10 alan tek öğrenci olunca kompozisyonumu bir arkadaşa okuttu. Sonra da okul sonuna kadar, kompozisyon notum hep on idi. Oysa bu durum çok ender bir olaymış. Hatta bir gün arkadaşlarımızdan Nejat Birdoğan: “Kemal Demiray’ın, Gazi Eğitim Enstitüsünün Edebiyat bölümünde 10 verdiği öğrenci bulmak çok zordur” demişti. <ı>Sonra da şiirlerim Türk Dili dergisinde yayınlanmaya başlayınca Kemal Demiray şiirlerimi sınıfta okutuyordu. Daha sonra da Behçet Kemal Çağlar ve Peyami Safa’nın tavsiyeleriyle Türk Dİl Kurumunun asil üyeliğine kabul edildim. <ı>Gazi eğitimin ikinci sınıfında ise “Türkiye’m” şiiri tüm ülkede çok ilgi gördü. Adeta bomba gibi patladı. Tüm Türkiye’den sayısız mektuplar geldi. Ankara Radyosunda özel programa çağırdılar. Kısacası bir anda, şiir yazma ve okuma alanında Gazi Eğitimin de şairi durumuna yükselmiştim. Gazi Eğitimi de birincilikle bitirdim. Isparta Gönen İlköğretmen okuluna gelmeden önce nerelerde çalıştınız.? <ı>1956-57 de Gazi Eğitimde bizi 3 kişi öğretmen okulları için seçtiler. <ı>Öğretmen okullarında lojman yatak eşya her şey hazır olup, valizimizi alıp gitmek bizim için de büyük bir kolaylıktı. Bu yüzden hemen kabul ettik. <ı>Van Erciş’te bulunan, Ernis ilköğretmen Okuluna atandım. Burada bir sene çalıştıktan sonra askere gittim. Askerde eğitimden sonra Erzincan Askeri Lisesine, Türkçe edebiyat öğretmeni olarak geldim. Askerlik bitince de Isparta Gönen İlköğretmen okuluna atandım.

Sayın Hocam, Gönen İlköğretmen okulu biz öğrenciler için, yaşantımızın kırılma noktası, dönüm noktası, yeniden doğuş ve çocuk dünyamıza yepyeni ve çok farklı pencerelerin açıldığı, kimlik ve kişiliğimizin oluştuğu, beynimizin çağdaş ideallerle dolduğu bir yerdi. Anadolu kırsalının Gönen adasında, adeta dünyadan kopuk 600 kişilik bir komün gibi tüm günleri, haftaları, ayları, her gün 24 saat birlikte yaşamak, her sabah etütte, yemekhanede, dershanede, yatakhanede, bahçede aynı yüzlerle karşılaşmak bizim için oluşmuş bir yaşam tarzı haline gelmişti. Öğretmenlerimizi sevip saymamıza ve onlara güvenmemize rağmen yine de aramızda çok güçlü bir öğrenci dayanışması vardı. Ve bize göre öğretmenlerimiz arasında da böyle bir dayanışma vardı. Yani onlar da bizi evlatları gibi sevse, korusa ve özel olarak hepimizle ayrı ayrı ilgilenseler de, belki öğrencilerin şımarmasından, eğitim disiplininin kaçırılmasından çekinerek, bunu pek belli etmemeye çalışırlardı diye düşünüyorum. Bu yıllara bir de sizin pencerenizden bakabilir miyiz? Siz bizi, yani o yıllardaki öğrencilerinizi nasıl buluyordunuz? Hakkımızda neler düşünüyordunuz?
<ı>
Çalışkan zeki ve disiplinli köy çocuklarıydı. Biz de bu hamuru en iyi biçimde değerlendirmeye en güzel biçimi vermeye çalıştık. Her öğrenci kendi çocuğumuz gibiydi. Biz de öğrencilerimizden çok şey öğrendik. Hatta öğretmenliğin çoğunu onlardan öğrendik diyebilirim.

Biz öğretmen olup ayrıldıktan sonra siz bir süre daha Gönen İlköğretmen okulunda kaldınız. Öğretmenliğe ek olarak idarecilik yaptınız. Peki Gönen’den ayrıldıktan sonra öğretmenlik hayatınız nerelerde ve nasıl devam etti?

<ı>Gönenden sonra Gökçeada İlköğretmen okulu ve Kırşehir ilköğretmenokulu müdürlüklerinde bulundum. Sonrada kızım İstanbul Moda maarif kolejini kazanınca Maltepe Lisesine tayin oldum. 1983 de buradan emekli oldum.

Bu güzel söyleşi için size teşekkür eder, mutlu ve sağlıklı günler dilerim. Genellikle Atatürk şiirleriyle tanınan Özbek İncebayraktar’ın Türkiye’m ve Köy Enstitüleri adlı şiirlerinden bazı bölümleri, farklı iki örnek olarak aşağıda görüşlerinize sunuyorum. TÜRKİYE’MŞiirinden bir bölüm

Edirne’de bayrak bayrak çalkandım.
Ardahan’da göğüslerde kalkandım.
Erzincan’da yanardağdım, volkandım.
Sevdan ile sarhoş oldum Türkiye’m,
Aklım aldın, bir hoş oldum Türkiye’m!

Erzurum’da dadaşın var, barın var,
Erciyes’te bulut bulut karın var,
Silifke’de portakalın, narın var,
Sevdan ile sarhoş oldum Türkiye’m,
Aklım aldın, bir hoş oldum Türkiye’m!

Mekik mekik, renk renk halı dokunur,
Ispartalı’m saçına gül sokunur,
Sana aşkım, seni benden sakınır.
Sevdan ile sarhoş oldum Türkiye’m,
Aklım aldın, bir hoş oldum Türkiye’m!

KÖY ENSTİTÜLERİ “Onlar,
Köy çocuklarıydı.
Geldiler,
Yalın Ayakları Ve
Yırtık mintanlarıyla geldiler.
Gönen’e, İvriz’e, Kepirtepe’ye.
Unutulmuştular bin yıldır;
Ferhat oldular,
Yardılar İdris Dağı’nı,
Gürül gürül akıttılar suyunu,
Hasanoğlan’a,

Siz,
Her gece,
Mehtaba çıkarken Heybeli’de,
Onlar,
Duvar ördüler,
Çatı çattılar.
Yıldızlara bakarak yaz geceleri,
Harman yerlerinde yattılar.
Kazma saldılar yorulmadan.
Kerpiç döktüler,
Kerpiç.
Sızlanmadılar hiç.
Yakıştı nasırlı ellerine,
Kitap ve çekiç.

Bir gece,
Karanlık inlerinden gizlice,
Brütüsler çıktı ansızın.
Çektiler zehirli ellerini,
Vurdular sırtlarından haince... Aydınlık bir Türkiye gelir aklıma,
Kalkınmış bir Türkiye gelir,
Köy Enstitüleri denince.

Özbek İncebayraktar
 
Toplam blog
: 81
: 702
Kayıt tarihi
: 21.11.08
 
 

Nazmi Öner 1946 yılında Burdur’un Bucak İlçesine bağlı Seydiköy’de doğdu. Seydiköy İlkokulu v..