Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Eylül '10

 
Kategori
Felsefe
 

Özgürlük: Kendin Olma Sorumluluğu

Özgürlük: Kendin Olma Sorumluluğu
 

Özgürlük, kendin olma sorumluluğunu almandır. Bir kere kendin olma cesaretini gösterdiğinde, özgürleşirsin.

Bu sorumluluk, köleliğe karşı çıkmanın ilk adımıdır. Dünya sistemler ve yasalar adı altında özgür olmanın önünü kesmiştir. Yaptırım gücüyle beslenen bütün bu sistemler, insanı özgür olduğuna inandırmıştır. Hiç kimse kendini özgür kabul eden insanlardan daha iyi yönetilemez.

İnsan esas özgürlüğünü unutmaya koşullandırılmıştır. Uyanış, özgürlüğü getirir. Özgürlüğüne sahip çıkan bir insan, toplum ve devlet tarafından yönlendirilemez. O seçeneklere bağlı olmadan kendi kararını verecektir. Başkaldırının oluşmaması için, kişinin kendine duyacağı güven ve alması gereken sorumluluk yok edilmek istenir.

Özgürlük, insanın ancak bu korkuların farkında olup, kendi olma cesareti gösterdiği zaman ortaya çıkar. Dünya yeterince özgür değildir, dünya büyük bir acı içindedir çünkü insanlar henüz yeterince kendini bilmemektedir. Yeterince olgunlaşmamıştır.

Kimse mutsuz değildir... Sadece bazıları özgürlüğünü kaybetmiştir.

İçsel olarak özgür olan bir insan, dış dünyada bir hapishanede bile olsa özgürleşmiştir. İnsan benliğinin dehlizlerine inmedikçe, özgürlük için yeterince sorumluluk almaz.

Özgürlük, insanın istediği şeyi yapması değildir. Bir nesneden, bir arzudan, bir bağımlılıktan kurtulması da değildir. Gerçek özgürlük, insanın kendini bilmesidir.

Koşullanmışlıkları fark etmeyen, onlarla savaşmayan bir zihin, boyun eğmeğe mahkûmdur. Bu koşullanmışlıkları anlaman gerekir. Onunla kurduğun ilişkiyi fark etmen gerekir. Gizlice sana nasıl hükmettiklerini, davranışını nasıl etkilediklerini, psikolojini nasıl belirlediklerini görmen, farkındalıkla değişmen demektir. Bir kez onları gözlemlemeye başladığında, koşullandırmaların, yönlendirmelerin nasıl işlediğini fark ettiğinde özgürleşme başlar. Kendi anlayışına sahip olmaya başlarsın.

Gerçekten özgürleşen biri, kendiyle olan bağlantısını kaybetmez. Kendine ait kavrayışı giderek güçlenir, köklenir.

Özgürlük seni bir asi, bir devrimci yapmaz. O seni anlayış sahibi kılar. Herhangi bir ideolojiyi, sistemi, lideri takip etmene gerek kalmaz. O kendi yolunu açar ve gönlünün yolunu izler. Onun başkaldırısı ölü olana karşıdır. Yaşamak için başkaldırır. Batıl inançlara, dogmalara, tabulara karşı, yaşamı ve özgürlüğü savunur.

Kimse ne için özgür olduğunu düşünmez. Özgürlüğünü kazanırsan, toplumun ideallerini, ahlakını, felsefelerini, törenlerini ve batıl inançlarını, dinlerini bir yana bırakırsın. Topluma teslim olmazsın. Senin başkaldırın göklerin ötesinde yer alan varoluş ve evrenin uzak noktalarını görebilmek, varoluşu soluyabilmek içindir.

Tüm sistemler, kurallar, yaptırımlar hayatın karşısındadır. Özgür insan topluma karşı savaşacak, onun dayattığı ideallere aldırmayacak ama dünyayı, varoluşu sevecektir. Böylece dünyayı seven, dünyayı daha güzel kılan her şeyi yanında getirecektir. Dünyadan beslenirken dünyayı besleyecektir.

Özgürlüğe akan her şey, neşenin, zarafetin, kutlamanın hepsi varoluştan gelir. Böylece özgürleşen, korkmak ve kaçmak yerine özgürlüğün daha derinlerine dalar. Orada köklenir, sevginin, farkındalığın ve neşenin, muazzam bir saadetin derin kaynaklarına iner.

Özgürleşen insan doğal yaşar, doğal olarak yanıt verir. Onun doğallığı masumdur, saftır. Varoluşla uyum içindedir. Varoluş barış halindedir, insanlar ise çatışma halinde... Onun için varoluş bir tapınaktır, varoluş onun kutsal kitabıdır. Onun tüm felsefesini kapsar. Ama o varoluşçu değil, var olandır. Bunu kendi deneyimleyerek yaşar.

Hiçbir şeyi bırakmamıştır, hiçbir şeyden vazgeçmemiştir, hiçbir şeyi lanetlememiştir. Gönlündeki huzur ve minnet, duanın, saflığın, masumiyetin kendisidir.

Herhangi bir kategoriye dâhil değildir. Tüm dönüşümlerin tohumunu içinde taşır. Yaratıcılığı, sevgisi ve kendine ait uzlaşmasız yaklaşımıyla geçmişten kopmuş, şu anın, şu andaki tüm değişimlerin tohumunu atar.

Gerçekten aydınlanmış bir kimse, bir ermiş, kendini solur. Kendini kendinde solumak, özgür olmaktır. O zaman kimsenin seni takip etmesi için, birilerini yönetmek, onlara liderlik etmek için bir arzun da kalmaz.

Hiçbir organizasyona, hiçbir gruba ait değildir, bir taklitçi değildir. Saf ve masum olarak, kirlenmeden, önyargısız olarak hareket eder. O, alçakgönüllü olduğunu düşünmeden alçakgönüllü bir biçimde varoluşu solur.

Ancak kendi gerçeğini bulmak için özgür biri, bugüne kadar ödünç alınmış, taklit edilmiş, yaygınlaştırılmış, koşullandırılmış tüm gerçekleri bir yana iter. Onun için bilgeli biri olmak değil, kendini deneyimleyebilen, kendini yaşayabilen biri olmak anlamlıdır. Deneyimlemediği şeyler üstüne var olan fikirlerle hareket etmez, “hakkında” etrafında dönmez.

“Hakkında” demek bir şeyin dışında, üzerinde soluk alıp vermektir. Dinler, felsefeler, gelenekler, devletler hakikat hakkında fikirler üretebilir, hakikat üstüne düşünebilir, yaptırımlar uygulayabilir ancak bu hakikati bilmek, anlamak değildir. Çünkü özgür olmak, inancın en derin özüdür.

Özgür insanın herhangi bir dini yoktur, o bir deist ya da ateist değildir. O bir sorgulayıcı, o bir arayıcıdır. O gönlünü izler. Hayat sil baştan, en temelinden başlamıştır. Yürüdüğü yol yeninin doğuşu ve eskinin ölümüdür.

Tepkiler yerine yanıtlar vermesini sağlar. Zekâsı geçmiş koşullandırmalardan arınmış olarak şu ana yanıt vermeye başlar. Yanıt güzeldir, çünkü geçmişe göre değil, şu ana ve koşullara göre oluşur. Yanıt, saf deneyimdir, eylemin en yüksek ifade ediliş halidir. Yanıt, anlayış sahibi, sessiz bir zihinden gelir.

Tepki ise huzursuz zihnin çok daha önce ektiği tohumların o anki karşılığıdır. İnsanın, o an verdiği tepkiye kendisinin bile şaşırmasının nedeni de budur. Geçmişten beri süregelen huzursuzluğun dökümüdür.

Yanıt kendiliğinden oluşur, yaratıcıdır, sağlıklıdır. Tepki ise yıkıcıdır, kişinin kendisini yok eder, başkalarıyla iletişimi ortadan kaldırır.

Özgürlük, canlıdır. Psikolojik esaret yaratan koşulları, işleyişlerini, insana nüfuz edişlerini görür.

Bir şeyden özgürleşmek, gerçek özgürlük değildir. Çünkü özgürlük başka bir şey aracılığıyla elde edilemez. Özgürlük bir nesne, maddiyat meselesi değildir.

Özgürlük içe doğan bir anlayıştır, kendine ulaşmak, kendini olduğu gibi kabul etmek ve bunu taşımaktır. Bağımlı olunan şey ne ise, insanın sadece geçici olarak sorunlarından kaçma, uzaklaşmak, sorunla yüzleşmemek için biraz daha süre kazanma sanrısı yaratır. Dışarıya bağımlı olmak ve bundan kurtulmak, içsel özgürlüğü getirmez.

İnsanın istediği şeyi yapması da gerçek bir özgürlük değildir. Çünkü istemek, arzulamaktan gelir. Sürekli arzulayan bir zihin, esaret içindedir.

Özgür bir başkaldıran ile bir devrimci arasındaki fark bu esarettir. Bir devrimci, politik bir dünyanın paradigmasını, anlayışını taşır. Onun yaklaşımı politiktir. Onun anlayışı insanı değiştirmek için, sosyal ve politik yapının değişmesinin yeterli olacağı sanısıdır.

Özgür insanın yaklaşımı tamamen kendindendir, doğaldır, ruhsal bir ifade buluştur. Onun vizyonu, insanın kendini bilmesidir. Toplumun değişmesi için bireyin değişmesi gerektiğini bilir. Toplumun sadece ortak bir isim olduğunu, tek tek bireylerden oluştuğunu, bu bireylerin bilincine indikçe dönüşme olasılığının olduğunu bilir.

Özgür insanın başkaldırısı dünyaya bir bilinç değişimi getirir. Bilinç değişirse, toplum da değişir. Ancak bunun tersi geçerli değildir, çünkü bütün devrimler başarısız olmuştur.

Hiçbir devrim insanı tamamen değiştirmeyi başaramamıştır. Kanunları, politik sistemleri, -izm’leri değiştirmekle beklenen sonucun alınamaması bunun ispatıdır. Onların hepsi başarısız olmuştur çünkü insan aynı kalmıştır.

Devrimci tek başına ayakta kalamaz, onun bir siyasi partiye, yaptırım gücüne, kalabalığa, hükümete ihtiyacı vardır. Siyasal doktrinler, insan bilincine yönelik bir öğreti değildir.

Devrimcinin büyük bir güce ihtiyacı vardır ve her mutlak güç sonunda yozlaştırıcıdır, bozucudur, yıkıcıdır. Yapmak üzere hareket etse bile insan bilincine yeterince ulaşamamış, onları dinlememiştir. Onlar gücü ve onun kurallarını değiştirememişlerdir, ancak pek çok devrim onları ve zihinlerini ele geçirmiştir. İsimler, sistemler değişmiş ancak toplum çoğu zaman aynı kalmıştır.

Devrimciler asırlar boyunca pek çok doktrin denemişler ancak başarısız olmuşlardır.

Ütopyacılar ise insan özgürlüğü için akıl yürütmüşler ancak insanın bir bütün olmadan, kendi olma sorumluluğunu almadan özgürleşemeyeceğini anlamamışlardır.

Özgürlük, senin artık farkında olmandır. Eğer farkında değilsen, devreye devletler, yasalar, buyruklar, hükümetler, gelenekler, dinler, polisler girer. O zaman özgürlüğün dışsal koşullara bağlı olur, o gerçek bir özgürlük olmaz.

Hükümetler varken özgürlük nasıl var olabilir?

Politik zorbalıklar geçer gider. Ama her zaman geçip gidenin yerine bir başkası gelir.

Ancak hükümetler olmazsa, bu sefer de anarşi olacaktır. Anarşi, özgürlük değildir. Saf bir çılgınlık ortaya dökülecektir.

Polisler vardır çünkü sen yeterince farkında değilsindir. Eğer farkında olsaydın, savunulacak bir kuruma ihtiyaç kalmazdı. O sen yetince farkında olmadığın için vardır.

İşte bu yüzden özgürlük, sorumlu olmak demektir. Kendin olma cesaretidir. Ne kadar özgürleşirsen, o kadar sorumlu hale gelirsin. Bu nedenle eylemlerin, düşüncelerin, sözlerin hakkında farkındalıkla yaşarsın.

Seni kimsenin kontrol etmesine izin vermene gerek kalmaz. Sen kendinin efendisi olursun.

Ruhunu milliyetten özgürleştirirsen, geçmişten özgürleştirirsen, senin için sınırlar kalmaz. Hakikat arayışın nihai amacın olur.

Özgürlük kuralsızlık demek değildir, o içsel olarak kendini gerçekleştirebilmen, bilinç olarak kendini özgür kılman, farkında olman demektir.

Özgürlük, muazzam bir disiplindir.

Özgürlüğünü sen vermedikçe onu kimse senden alamaz.

 
Toplam blog
: 48
: 2763
Kayıt tarihi
: 15.09.10
 
 

Sanskritçe: Kendini bilen ve kendinin ustası olan. Doğdu, büyüdü, ölecek. Sonsuza kalmak için değ..