- Kategori
- Tarih
Pargalı-İbrahim Paşa

Pargalı-İbrahim Paşa
Pargalı İbrahim Paşa,
Makbul İbrahim Paşa,
Frenk İbrahim Paşa
Maktul İbrahim Paşa
(1493, Parga- 15 Mart1536, İstanbul)
I. Süleyman saltanatı döneminde 1523-1536yılları arasında sadrazamlık yapmış, önemli siyasal ve askeri olaylarda rol oynamış Osmanlıdevlet adamı.
“Dünyaya iki İbrahim geldi,
Biri putları yıktı, biri putları dikti”
Pargalı İbrahim Paşa’yı, Muhteşem Yüzyıl’dan önce ne kadar insan tanıyordu bilmiyorum ama bildiğim bu diziden sonra çokların onu merak edip araştırdığı. Onun bu kadar önemli olmasının onun yaptıklarının, tarihte çok büyük iz bırakmasının yanı sıra, onu canlandıran Okan Yalabık’ın da rolü çok büyük. Nerede ise Kanuni’yi merak eder haldeyiz, onun yaptıklarını ve yapacaklarını izlemeye başladığımızda…
Diziden hepimiz biliyoruz, öğrendik onun kim olduğunu nereden geldiğini, neler aptığını ama yinede bir kez daha hatırlatmak amacı içinde ben bugün onu yazmak istedim. Pargalı gerçekten araştırıldığında çok önemli bir devlet adamı…
Vikipedi onunla ilgili tanıtımını yaparak şöyle diyor:
Yunanistan'da kalan Parga yakınlarındaki bir köyde doğdu.
Değişik kaynaklarda doğumunda Rumya da İtalyan kökenli olduğu belirtilmektedir
Babası bir balıkçıydı.
6 yaşında korsanlar tarafından kaçırılarak Manisa'da dul bir kadına satıldı. Bu kadın İbrahim'in eğitimine önem vererek onu hem keman benzeri bir müzik aletini iyi çalabilecek şekilde hem de birçok alanda en iyi şekilde yetiştirdi.
Şehzade Süleyman Manisa'da sancakbeyi olarak görev yaptığı sırada karşılaştığı ve arkadaşlık kurduğu İbrahim'i maiyetine aldı.
İbrahim Paşa'nın anne ve babasını sadrazamlığı sırasında İstanbul'a getirttiği kayıtlara geçmiştir.
Onun özelliklerini sayalım isterseniz önce:
13 sene sadrazamlık yapıyor,
Farsça, Rumca, Sırpça ve İtalyanca biliyor.
Müzik alanında çocukluğundan itibaren yoğun bir eğitim görmüş,
Roma'ya direnen Anibal'ın ve Makedonya İmparatorluğu'nu yöneten Büyük İskender'in hikâyelerini okumaktan hoşlanıyor.
Sanata düşkün olan İbrahim Paşa aynı zamanda büyük bir edebiyat hamisiydi.
Avrupa'yı çok yakından takip ediyor ve bilgisini padişaha hissettirmekten de geri kalmıyordu.
Birçok araştırmacı ve tarihçi İbrahim Paşa'nın büyük bir diplomat olduğu kanaatindedirler.
Bakın bir yerde şöyle bir yazı okudum, sizlere aktarıyorum.
Venedik elçisi Pietro Bragadino'nun 1526 tarihli raporunda İbrahim Paşa'nın:
Zayıf ve ufak tefek yüzlü olduğunu,
Sultanın en yakın danışmanı konumunda bulunduğunu belirterek şunları kaydetmektedir:
Dünyadaki diğer büyük beylerin neler yaptığı, onların toprakları, ülkeleri konusunda oldukça meraklı;
Değerli ilginç eşyalar satın alıyor, bilgili biri, kitapları okuyor, ülkesinin kurallarını çok iyi biliyor.
Bu paşadan önceleri herkes çok nefret ediyormuş ama şimdi sultanın onu çok sevdiğini gördüklerinden herkes onunla arkadaş olmaya çalışıyor, sultanın annesi, karısı, diğer iki paşa da dâhil.
Hiçbiri, hiçbir konuda kendisine karşı gelmiyor.
Bu yüzden istediği her şeyi yapabiliyor.
Sultanına çok sadık…
Halkın önünde hediye almak hoşuna gidiyor, gizli hiçbir hediyeyi kabul etmiyor.
Devam ediyor.
Sultan Süleyman'ın maiyetinden idamına kadar geçirdiği yıllar boyunca onun yakın arkadaşı ve danışmanı oldu.
I. Süleymanpadişah olduktan sonra onunla birlikte İstanbul'a geldi ve Osmanlı Devleti'nde Sadrazamlık, Anadolu ve Rumeli Beylerbeylikleri ve Seraskerlik dâhil olmak üzere en üst düzeylerdeki görevlerde bulundu.
Süleyman'ın padişah olması ile birlikte ilk önce Hasodabaşılık görevine atanarak bu noktadan sonra kendi yetenekleri ve padişah ile aralarındaki sıradışı güven ilişkisi sayesinde hızla yükseldi.
İbrahim Paşanın yaptığı üstün başarılar da şöyle sıralanmış:
1521'de Belgrad'ın Fethinde görev aldı.
1522'de Rodosseferine katıldı.
Bu durumdan dolayı İbrahim 1523'te, sadrazamlığa getirildi.
Mısır'da asayişi sağlamakla görevlendirildi ve kendisine Mısır Beylerbeyi unvanı verildi.
Bu esnada Mısır'da pek çok ıslahat gerçekleştirdi.
Macaristanseferine katıldı ve Mohaç Savaşı'nın kazanılmasında önemli rol oynadı.
Daha sonra Anadolu'daki Alevi-Türkmen isyanlarını bastırmakla görevlendirildi.
Anadolu'da aldığı tedbirlerle isyanları sona erdirdi.
1. Viyana Kuşatması ile sonuçlanan 2. Macaristan seferine katıldı.
Avusturya imparatorunu Osmanlı sadrazamına eşit sayan 1533 tarihli İstanbul Antlaşması'nın müzakerelerini bizzat yürüttü.
Safevi Devleti'ne karşı düzenlenen Irakeyn Seferi'ne öncü birlik olarak katıldı.
Tebriz'i aldıktan sonra padişahın kuvvetleri ile birleşti ve Bağdat'ın fethinde görev aldı.
Muhteşem Yüzyıl’ı izleyenler ya da tarihi iyi bilenler bu yazdıklarımızı biliyorlardır zaten. Bunlar Pargalı İbrahim Paşa adı altında yaptığınız araştırmalarda hep önünüze çıkan yazılar…
Yukarıda yazılanlar bitmedi daha devamı var.
Onları da aktarıyorum.
İbrahim Paşa'nın dönemindeki gücünü ortaya koyacak en önemli veri;
Sultan Süleymantarafından Seraskerlik makamına getirildiğinde İmparatorluğun o güne dek dört tuğla simgelenen gücünün yedi tuğa çıkarılması ve İbrahim Paşa'nın da altı tuğ taşımaya yetkili kılınmış olmasıdır…
Padişahtan tek eksiği hilafet tuğudur.
Tarihi gerçekliği tartışmaya açık olsa da Sultan Süleyman'ın kardeşi Hatice Sultan'la evlenmesi de iktidarında ilerleme kaydetmesinde büyük rol oynamıştır.
Osmanlı İmparatorluğu'nun o dönemde bilinen dünyayı şekillendiren üstün dış politikasının kontrolü tamamen İbrahim Paşa'nın elindedir.
Ayrıca İbrahim Paşa, İstanbul Antlaşması'yla birlikte Osmanlı sadrazamı olarak Avusturya imparatoruna denk konuma getirilmiştir.
Venedik diplomatlarının İbrahim Paşa'ya Muhteşem Süleyman'a atıfla "Muhteşem İbrahim" dedikleri kayda geçmiştir.
Fransa ile yürütülen işbirliğinde önemli rolü vardır.
Dizide de üzerinde çok durulan heykellerin hikâyesi de şöyle aktarılmış.
Pargalı İbrahim Paşa'nın en çok konuşulan faaliyetlerinden biride Mohaç Meydan Muharebesi sonrasında Budin'den İstanbul'a getirerek sarayına diktirdiği mitolojik heykellerdir.
Üç güzeller olarak anılan bu heykeller her ne kadar ilgi uyandırsa da bazı çevreler tarafından put olarak görülmüş ve hoş karşılanmamıştır.
Öyle ki heykellerin dikilmesinden birkaç yıl sonra dönemin meşhur şairlerinden Figani'nin yazdığı iki mısralık şiir çok konuşulmuştur.
Şiirde sadrazam put dikmekle suçlanmaktadır.
“Dünyaya iki İbrahim geldi,
Biri putları yıktı, biri putları dikti”
İbrahim Paşa bu duruma oldukça öfkelenmiş ve şairin cezalandırılmasını emretmiştir. Figani 1532 yılında idam edilmiştir.
Büyük yükselişler insanı hırslandırıyor demekki.
Belirli bir yere gelinildiğinde nereden gelinildiği, aslının ne olduğu da unutuluyor, ne yazıkki. Bu her zaman olması olası değil midir?
Pargalı da, kendinin vazgeçilmezliğine, büyüklüğüne o kadar inanıyor ve bu saltanat rüzgârına o kadar çok kendini kaptırıyoryor ki, hatalar yapmaya başlıyor. En büyük hatalarından birini tarihçiler şöyle yaptığını söylüyorlar.
İbrahim Paşa'nın idamında birkaç faktör etkili oldu. En önemlisi İbrahim Paşa'nın iktidarda ulaştığı güç ve bu gücün yarattığı kişisel hırs ve iktidar sarhoşluğudur. İbrahim Paşa'nın Kral Ferdinant'ın elçilerine söylediği aktarılan şu sözler onun bu hırsını ortaya koyar:
"Bu büyük devleti idare eden benim; her ne yaparsam yapılmış olarak kalır; zira bütün kudret benim elimdedir. Memuriyetleri ben veririm, eyaletleri ben tevzi ederim, verdiğim verilmiş ve reddettiğim reddedilmiştir. Büyük padişah bir şey ihsan etmek istediği veya ettiği zaman bile eğer ben onun kararını tasdik etmeyecek olursam gayr-ı vaki gibi kılınır. Çünkü her şey; harb, sulh, servet ve kuvvet benim elimdedir."
İbrahim Paşa'nın Serasker Sultan ünvanını kullanmakta ısrar edişi de bir tür meydan okuma olarak alınmış olabilir.
Bir çok tarihçiler Pargalı İbrahim Paşanın son zamanlarında bir hayli yanlışlar yaptığını yazıyorlar.
Paşa özellikle Irakeyn Seferi sırasında padişahtan kendisini soğutmaya başlamıştır.
Defterdar İskender Çelebi'yi idam ettirmesinin padişahı ondan soğutan nedenlerden birisi olduğu düşünülür.
Ayrıca İbrahim Paşa ile ilgili kendisine hediye olarak gönderilen Kur'anları kabul etmediği, Hristiyanlık inancını taşıdığı, eşiyle ilgilenmediği, bazı cinayetleri sakladığı ve Doğu seferleri sırasında boş yere harcamalar yaptığı söylentileri yayılmıştı.
Bu konudaki başka yazıları da aktarıyorum.
Pek çok tarihçi, yabancı elçilerin İbrahim Paşa’yla görüşmelerine ilişkin hazırladıkları raporlarından yola çıkarak onun iktidar hırsıyla pek çok kararı kendi başına buyruk verdiği savında bulunmaktadır.
Bu nedenle, 1536 yılında gücünden kaygılanan Kanuni Sultan Süleyman'ın emri ile öldürüldüğü iddia edilmektedir.
Ayrıca Makbul İbrahim Paşa'nın Hürrem Sultan'ın oğlu olmayan Şehzade Mustafa'yı desteklemesinden dolayı ölümünde Hürrem Sultan'ın da büyük bir rol oynadığı rivayet edilir.
Ölümünün gerçekleşmesi:
İbrahim Paşa, Fransızlara verilecek olan kapitülasyonlarla ilgili çalışmalarını yürütürken, 14–15 Mart gecesi iftar için saraya davet edildi.
İftardan sonra dört dilsiz cellât tarafından boğuldu.
Daha önce Makbul olarak anılırken, ölümünden sonra Maktul olarak anıldı. İbrahim Paşa'nın ölümüyle Fransızlara verilecek olan kapitülasyon antlaşması taslak halinde kaldı ve yürürlüğe girmedi.
Bazı tarihçilerden onun sonuyla ilgili şöyle diyorlar.
Osmanlı Devletinin târihi içinde hiçbir sadrâzamın erişemeyeceği derecede şan ve şerefe erişen, kâbiliyeti ve iktidârı ile devletin umûmî vaziyetine tesir etmiştir.
Pargalı, frenk, damat, makbul ve maktul lakaplarıyla anılan İbrahim Paşa, Irakeyn Seferi sırasında yaptığı bazı uygulamalar sebebiyle Padişahın güvenini kaybetti.
Bazı tarihçilere göre Kanuni'nin eşi Hürrem Sultan ve defterdar İskender Çelebi'nin kötülemelerinin de bunda etkisi oldu.
Bir başka faktör Kanuni'nin eşi Hürrem Sultan ile aralarındaki çekişmedir. Özellikle İbrahim Paşa'nın taht için Kanuni'nin ilk eşinden olan en büyük oğlu Mustafa'yı (Kanuni tarafından 1553'te boğdurularak idam ettirilmiştir.(alıntı)
İbrahim Paşa'nın sarayı bugün Türk-İslam Eserleri Müzesi olarak kullanılmaktadır. Bu saray padişah sarayları dışında günümüze ulaşabilen tek özel saraydır.
İstanbul Mekke Selanik, Hezergrad (Razgrad) İbrahim Paşa Camii ve Kavala'da Cami Mescid Mektep Medrese Zaviye Hamam ve Çeşme gibi eserler inşa ettirmiş ve bunlara vakıflar tahsis ettirmiştir.
Pargalı İbrahim Paşanın hayat hikâyesini bir çok yerden alıntı yaparak aktardım sizlere. Dedim ya onu artık hepimiz biliyoruz. Bilmediğimiz belki bir iki şeyi de böylelikle öğrenmiş olduk.
Hangi mevkide, ya da nerede olur isek olalım. Hiç kimse vazgeçilmez değildir.
Hiç ummadığınız bir zamanda, hiç ummadığınız kişilerin gazabına uğrayabilirsiniz. Bunun için benim her zaman söylediğim bir şey vardır. İnsanların kendilerini bilmeleri gerekir. Tevazzu mutlak olması gerekendir. Alçak gönüllük bir meziyet değildir, olması gerekendir. Ben böyleyim benden büyüğü yok, ben yaparım, ben ederim diyenler maalesef bir gün hiç ummadıkları sırada büyük bir yenilgiye uğruyorlar. Allah hepimizi böbürlenme ve hırs hastalıklarından uzak tutsun.
Ne yazık değil mi?
Şöyle düşündüğümde aklıma neler geliyor neler.
Bir balıkçının oğlu iken, yine de cihan padişahının sağ kolu olmuşsun, çok önemli yerlere gelmişsin, onun kız kardeşi ile evlenmişsin. Vazgeçilmezi olmuşsun. Burada bir yanılgı sen vazgeçilmez olduğunu düşünmüşsün!
Tarih hep söylediğim gibi yol gösterenimizdir.
Nazan Şara Şatana
http:// http://www.facebook.com/#!/profile.php?id=100002892442552
https://twitter.com/#!/nazansarasatana