Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Şubat '08

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Özel bir tiyatro oyunu: Köşebaşı

Özel bir tiyatro oyunu: Köşebaşı
 

Yarıyıl tatilimin bir bölümünü geçirmek için gittiğim Ankara'da hiç vakit geçirmeden tiyatroya koştum. Küçük Tiyatro'da oyun izlemek ayrı bir huzur veriyor insana.Atatürk'ün arzusu üzerine inşa edilen Küçük Tiyatro, ilk tiyatro salonumuz olmasının yanı sıra bir sanat abidesi gibidir.Bu kez izlediğim oyun olan Köşebaşı, Küçük Tiyatro'nun açılışında ilk kez gösterilen bir tiyatro eseridir. Değerli tiyatro eleştirmeni İhsan Ata'nın oyunla ilgili yorumlarına yer vermek istiyorum.
.........

60 yıl sonra tekrar sahnelere dönen oyun ; ''KÖŞEBAŞI''


1923 sonrası Cumhuriyet Donemi Türk Tiyatrosunun en önemli temsilcilerinden Ahmet Kutsi Tecer'e ait olan eser, Devlet Tiyatrolarının ilk sahnesi olan Ankara'daki ''Küçük Tiyatro''nun açılış oyunu olma özelliğini taşıyor. (27 aralık 1947) 60 yıl sonra aynı yer ve tarihte prömiyeri yapılan eserin konusu ; içinden yol geçirileceği için bazı evlerinin yıkılması gündeme gelen bir mahalle, bu mahallenin değişim sürecindeki insanları, eski değerlerin temsilcileri, karsısında yenilikçiler ve iki tarafın da eleştirildiği tartışmaları konu alıyor. Üç birlik kuralının temel özelliklerini taşıyan eser, 24 saat içerisinde gelişen olaylar aracılığı ile, değişen toplumsal değerler, yaşamdaki acı ve tatlı duygular arasında gerçekçi bir anlatıma sahip.

1923 sonrası Cumhuriyet Donemi Türk Tiyatrosu
Türk Tiyatrosunun altın çağı sayılan bu donemde, Batı modelini uygulayan Tiyatronun kurumsallaşması yolunda yapılan atılıma koşut olarak gelişme gösterir. Gerçekçi Avrupa tiyatrosundan büyük ölçüde etkilenen Türk yazarları, gerçekçi doğrultuda yazdıkları oyunlarda öncelikle, Osmanlı toplumundan modern Türk toplumuna geçilirken yaşanan sancıları dile getirirler. Bu geçiş dönemini yansıtmakta en başarılı olmuş yapıtlar Reşat Nuri Güntekin'in Yaprak Dökümü ve Ahmet Kutsi Tecer'in Köşebaşı'sı dır. Çok üretken bir yazar olan Cevat Fehmi Başkut ise toplumsal eleştirel yaklaşımını çoğunlukla güldürü çerçevesi içine yerleştirmiştir.

Emekli olmasına rağmen bir vefa örneği olarak babasının yazdığı eseri sahnelemek için Ankara'ya gelen yönetmen Leyla Tecer; 24 saatlik kesintiyi doğum, ölüm ve düğün üçlemesiyle sunuyor. Diğer taraftan ilk kez 1949 yılında, 4 yaşında babasını izlemek için'' Küçük Tiyatro'' ya gelen Münir Canar'ın yıllar sonra aynı tarihte, aynı sahnede üstelik aynı karakteri oynaması müthiş bir duygu olsa gerek!

Eser ; ''The Neighbourhood'' adıyla İngilizce'ye çevrilmiş, ABD'de sahneye konmuş, 1964 yılında da Ankara'da basılmış. Yazar oyunu gözler önüne serip, izleyici düşünmeye ve yorumlamaya yönlendirmeyi amaçlamış ve bu amacında başarılı olmuş. Baştan sona ilgiyle izlenebilecek, çarpıcı, sıcak, sevimli, yer yer duygulandıran , içerikli, özlü bir güldürüye sahip.

Oyunu yaşayanlar…
Ustalara saygı gecesi gibi, yıllarını tiyatroya vermiş çok önemli oyunculardan oluşan bir ekip var. Üstelik yedisinden yetmişine bir oyuncu kadrosuna sahip. Genel olarak sahnedekilerin rollerini başarılı bir şekilde özümsemiş olmaları, neyi, nasıl ve niçin oynadıklarını bilmeleri, sahnede harika bir oyun izlememizi sağlıyor.

Tüm oyuncuların başarılı bir sınav verdiği ve oyunculuklarını bir kez daha izleyiciye kanıtladığını gözlemliyorum. Yılların getirmiş olduğu birikimlerini hiç çekinmeden cömertçe seyirciyle paylaşıyorlar. Tüm kadro büründükleri karakter çözümlemelerini sağlıklı yaparak seyirciyi sıkmadan tempoları ve uyumlarıyla götürüyorlar. Bu yorum çerçevesinde tüm oyuncular başarılı bir çizgi tutturuyorlar.

Yalın ve abartıdan uzak başarılı bir bütünselliğin kurulduğu her şeyden önemlisi ''takım oyunculuğu'' gözlemleniyor. Oyunun ana karakterlerinden beybaba (Savaş Tamer), bakkal (Can Öztopçu), kahvehane sahibi (Tolga Çiftçi), Osman (Okan Şenozan) ve bekçi (Münir Canar) gerektiği gibi, dengeli, abartısız, içten bir yorumla görevlerini yerine getiriyorlar.

Ekibin geneline bakıldığında oyunculuk düzeyi ortalamanın üstünde bir performansla , deklamasyona kaçmadan sürekli tempolu, alabildiğine uyumlu, ses ve vücut kullanımları başarılı, kabına sığmayan, seyirciyi sımsıcak kucaklamak isteyen bir anlayış hakim.

Oyunda görev alan; Münir Canar, Savaş Tamer, Can Öztopçu, Tolga Çiftçi, Okan Şenozan, Gürkan Görbil, Turgay Kılıç, Sanlı Baykent, Özcan Pala, Günaydın Yaltırak, Bülent Türkmen, Refika Özbayer, Deniz Alver Çamlıdağ, Orkide Çivicioğlu Gerçek Özkök Aktemur, Didem Uzel, Banu Güngör İnal, Gözde Baytaş Berivan Özyiğit, Zerrin Çağlar, Mümtaz Aydoğan Mengi, Murat Beşik Yaseri Şahbudak, İlyas Zeki Karaca, Halil Kızılöz, Erkan Erkoç, Celal Murat Usanmaz, Murat Öz, Orhan Akbıyık, Orhan Kocabıyık'tan oluşan kalabalık kadro, oyunculuklarıyla kendilerini izleyiciye kanıtlıyor. Tüm kadro pürüzsüz, saat gibi işleyen, hiç aksamadan oyunun özüne uygun bir çalışmaya imza attılar.

Yıllar sonra babasının eserini sahneye koyan Leyla Tecer'in duyguları ne kadar tarifsizdir kim bilir. Oyunu sahneye koyarken, bir masal kahramanı gibi değil, zamanın insanını yansıtmış. Olması gerektiği gibi yaklaşarak özgün bir yorumla sahneye koyuyor. Hakikaten bıçak sırtı bir oyun! Bir tarafta (eserin tarihteki önemi bir tarafa, ) geçmişi yansıtma durumu var, diğer tarafta günümüz gerçeği var. Geçen bu tarihsel süreci iyi saptayarak seyirciye o donemi yaşamakta hiç zorlanmıyor. Bu tarihsel süreci yansıtırken bugünümüze hitap etmeyi de ustalıkla başarıyor. Selamlama sahnesinde de 1947 yılında oynamış usta isimleri sinema perdesinde seyirciye tanıtması müthiş bir ayrıntı! Çok sağlam oyunculardan oluşan bir ekip oluşturmuş. Karakter analizlerini başarıyla oturtmuş, sahne coğrafyasından bilinçle yararlanmayı başararak ayrıntıları göz ardı etmeyen büyük bir titizlikle, belki de babasına olan son görevini layıkıyla yerine getiriyor. Ortaya, ayakta alkışlanmayı hak eden harikulade bir iş çıkarıyor.

Günümüzün geçmişini yansıtan bir dekor anlayışı.
Hem geçmiş bir oyunu tasarlayacaksın, hem de günümüz izlerini yansıtacaksın. Sertel Çetiner'in dekorları olağanüstü. Bir mahallede olması gereken her şeyi, sıkıştırmadan yerli yerinde o kadar başarılı bir şekilde yerleştiriyor ki hayranlıkla izliyorum. Sahnenin sağ ve sol taraflarında İkişer katlı evler dizilmiş. Hemen bitişiğinde arka mahalle görünümü için yapılmış merdiven, önünde musluk, tam ortada koca bir sinema perdesi var. Oyun boyunca, oyunun yazıldığı tarihteki coğrafik konumlar ve insanlar yer alıyor. Sağ tarafta bir kahvehane , sol tarafında bakkal, sokak lambaları, yol çalışmasını temsil eden taşlar ve levhalarla kendimi adeta sokakta hissediyorum. Türk Tiyatrosunun bir numaralı dekor tasarımcılarından biri olan usta, başarılı çizgisinden asla ödün vermiyor.

Aynı biçimde Sevgi Türkay'ın giysileri , Ahmet Karademir'in ışık düzeni, Can Atilla'nın müzik seçimleri, Fuat Gültekin'in projeksiyonu övgüye değer birer ustalık, kılı kırk yaran birer titizlikle yapılmış. Hepsini canı gönülden kutluyorum.

''Küçük Tiyatro'' bundan 60 yıl önce tıpkı bugün olduğu bir düdükle başladı ve yine bir düdükle sona erdi. (İ.Ata)
.........

Tiyatro perdelerinin hiç kapanmaması dileklerimle tadı damağımda kalan KÖŞEBAŞI oyununu , tüm tiyatroseverlere öneririm.

Bol sanatlı günlere...

 
Toplam blog
: 1521
: 1639
Kayıt tarihi
: 23.06.07
 
 

İnsan yontmakla geçti ömr-ü baharı... Güzel ve canlı heykeller yaptı... Kimisinin içi çabuk boşal..