Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Mart '09

 
Kategori
Öykü
 

Paranın satın alamadığı şey; yüreğimizdeki sevgi

Paranın satın alamadığı şey; yüreğimizdeki sevgi
 

İbrahim Bey ve Fatma Hanım'a nice 50. yıllara


Bu gün sayfama değerli dost Metin Atamer'i konuk etmek istedim. Onun öyküsündeki İbrahim Bey ve ailesinin öyküsü aslında bizim de bir öykümüz değil mi?

Yaşamın kırılgan noktalarındaki sorunları yüreğimizdeki sevgilerle açmıyor muyuz?

Neye para yeter

Sabah erkenden kalktı İbrahim bey, bugün yapacağı çok önemli işleri vardı. Yıllarca Devlet Demir Yollarında çalışmış ve oradan emekli olalı pek de fazla olmamıştı. Bir kaç ay boyunca her sabah işe gidermiş gibi erken kalkıp, traş olup, giyinip evden çıkar, yollarda yürüyüp eve geri dönerdi. Yaşı pek ilerlememiş olmasına rağmen işe yaramadığını düşünmekteydi. Her sabah bu yürüyüşünü yapıp, eve geri döndüğünde, eşi kendisini kapıda karşılar, aynı tebessümle yemeğini hazırlar, sofraya beraber otururlardı. Her ay emekli maaşını alma günü geldiğinde sabah erken kalkar, dışarı çıkmak için her gün yaptığı gibi giyimindeki itinalı hazırlıkları yapar bankanın yolunu tutardı. Aylarca bu yaıamda bir değişiklik olmamıştı. Her ay bir kenara aylığından tasarruf ettiği küçük bir miktarı biriktirmeye başlamıştı.

Gençliğinde bu müesseseye girmek için çok uğraşmıştı. Devlet Demir Yolları personeline trenlerde seyahat etme kolaylığı verdiğinden, bu imtiyazdan faydalanmak için bu müesseseye memur olarak girmişti. O tarihlerde devletin fazla bir kurumu olmadığı için Devlet Demir Yolları kendisine çok cazip gelmişti. Fatma hanımla evliliğinden dokuz çocuğu olmuştu. Bunların sekizi kız, en sonuncusu erkek olduğundan, bundan sonra çocukları olmamıştı. Erkek çocuk sahibi olmak için mi bu kadar çocuğu dünyaya getirdiler bunu kimse bilmezdi. Fatma hanım genelde hiç konuşmaz, ev işlerinden ve mutfak görevinden arta kalan zaten pek vakti de olmazdı. Evde bütün ailenin görevi vardı, kızların hepsi okullarda okudu, meslek sahibi olmaya yakın evlenip yuvadan ayrılmışlardı. İbrahim bey evde hiç bir konuya karışmaz, bütün ev düzeni eşi tarafından yönetilirdi. Akşamları evde herkesin bir görevi bulunmakta idi. Bu görevlerden iki kişi muaftı, bunlardan biri baba İbrahim bey, diğeri ise en küçük erkek çocuk. Bir babanın maaşı ile o ev döner, her çocuğun giysisi bir süre sonra diğer çocuk tarafından kullanılır, evde azami ekonomiye dikkat edilirdi. Gereğinden fazla hiç bir zaman para harcamamışlardı. Zaten ailecek bir otobüse binseler, onbir bilet almak mecburiyetinde kalırlardı. Bu nedenle İbrahim Bey iş ve evden başka hiç bir yere gitmez, gitselerde tren güzergahlarından başka yerleri düşünmezlerdi.
Çocukların kimi öğretmen, kimi bankacı, kimi ise avukat olmuş meslek hayatlarına atılıp ve kısa zamanda evlenerek kendi yuvalarını kurmuşlar. Evdeki kalabalıklığı azaltmak için bir çok hayallerine sünger çekmişlerdi. Bütün kızlar bir birlerine yardımcı olmuştu. En fazla da en büyük kız yıpranmıştı. Ne de olsa anneye yaş olarak en yakın olduğundan kendisinden sonra gelen kız kardeşlerine az da olsa annelik yapmıştı. Kız çocuklarının aralarındaki yaş farkı o kadar azdı ki yan yana dizildiğinde nerdeyse bir kız spor takımı oluşturmaktaydılar. İbrahim Bey'in bu kalabalıktan çok mutlu olduğu her halinden belliydi. Evde iki erkeğe şefkat gösteren dokuz bayan vardı.
Son çocukta evden ayrıldıktan sonra bir müddet daha çalışıp emekliliğini istemişti.

O gün karar vermişti İbrahim Bey, emekli olduktan sonra biriktirdiği para ile eşini bir defa da olsun bir akşam yemeğine bir lokantaya götürecekti. Sabahleyin mutad kahvaltısını yaptı, giyinerek maaşını aldığı banka şubesine gitti. O gün emekli maaşını almaya gideceği gündü. Yüzünde mutlu bir tebessüm vardı . Ne de olsa devlete kırk yıl çalışmış, eşi her gün yemek yapmış, hiç dışarda yemek yeme fırsatları ve imkanları olmamıştı. İşte o gün bu gündü. Bankadan içeri girdi, gişe işlemleri makinasındaki düğmeye bastı bir sıra numarası aldı. Diğer emekliler gibi bir sandalye bulup oturdu. Sırasını beklemeye başladı. Sırası geldiğinde bankonun arkasındaki genç bayana banka defterini verdi. Yüzüne baktı, içinden “bir gün sende benim gibi emekli olacaksın” diye düşündü. Parasını aldı, bir kere daha saydı, ceketinin iç cebindeki cüzdanına yerleştirdi ve evinin yolunu tuttu. Eve geldiğinde kapıyı yine eşi açtı. Eşine daha evvel dışarda yemek yemeye gidecekleri konusunda bilgi vermişti. Hatta nereye götürmek istediğini de söylemişti. Senelerce işe giderken önünden geçtiği fakat hiç içine giremediği bir lokantaya götürecekti. Bu lokantanın içini hep merak ederdi. Ne kadar güzel bir tesadüf, mutlu evliliklerinin, sayısını unuttukları sene-i devriyesiydi. Akşam alaca karanlık çökmeye başlayınca İbrahim Bey giyindi, ayakkabılarını da giyip eşinin hazırlanmasını bekledi. Ne de olsa ilk defa böyle bir lokantaya gideceklerdi. İbrahim Bey'in eşi, koluna girdi, lokantanın yolunu tuttular. Her ikisinin de kalplerinde ayrı bir heyecan vardı. Lokantanın dış kapısından içeri girdiklerinde paltolarını vestiyere bıraktılar. Yemek salonunun kapısını açtıklarında gözlerine inanamadılar. Bu ne büyük bir sürprizdi, bütün çocukları, eşleri ve torunları ile birlikte ordaydılar. Heyecandan nerdeyde kalpleri duracaktı. Hepsi ile tek tek kucaklaştılar. Bu gecenin bütün detaylarını, ellinci evlilik yıl dönümü pastasına varıncaya kadar evlatları düşünmüş ve diğer herşeyi onlar hazırlamıştı, bir anne ve baba için erişilecek en güzel mutluluk diye düşündüler. Fatma hanımın yüzündeki gizemli mutluluk tebessümü görülmeye değerdi."
Metin Atamer

 
Toplam blog
: 222
: 1359
Kayıt tarihi
: 22.07.06
 
 

Matematik öğretmeniyim. Liselerde okutulan MEB Talim Terbiye Kurulundan onaylı matematik ders kit..