Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Aralık '12

 
Kategori
Edebiyat
 

Posta kutusunda hüzün

Posta kutusunda hüzün
 

Geçen gün bir fırsatını bulup, belki de tarihin son mektupları olarak bir hazine saklar gibi sakladığım, lise yıllarından kalma, bana gelen mektupları okudum. Öylesine duygu dolu, öylesine içten ve saf hislerle bezeli, öylesine insan ruhundan bir parça ki her el yazısının altında farklı bir dünya, her kelimenin ardında bambaşka bir içtenlik ve samimiyet var. Gönülde ve akılda ne varsa kalemden kâğıda düşmüş. Kimi zaman gerçek bir özlem, kimi zaman çocuksu düşler, kimi zaman geleceğe uzanan öngörüler, düş kırıklıkları, neşe, biraz dedikodu ve fazlaca dostluk yüklü satırlar. İnsanın iki satırı okumaya üşendiği zamanımızda,  üşenmeden yazılmış uzun uzun mektuplar, anlatma ve anlaşılma isteğinin, özenle seçilen kelimelerin gücünün ve gerçek dostluğun nasıl bir şey olduğunu,  kokusu, dokusu ve el değmiş her satırıyla, özenle anlatıyor. Elektronik iletişimin hızlanmaya başladığı zamanların son mürekkep direnişçileri gibi yenilmiş ama onurlu mektuplar. Postacıların yığınla fatura taşıdığı posta kutularına içten yazılmış bir mektup bırakılmayalı, ne postacı özlemle beklenir oldu ne de postacı şarkısını hep bir ağızdan söyleyen çocuklar kaldı. Ne çok anı varmış meğer hafızamdan silinen, ne çok arkadaş. Çok değil bundan sadece on sene öncesine kadar kâğıda düşen hislerimiz vardı, kalem tutan ellerimizi mürekkeple aklardık, bu nedenle sevemedik belki de silah ve para tutan elleri…

Tarihe geçmiş mektuplar vardır, kimi zindandan sevgiliye yazılmış, kimi babadan oğula, hayalden sevgiliye ya da geçmişten geleceğe… Kafka Milena’ya yazdığı mektuplarla bilinir, Nazım Hikmet zindandan, Piraye’sine yazdığı mektuplarda, hasretini ateşten satırlara dökmüştür. Arif Nihat Asya, sevdiği öğretmen Servet’e yazdığı mektuplarla, sevmenin derinliğini ve lezzetini, kurduğu cümlelerin güzelliğiyle günümüze taşımıştır. Bunlar gibi tarihe mektup kâğıtlarından hediye kalmış daha nice edebi mektup örnekleri vardır. Gerçek şu ki iletişimin her an her yerde mümkün olabilmesi, özlemek kavramını bitirdiğinden, edebi anlamda mektuplar yazılamayacak artık. Özlem duygusunu kıyısından, köşesinden yakalayabilen de teknolojiyi kullanacak, 160 harfe sığdırılan mesajlardan oluşan aşk sözleri ve 140 karakterlik twitter mesajları, söz kalabalığı olarak içimizdeki incelikleri yavaş yavaş yok ederek, kelimelerin büyüsünü unutturacak bize. Dil yavanlaşmış derinliğini kaybetmişse, ilişkilerde yavanlaşır ve sığlaşır. Herşeyin gerçek tadını kaybettiği zamanlarda, konuştuğumuz dil de nasibini alır, meramımızı anlatacak sözcüklerin içi bıçakla oyulmuş gibi bomboş kalır.

Mekanikleşen yaşamın kurulu makinesi gibi yaşamadığımızı hangi hislerle açıklarsınız? Geçtiğiniz hangi yollarda inciler buldunuz ya da gül döktünüz yapay kokuların üstüne? Kaç kez anlatmayı denediniz kelemin rehberliğinde duygularınızı? Korkuyorsunuz kendinize açılmaktan ve gerçekten hiç cesaretiniz yok, kendinizi olduğu gibi ele vermekten… Ne çok saklanacak şeyiniz var oysa ne çok sır saklı derininizde. Birini açığa vursanız kırılacak puslu ayna ve göreceksiniz ki en güzel siz değilsiniz.

Dünya hala yerinde duruyorsa, saf iyiliğin ve güzel insanların bulunduğuna işarettir. İnanıyorum ki büyük yozlaşmanın ardından, farklı bir enerji boyutuna geçerek ruhumuzu ve evreni keşfedeceğimiz yepyeni, umutlu bir bilinç düzeyine erişeceğiz.

FATMA KOŞUBAŞI 

 
Toplam blog
: 70
: 863
Kayıt tarihi
: 18.01.08
 
 

Eğitimci, yazar... Denizin Üvey Kızı ve Hayalbaz şiir kitaplarının şairi... Bilgisayar öğretm..