Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ocak '13

 
Kategori
Siyaset
 

Paris ile müzakere

Paris ile müzakere
 

PARİS'TE SON TANGO


AKP iktidarına kadar dış politika stratejimiz belli ilkelere dayalı bir politikaydı. Aslında son bir-iki yıla gelene kadar bu stratejiye AKP’nin de uyduğunu görüyorduk. Peki, ne değişti? Ülke içinde muktedir olmuş bir iktidar varken üstelik. Başbakanı veya politikalarını eleştirebilecek, bırakın eleştirmeyi yanlış olduğunu ima edebilecek bir bakan, müsteşar, milletvekili, danışman, uzman veya memur olabileceğini düşünebiliyor musunuz? İşte bu vazgeçilmez ve ulu! kişilik olmanın verdiği haz, insanı kör ve sağır edebiliyormuş demek ki.  Ahmet Davutoğlu’nun Dışişleri bakanlığına gelmesi, askerin ve MGK’nun etkisiz eleman haline getirilmesi, bazı dış politika değişikliklerinin (aslında ucuz numaralar desek daha doğru olur) başımıza nasıl dertler açabileceğini yaşayarak görüyoruz maalesef.

Fransa’nın başkenti Paris’te işlenen üçlü cinayet, bazı gerçekleri yüzümüze bir kere daha çarptı. Ülke olarak yıllardır, ‘başkasının teröristi iyidir’ veya ‘onlar özgürlük savaşçıları, halkı için dağa çıkmış gerilla’ zihniyetini lanetledik ve bu zihniyetle mücadele ettik. Bu olay bir kez daha gösterdi ki, bizim terörist dediğimiz (aslında kâğıt üstünde Avrupa’nın da terörist dediği), haklarında kırmızı bültenle arama emri çıkarttığımız kişiler Avrupa’da çok rahat geziyorlar. Geçmişte de böyleydi, maalesef şimdi de böyle. Sen komşularının kırmızı bültenle aradığı (haksız olsa bile) kişiyi devlet töreni ile karşılarsan, nasıl diyeceğiz ki, ‘bunları niye iade etmiyorsunuz?

Fransa Cumhurbaşkanı, cinayetler sonrası öldürülenlerden biriyle (muhtemelen Sakine Cansız) sık sık görüştüğünü ağzından kaçırdı. Başbakan Erdoğan da, çok haklı olarak kızdı. Açıkçası ben de kızdım. Benim için sürpriz bir gelişme oldu, ama Başbakanımızın hayret etmesine şaşırdım. Haberi yok muydu acaba? MİT’in görev tanımı teröristle sadece müzakere etmeye indirgendi de, bizim mi haberimiz yok. Neyse bunları bir tarafa bırakalım. Yine de daha üç gün önce o ölen kadınlardan çok daha suçlu, eli kanlı ve mahkemenin ölüm cezası verdiği terörist başı ile görüşen kimdi? Fransa Cumhurbaşkanı da, ‘Ben görüşmedim, cumhurbaşkanlığı genel sekreteri görüşüyordu’  derse, ne yapacağız?

Komşu ülkenin meşru (sevsen de, sevmesen de) devlet başkanına ‘Defol git’ dersen, o ülkenin sana göre muhalif onlara göre isyancı teröristlerine kucak açarsan, Fransa’ya veya Avrupa’ya nasıl hesap soracağız? Aynı şey mi diyeceksiniz, haklısınız bana göre de, aynı şey değil ama gel de dışarıya anlat. Geçenlerde muhaliflerin sürgünde kurdukları hükümetin, 100 ülke tarafından tanındığını, artık Suriye’nin meşru hükümetinin sürgündekiler olduğunu söyledi Başbakanımız. Bunlar çok tehlikeli oyunlar. Bir gün bizim ülkemizin herhangi bir yeri için birileri sürgünde hükümet kurmaya kalksa, 100 ülke de onları tanısa. Olmaz olmaz demeyin, sözde Ermeni meselesini bize rağmen dünyada tanımayan ülke kalmadı neredeyse.

Rusya ve çokça İran’ın son günlerde bize aba altından sopa gösterip ikaz etmesine alıştık da, Lübnan Hizbullah lideri Nasrallah’ın bizi ikaz etme cesareti bulması veya bu imkânı ona vermiş olmamız beni üzdü açıkçası.  Nasrallah efendi aynen şöyle dedi: ‘… Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan Suriye’deki muhaliflere para ve silah yardımı yapıyor. Bölge ülkelerinin küçük ve etnik ülkeciklere bölünmesine karşıyız. Bu ülkeler yanlış yapıyor…’ Dışişleri Bakanımız Sayın Davutoğlu, bu kadar yoğun mesaisi arasında kendisine okkalı bir yanıt vermeye fırsat bulamadı herhalde. Nasrallah efendinin geçmişine baksak, en fazla üç kuşak önceki dedesi mutlaka Osmanlı ekmeği yemiştir, ama şimdi bize dış politika öğretmeye kalkıyor. İşin daha acı olan tarafı da adamın haklı olması.

                                            *      *      *

Kıbrıs Rum Kesimi’nin Akdeniz’de İsrail ile birlikte petrol araması karşısında önce esip gürleyen, sonra sesi çıkmayan güçlü! Türkiye’yi gören Yunanistan ne mi yapıyor? Ege ve Akdeniz’de petrol arayabilmek için tek taraflı kıt’a sahanlığını 12 mile çıkardığını ilan etmeye hazırlanıyor. Yunan Başbakan, Türkiye’nin tepkisinin hatırlatılması üzerine; ‘Ne zaman ve kimden tehdit gelirse, bertaraf etmeye hazırız’ demiş. Görünen o ki, ülkesinin batmasını kamufle edebilmek, içerdeki tepkileri ve dikkati başka yöne çekebilmek için yeniden ‘kıt’a sahanlığı’ pilavı ısıtılacak.

                                            *      *      *

Sonuç olarak, örgüt içi hesaplaşma mıdır, başka istihbarat örgütlerinin işi midir, yoksa adi bir cinayet midir, bizim bilmemiz pek mümkün değil. Fransız polisinin açıklamalarına mecbur inanacağız. Kendileri bu konuda çok maharetlilerdir. Unutanlarımız için hatırlatayım:

- 1975'te Paris Büyükelçimiz İsmail Erez'le şoförü Talip Yener öldürüldü. Sorumluları hala yakalanamadı.

- 1979'da Turizm Müşavirimiz Yılmaz Çolpan katledildi. Sorumluları hala yakalanamadı.

- 1981'de Çalışma Ataşemiz Reşat Moralı'yla Din görevlimiz Tecelli Arı öldürüldü. Sorumluları hala yakalanamadı.

- Gene 1981'de Başkonsolosluğumuzu basan 4 Asala teröristi Başkonsolos Kaya İnal'ı yaraladıktan ve güvenlik görevlimiz Cemal Özen'i öldürdükten sonra teslim oldular. Fransız mahkemesi bunları sadece 7,5 yıl hapse mahkûm etti.

Bu cinayetler bir kere daha gösterdi ki, terörü bitirmek için kukla İmralı yanlış adres. Teröristin elindeki silahın, döşediği mayının, sıktığı merminin, ayağındaki botun, kullandığı telsizin, sırtını dayadığı kaçakçılığın kaynağını kurutamazsan ne kadar müzakere etsen boşuna, verdiklerinle kalırsın. Türkiye bu terör belasından kurtulmak istiyorsa acilen Washington’la, Paris’le, Moskova’yla, Roma’yla, Londra’yla ve Berlin’le müzakerelere başlamalı ve bunda kararlı olmalıdır.

 
Toplam blog
: 159
: 1303
Kayıt tarihi
: 19.06.12
 
 

1963 yılında Balıkesir'in şirin ilçesi Erdek'te doğdum. Yüksek lisans eğitimimi Dokuz Eylül Ünive..