Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Haziran '07

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Papatya hikayesi...

Papatya hikayesi...
 

Bir gün bir papatya tarlasının yanından geçiyorum. Her yer papatya, sanki tanrı onları oraya serpiştirmiş ve onlar da toprağı benimsemişler. Kiminin yaprakları daha canlı, kiminin güzelliği ön plana çıkmışken kimisi de masumca boynunu eğmiş, rüzgardan başı dönmüş bir rüzgar gülü misali oracıkta duruyor. Uzaktan bakıyorum hepsi birbirine benziyor. Ama ayaklarım sadece bir tanesine yöneliyor. Gözlerim o beyaz deryanın içinde sanki onu görüyor ayrıcalıklı olarak. Bir adım atıyorum, önümde ayağımı çizen bir dikenin acısıyla irkiliyorum. Kanımın bacaklarımdan süzülüşünü izliyorum. Aldırmadan susuz kalmış bir çöl bedevisinin kuyuya, suya yönelmesi misali papatyama yöneliyorum. Ayaklarım kan içinde her yerimi dikenler çizmekte… Ama ne yorgunluk var üzerimde ne bir damla acı! Diğer papatyalar yanımda bana bakıyorlar, sanki ben yanlarından geçerken “biz de buradayız neden o?” dercesine esintide bir o yana bir bu yana sallanıyorlar. Ama hiçbirini görmüyor gözlerim. Derken önüme yılanlar çıkıyor. Kafalarını kaldırıyor papatyama ulaşmamam için tehdit ediliyorum. Aldırmıyorum onlara, biliyorum mutluluk orda hayat orda. İhtiyacım olan özlediğim her şey papatyamın yanında. Korkuyorum, bana zarar vereceklerini de biliyorum ama olsun diyorum. Bana ne kadar zarar verebilirler ki? Zaten sevgisiz ne denli yaşanır, ha bir yılan tarafından sokuldum artık yokum, ha sevgisiz kaldım artık yokum ne fark eder? İkisinde de yok olmuyormuyum? Yürüdüm, papatyama yürüdüm. Yılanlar bacaklarımı parçaladılar yine de yılmadım. Kah kafalarını ezerek kah tekmeleyerek bacaklarımın parçalanmasına, canımın acımasına aldırmadan, belki de ölecek kadar zehirlenmiş bir halde papatyamın yanına vardım. İşte benim tutkum budur. Ben papatyamı bulmanın tutkusuyla yanmışken ne gözüm dikeni görür, ne yılanı ne de papatya süsündeki diğerlerini…Tutku arıyorsan, işte benim tutkum budur!

Şimdi o tarlanın içinde, papatyamın yanındayım. Bakıyorum, papatyam boynunu bükmüş. En az benim kadar zorluklar geçirmiş, en az benim kadar yıpranmış. Acımasız ayaklar mı ezmemiş küçücük bedenini, yoksa rüzgarlar mı kırmamış incecik belini? O halini görünce ağlıyorum, gözlerimden süzülen yaşlar can oluyor papatyama. Susuz tarlanın yakıcı güneşi papatyamı yaktıkça ben ağlıyorum, sırf o ölmesin, gözyaşlarım can suyu olsun diye. Yoksa herkes bilir, ben ağlayamam ki…Belki bacaklarım parçalanmış, belki yılanlar bacaklarımdan etler koparmış, belki göz pınarlarım kurumuş ama ben papatyamın yanındayım, onu hayatta tutuyorum ya, benim için ötesi yok. Aşkı sorarsan bana güzel kız, işte benim aşkım budur.Ne olursa olsun papatyam için yaşamak ve onu da yaşatmak… İşte benim aşkım budur!

Şimdi papatyamın yanında yatıyorum. Bacaklarım diken yaraları içerisinde. Tenimden kanın süzüldüğünü hissediyorum. Ama beni ve papatyamı yakan kavuran güneşten sıcak değil bacağımdaki kanlar. Güneşin ve kanların sıcaklığını beni bulan yılanların soğukluğu kesiyor. Vücuduma her değişleri beni irkiltiyor ama korkmuyorum. Papatyamı buldum ya artık beni ne korkutur ki? Vücudumdaki acı artıyor, fakat bu diken yaraları değil anlıyorum ki vücudumu sokmaktalar soğuk pislikler… Sen ve beni istemiyorlar ya sadece sen olacaksın yada sadece ben… Biz olmamızı istemiyorlar ve beni zehirliyorlar. Gözümden akan yaşlar eksilmiyor aksine artıyorlar. Ama olsun, onlar papatyamın can suyu, onlar oldukça papatyam yaşayacak. Fakat artık dünya eskisi kadar net değil, her şey farklı bu defa. Bacaklarımdaki acıyı hissetmiyorum belki ama bu defa taa yüreğimin içinden kopan bir fırtına yavaş yavaş boğazıma yaklaşıyor. Geçtiği yerleri kurutarak, çökerterek, öldürerek boğazıma yaklaşıyor. Daha önce hiç ölmedim, ama galiba bu sefer ölüyorum. Artık kanla boyanmış bacağımı hissetmiyorum. Hatırlarmısın beni uğurböceği misali beklerdin. Vücudumdaki kanlara eşlik eden yara izleri beni bir uğurböceğine dönüştürüyor. Bak uğurböceğin son nefesinde sana bakıyor. O sırada aklıma geliyor, ben ölürsem gözlerimdeki gözyaşları durur ve papatyamda ölür! Allaha dua etmekten başka yolum yok ya beni öldürmesin yada ben ölsem de gözlerimdeki yaş hep aksın sana can suyu olarak. Yoksa sen de benle öleceksin. Ama boğazımı tıkayan o fırtına artık beni konuşturtmuyor. Vücudum titriyor, ellerim kesiliyor. Yılanlar sokuyor ve sıcak kavuruyor. Artık gözlerimdeki yaşlar azaldı. Seni görmeyi istiyorum sen de boynunu bükmüşsün. Bir şey yapamamaktan, susuz kalmaktan bitap düşmüş adeta kaderine boyun eğmişsin. Kendimi zorluyorum birkaç damla daha gözyaşı için ama artık ölüm gözlerime kadar gelmiş. Hayatta gördüğüm son tablonun altına imzamı atıp tuvalimi kapatıyorum: Papatyam. Hemen ardımdan susuz kalan sen geliyorsun ve hep istediğim oluyor. Belki fazla Yeşilçamvari bir yaklaşım ama öldüğümüzde bile beraber oluyoruz. İşte güzelim, sen bana sevgiyi sormuştun, benim sevgim budur. Uğrunda her şeyi yapacağım, onu gerekirse gözlerimden akan yaşla besleyeceğim papatyama olan sevgim budur!

Bana sormuşsun ben hangisiyim diye. Sen bunların hepsisin. Uğrunda her türlü cefayı çekecek kadar tutkulu, hiçbirşeyi umursamadan yanında kalacak kadar aşk dolu ve hikayemize birlikte başlayıp birlikte bitirecek kadar sevgi dolu bir uğurböceğiyim. Benim tutkum budur, benim aşkım budur, benim sevgim budur. Durum budur, ben senin yanındayım. Gönlüm sende, aklım sende, fermanım sende… İster as, ister kes ama yeter ki sensiz bırakma. Her yerim yılan dolu yalnız başıma korkuyorum, çok ilerilere uçamıyorum gücüm yetmiyor. Beni yanına koy, ben sana muhtacım… Söz yaramazlık yok, tek isteğim mutluluk, başka yok amacım… Şimdi ellerimi sana uzatıyorum ve soruyorum: Benimle her şeye varmısın?

 
Toplam blog
: 20
: 1301
Kayıt tarihi
: 10.07.06
 
 

Ben Dokuz Eylül Üniversitesi İşletme Fakültesi Uluslararası İlişkiler bölümünde eğitim görmekteyim. ..