Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Aralık '21

 
Kategori
Öykü
 

Pazarcı

Belki birçok kimsenin daha afyonu patlamadan hem ezeli hem de ebedi yaşam mücadelesi için kendini sokaklara saldığı ve tan yerinin henüz yeni ağarmaya yüz tutmaya başladığı sabahın erken saatlerinde, semtin bilmem hangi günden kalma dağınık ve metruk pazar yerine; daha uykudan arınamamış çapaklı gözleri, taramaya fırsatını bile bulamadığı şekilsiz ve dağınık saçları ve yorgun bedeniyle hiç sektirmeden gelir her pazar günü. Belediyenin ona tahsis ettiği pazarın ücra köşesini, hem o gündeki kısmeti olan nimetlere hem de kendi gibi hayat gailesi içinde olan, toplumun her meşrebinden müşterilere hazırlamaktır ilk görevi. O gün demir attığı semt pazarının ana dağıtıcısı bölge halinden kasalar dolusu artık hangi kısmet düştüyse, ne varsa dizer hepsini, belediyeden ona tahsisli pazar yerinin en kuytu köşesine.

Toplumun ortalama gelir durumunu anlatmaya, ne günlük ulusal gazetelerin sayfalar dolusu ekonomi makaleleri ne de haber kanallarının saatler süren yayınları kâfi sadece. Belki bunlar bile birer özetten ibaret. Şehrin semt pazarları, her ne kadar bir bölgeyi kapsıyor olsalar da, neredeyse koca bir ülkenin canlı, görsel ekonomi bülteni gibidir. Hele de şu son zamanlarda.

Yaşadığın ülkenin tohumundan yetişme ve toprağından çıkma meyveyi, sebzeyi; harcadığın para biriminin alım gücünü düşüren dış etkenler yüzünden, neredeyse seni zorlayan bedeller ödeyerek alabiliyor ve yiyebiliyorsun. Yine de kızamayasın geliyor, semt pazarının kendi yaşam gailesi içindeki yıllanmış emektarına. Sende geçim derdinin ederi bir alışverişinin sonunda 100'lü rakamlarla ölçülürken, yüksek fiyat etiketlerine inat, yine de tezgâhındaki ürünü sana en iyi haliyle sunmaya çalışan yıllanmış pazar emekçisinden neredeyse bir ömür gidiyor. Hani, boş bir anına denk getirip de, soracak olsan; "Emekli maaşıyla geçinmek zor, evlat bu şehirde. Bu yaştan sonra da ne iş görebilirim ki? Pazar satışından gündelik kazancımla da ancak geçinebiliyoruz; hasta bir oğlum, karım ve ben.", diye başlayacak neredeyse kendi hikâyesine. 

Akşamın hayli geç saatleri. Hatırı sayılır bir miktarda meyve ve sebze tezgâhta kalmış, neredeyse başka yerlere götürülüp, satılamayacak kadar bozulmuş, çürümüştü. Yine de gözlerinin içi gülüyordu yaşlı pazarcının. Umut doluydu. "Bugün de elimize bir şeyler geçti çok şükür. Yarın rızkımızı nerede kazanabileceğiz bakalım? Allah kerim.", der ve yıllanmış, yorgun bedeniyle gece karanlığının derinliğinde kaybolup, gider fakirhanesine.

 
Toplam blog
: 266
: 1321
Kayıt tarihi
: 22.06.06
 
 

1982 yılında İstanbul'da doğdum. Açık Öğretim Fakültesi İşletme Lisans eğitimimi 2005 yılında tam..