Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ekim '10

 
Kategori
Deneme
 

Özümün sözü

Özümün sözü
 

*(The Urantia Book Paper 48 The Morontia Life)

"The evolving soul is not made divine by what it does, but by what it strives to do." (İnsan ruhu yaptığıyla değil, amacıyla yücelir)

Bana kalırsa insan ruhu sadece amaçladığıyla değil, eylem ve amacı bütünleyen erdemli bir vicdanla yücelir…

*Aşk her biri ayrı telden çalan acemi orkestra önünde iki kişilik muhteşem bir "çift-solo" geçebilmektir.

* Aşk, gönül evinde sevgiliyi ağırlarken sözün ve sazın sustuğu yerde dansa devam edebilmektir.

* Aşk bir anlamda kendini hesapsız paylaşabilmenin huzur duyumundaki hazzın adlandırılmasıdır. İnsan, kendi benliğini başka birisine teklifsiz paylaşıma sunmaktan doğal olarak korkar. Aynı biçimde, başka bir benliğin kendini teklifsiz biçimde paylaşıma sunmasından insan doğal olarak gene korkar. Korkmayınca aşk oluyor işte.

*Şiir yazan kurumuş ruhlara su taşıyan saka kuşları gibidir. Bazılarının suyunu içmeye doyum olmaz, işte o saka kuşlarına şair denir.

* Bilgeliğin boyu beni aşar. Gene de bilirim ki bilge kişi aşağıya baktığında beni kucaklamak için saygıyla eğilir. Bilgeliğe bir boy bos çıkarmak gerekiyorsa, ben derim ki, "Bilge insan bilgisizliği horlamayandır; ancak bilgiyi horlayanı da hoş görmeyendir".

*Bana göre sosyalizm insanın mutlu çağdaşlığını sağlayabilen temel ihtiyaçlarından fazla gelen varsıllığını bencil keyfine göre değil de insanlığın geleceğini mutlu edecek biçimde kullanmasını sağlayıcı bir toplumsallaşma sistemidir. Emeğin yönetme yetkisiyle sermayenin ortağı olacağı tam küresel ekonomi bütünleşmesine kadar sosyalist bilincin bu ilkeyle tam uyumlu bir devlet yapabileceğini sanmıyorum. Ancak bu arada sosyalist birey olmamı ve bireysel alanımda sosyalizmi yaşamayı kimse ve hiçbir şey erteleyemez. Temel ihtiyacım kadarını tükettikten sonra kalan varsıllığımı insan eğitimine ve doğayı mutlu etmek için kullanacağım. Çünkü öğrendim ki, mutlu doğa mutlu insan yapmaktadır...

** "Mürteci, muhafazakârların soysuzlaşmış tipidir. Geçmişi geleceğe bağlayan köprüyü geçmek istemez; ona arkasını döner ve zamanın tek buudu içinde takılıp kalır." (Peyami Safa)…. (Ve mürtecinin eylemi irticadır)

*Geçmişe ait bilgilere saygılı ve sevecen olmak insanı gerici yapmaz. Geçmişin doğası geride zaten kalmak olduğundan ona gerici yaftası vurulamaz. Bu yüzden geçmişin bir kısım bilgisini öven birisini gerici saymak anlamsızdır. Kişinin geçmişi kutsaması da onu gerici saymaya yeterli olmaz. Yeterli sayarsak kendimizle birlikte herkesi gerici saymak zorunda kalabiliriz. Hatta bana göre bugünü ve geleceği umursamayıp sırf geçmişin bilgisiyle kendi halinde yaşamak isteyen bile gerçek bir gerici değildir. Geçmiş kötünün anası görülerek bugün gerici sayılamayacağı gibi, geçmişi kutsamak da bugünü Meryem Ana yapmaz.

Gerici, geçmişin bilgisini mutlak doğru, hal ve tavrını da değişmez sayarak yürüyen yollarda ileriye adım atmaya çalışan insanları kendisiyle tutmak için dizlerinden vurmayı göze alan kişidir.

Zaman durdurulamaz bir sürekli geçiş ve oluşun soyut düzeylemesi olduğundan geçmiş bir düzeyden alınan bir kesiti şimdiki veya gelecekteki bir zaman düzeyine yamayarak geçmişi kutsamak veya lanetlemek doğru bilgilenme yöntemi değildir. Ya da bunu yaparak bugünü ve geleceği yüceltmek de bilgelik adına doğru bir yaklaşım değildir. Hele bugünün mutsuz ve yarının umutsuz duyumlarıyla geçmişin bir kesitini kutsayarak şimdiki an ile değiş tokuş özlemi hepten de anlamsızdır; çünkü bugünü yaşayan hiç kimse dünü tamamen bulamaz ve bilemez ve bugüne aynı biçim ve hareketiyle taşıyamaz…

Mutluluk yapmak için asıl olan geçmişten kotarılan bilgiyi bugünkü yaşantıyı güzelleştirmek ve yarını bugünden daha iyi ve güzel tasarlamak için kullanabilmektir. İlerici olan, bu temel ilkeyle uyumlu bir özgür yaşantı isteyen ve öyle yaşamak için hareket eden kişidir. Gerici geçmişin kimliğiyle yaşamak isteyen değildir. Gerçek gerici, geçmişin bilgisini her güne yeni bir mutluluk nedeni yapmak için kullanmaya çalışanın bilincine saklı bir safra gibi asılandır. Bazan bu safra insanlar o kadar çoğalır ki hep birlikte ve açıktan ilericinin üstüne çullanırlar. Ancak insanlığın yürüyüşü asla durmaz; çünkü zaman insandan bağımsız da yürüyebilen bir yoldur. İnsan, gericisi ilericisi ve yan gelip yatan günlük varoluşçusuyla bu yolun üstündedir. Aslında yok birbirimizden çok da farkımız. Kimimiz geride kalır kimimiz ileriye yürür zaman yoluyla birlikte; çünkü sanırım herkesin beklemesi ya da yetişmesi gereken kendine ait farklı bir zaman ruhu var. Herkes kendi yönüne kimsenin sırtına binmeden gitse sıkıntı da olmayacak; fakat her gerici ve ilerici olan bilgelik eşiğinden geçinceye kadar kendini doğrunun ve gerçeğin en ulu önderi sandığından yalnız yürümeyi ahlâksız bir bencillik saymaktadır. Bu masum yanılgı zaman zaman korkunç meleklerin savaşına dönüşebilmektedir. Bence bu durumdan en çok rahatsız olanlar hayatın var oluş yollarında sadeliği giyinerek mutluluk yapabilen yolculardır. Çünkü ilericisi de gericisi de kendi yanlarına çekebilmek için onlara askıntı olmaktadır.

*“Ya yaşanır, ya yazılır” demiş Çetin Altan.
Bence de hayat ya yazılır ya da yaşanır. Arası kader kısmetten ibarettir. Tabi bu arada okumak yaşamaktır elbette. Ancak gene de derim ki hepsinden âlâdır hem yaşamak hem yazmak ve hemi de okumak…

* Erdemli olmak, başkalarının düştüğü ve düşebileceği kötü durumlardan kendimize çıkar sağlamayı düşünmekten bile kaçınmayı bilincin en temel ahlâk ilkesi yapmış olmaktır.

*Sırf görüşüyor ve konuşabiliyor olmak yalnızlığı def etmeye yetmez... Gönüller kucaklaşmayınca mahşeri kalabalıkta bile yalnızlık sarar insanı...

*“Mutluluğun resmini yapabilir misin?” diye sanatçıya sorulan bir soru vardır. Sorunun nesnesini değiştirip sormakla kendi zekâlarını onurlandırmaktan keyif alanlarımız da vardır. “Mutluluğun şiirini yazabilir misin?”; “Mutluluğun heykelini yapabilir misin?” gibi… Ben ressam olaydım soruyu sorana siyah boyamla en sade çerçeveyi çizip eline tutuştururdum. İçini doldurmak ona kalmıştır artık… Mutluluk zaten yaşamın bir anından duyumsanan güzelliğin ifade kimliğidir. Bu da herkesin olmak istediği kendisinden başka nedir ki? Boş çerçeveye kim ki olmak istediği kendini yerleştirmiştir, o mutluluğun resmini yapmıştır…

*Ben Albert Einstein'ın "hayal gücünün kurgusu düşüncenin bilgisinden ileridir" sözünü pek severim. Ancak aynı zamanda inanırım ki aptalın hayal gücü düşünen bilginin celladı olabilir. Üstün olan, bilginin ötesini merak eden aklın hayal gücüdür.

Hayallerim var olmayanın bilgisini yapar; bu da hayallerimi var olanın ötesindeki özgürlüğüm yapar. Belki de Einstein bu yüzden demiştir, “Thinking is nothing, but imagination is everything!” “Hayal kurmak düşünmekten ileridir” diyor, çünkü buradaki hayal düşüncenin akıl edemediğini gösteren bir akıl kurgusudur.

Hayal kurmak düşünmekten ileri olsa da, düşünmeden hayallerimizi gerçekleştiremeyiz. Düşünebildiğim her şey olabilir... Düşünüyorum öyleyse olabilirim...

*Yazmak ve yazılanı saklamak, kendini fark etmiş olan her bilincin insan geleceğine bilgi yapma sorumluluğudur. Yazı, zamanı saklayan ve taşıyan insanlık bilincini görünür yapmaktır. Yazmak zamanı dürmektir.

*Sevmekten vazgeçmeden yaşamak, insanın kadere karşı en erdemli meydan okumasıdır.

*Gerçek sevgi her zaman yaşatır; hem de mutlu yaşatır; hiçbir zaman yıkıma uğratmaz.

*Ve yalnızca bir insanı kucakladığında iki kalbi olur sevginin...

Muharrem Soyek

 
Toplam blog
: 363
: 1765
Kayıt tarihi
: 04.08.08
 
 

Parasız yatılı Darüşşafaka Özel Lisesi'nde iki yılı hazırlık sınıfı olmak üzere yedi buçuk yıl ok..