Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Haziran '20

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

ÖZENMEK VE GERÇEK

İnsanoğlu çocukluğundan beri kendinde olmayıp başkasında olan şeylere özenmiştir. İlkokuldayken ışıklı spor ayakkabıların yeni çıktığı zaman çocuğun biri bu ayakkabıdan almıştı. Diğer çocuklar da bu çocuğa özenmiş ve sonrasında da okuldaki her üç çocuğun ikisi aynı ayakkabıyı almıştı. Bekarın evliye, fakirin zengine, yaşlının gence özenmesi gibi örnekler özenmenin ileriki yaşlarda da devam ettiğini kanıtlar nitelikte.

 Özendiğimiz insanların ne yaşadığını nasıl bir ruh haline sahip olduğunu bilmeden buzdağının görünen tarafına bakarak çeşitli fikirlere kapılırız.Mesela sosyal medyada fotoğraf paylaşanların mutlu olduğunu düşünür ‘ben neden mutlu değilim’ diye yakınır dururuz.Fotoğraftaki pozun samimi mi yoksa yapmacık mı olduğu düşünmeden görüntünün güzelliğine aldanıp kendimizi anlamsız yere huzursuz ederiz.

Benzer biçimde mesleğinde kariyer yapmış, evli, iyi paralar kazanan insanları dünyanın en mutlu insanı olduğunu düşünerek onların karşısında kendini daha aşağıda görerek karamsar bir ruh haline bürünürüz. ’Dışarıdan mükemmel bir hayatı var gibi görünüyor ama acaba öyle mi?’ diye kendi kendimize sormanın daha doğru inancındayım.

Söz gelimi ülkemiz endüstrisinin gelişiminde önemli pay sahibi iş adamı rahmetli Sakıp Sabancı. Kendisi Türkiye’nin sayılı zenginlerinden biriydi. Ama çocuklarının sağlık sorunları nedeniyle yaşadığı mutsuzluğu söylemekten çekinmeyip ve bu durumdan rahatsızlığını dürüstçe dile getirmekten çekinmemişti.

Bu tarz durumların sadece ülkemizde değil dünya tarihinde de yaşandığı da aşikar. Psikoloji biliminin edebiyatla iç içe olduğunu kanıtlayan dünya edebiyatının dâhisi Fyodor Dostoyevski bunun gerçekçi bir örneği. Budala romanındaki Prens Mışkin karakteri gibi sara nöbetleri geçiren on altı yaşında annesini veremden kaybeden, on yedi yaşındayken babası köylülerce öldürülen, idam cezası istenen sonrasında cezası affedilerek Sibirya ‘da dört yıl kürek cezasına mahkum edilen, kırk üç yaşındayken yedi sene önce evlendiği eşini kaybeden ve altmış yaşında hayata gözlerini yuman bir insan düşünün. Dışarıdan bakıldığında ardında ölümsüz eserler bırakmış hayatı başarılarla dolu bir insan olarak nitelendirilen yazarın nasıl bir hayat yaşadığını aslında bir de kendisinden dinlemek gerektiği inancındayım. Başarılarla dolu bir hayat mı yoksa sorunlar yumağının içinde yaşanan bir yaşam mücadelesi mi?

İnsanların yaşantıları hakkında düşünürken olayların iç yüzünü, perde arkasını bilmeden yorum yapmak yerine ‘acaba ne yaşadı’ diye sormanın veya ‘bir de ondan dilemek lazım ‘ demenin daha faydalı olacağı inancındayım.

 
Toplam blog
: 93
: 87
Kayıt tarihi
: 25.02.19
 
 

     TCDD'de makine mühendisiyim. Sanatın iyileştirici gücüne inanan bir insanım.    ..