Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Haziran '07

 
Kategori
Psikoloji
 

Özledim...

Özledim...
 

Mezarlığın kıyıcığında yaşlı gözlerle bakıyorum.

Mezarın başı kalabalık bir şey gözükmüyor.

Sonra yanıma geliyor birileri, “ gömülüyor” diyorlar.

İçerim sızlıyor.

Üzerine atılan her toprak Onu alıp götürüyor bir daha dönmemecesine.

Yaşlarımı silmeye takatim yok, bacaklarım titriyor.

Az sonra mezar başındaki kalabalık geri çekiliyor.

Hoca efendi bir başına kalıyor

- Talkını veriyor” diyorlar.

Her şey beş dakika olup bitiveriyor sanki.

Sonrası…

El sıkışmalar, başsağlığı dilekleri, sarılmalar, ağlaşmalar ve eve dönüş.
Ev kalabalık.

Bir odada başları bembeyaz örtülü kadınlar diğer odada soluk ve üzgün yüzlü adamlar.

Mutfakta ise anlamsız bir telaş…
Bazıları duvarları seyrediyor, bazıları kütüphaneyi.

Bir çocuk ağlıyor, hemen “sus” diyorlar.

Biraz gülsuyu kokusu, biraz ter ve ayak kokusu karışıyor havaya.

Gelenler oluyor, gidenler oluyor.

Evin kapısı ardına kadar açık.

Her gelen hiçbir şey demeden oturuyor önce.

Kısa bir sessizlik ardından hafiften mırıldanmalar, soru sormalar, kısa, kesik, acılı cevaplar.

Gelen, gideceğine yakın ne söylenmesi gerekiyorsa onu söylüyor, geri geri giderek çıkıyor kapıdan.
Kocaman siniler kuruluyor odanın ortasına.

Üzerinde dizili etli ekmekler, çorba tası, tepeleme dolu bir tabak pilav, et yahni bile var…

ve bir dolu temiz kaşık…

Doluşuyorlar sofraya insancıklar…adettendir ya yiyorlar…

Onlar kalkıyor başkaları oturuyor…

Oturmak istemeyenlere ise ısrar üstüne ısrar…

Sofraya yeniden geliyor yemekler, yine yeniyor

Yine…yine…yine

Ara ara yaşlılar Kur’an’dan bazı ayetleri okuyorlar boğuk, iç acıtıcı bir sesle.

Ağlayanlar oluyor…Allah diye haykıranlar oluyor…

Kaç kişi geldi, kaç kişi gitti bilmiyorum.

Bazen bir grup halinde geliyorlar.

Kimi takım elbiseli, kara gözlükler takmış, parfüm kokulu o alışılagelmiş simalar…

Kimiyse hep boş olan zamanlarını geçirdikleri kahveden, üzerlerine sinmiş o bildik kokulu elbiseleri, delik veya yamalı çorapları, ütüsüz pantolonları, soluk ceketleri ve başlarında kasketleri olanlar.

Tek ortak yanları var, üzgünler...

Tepsiler dolusu çaylar geliyor şimdi.

Odayı buram buram demli çay kokusu sarıyor.

Ardından nescafe fincanları dolu bir tepsi uzanıyor kapıdan.

Sütlü, bol şekerli yapmışlardır eminim.

Camın önündeki oymalı sehpada yakın gözlükleri,

Birkaç ilaç kutusu, lavanta kolonyası

Çalışma masasının üzerindeki dolma kalem, not defteri, açılmamış mektuplar,

Yarıda kalmış bir roman,

Oda kapısında teki ters dönmüş terlik,

Görünürde her şey tamam, her şey yerli yerinde.

Sadece,

Oymalı sehpanın yanındaki “o koltuk “ boş.


 
Toplam blog
: 79
: 1982
Kayıt tarihi
: 17.07.06
 
 

Salyangozları bilirsiniz... Onları görmeseniz bile geçtikleri yerde bıraktıkları izlerden anlarsı..