Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Aralık '09

 
Kategori
Kitap
 

Postmodern ajanda: Metis Ajandaları

Postmodern ajanda: Metis Ajandaları
 

Ajanda 2010 İllallah!


Yeni yıla birkaç gün kala, sevdiklerinize ne hediye alacağınızı bulamadıysanız, işte size yıllarca saklanacak, her yıl yanına bir yenisini ekleyeceğiniz muhteşem bir hediye; Geleneksel Metis Ajandası.

Geleneksel diyorum çünkü ilk olarak 2005’te yayımlanmış sonraki her yıl bir önceki yıldan daha çok ilgi görmüş ve müdavimlerini kendi kendine oluşturmuş bir ajanda bu.

Ey kitapseverler, bu sefer bilmeceye siz cevap veriniz;

Metis ajandaları ne ola ki?

a) Ajanda b) Kitap c) Defter d) Küçücük fıçıcık içi dolu turşucuk e) Hepsi

Eğer 2005’ten bu yana Metis ajandalarından birini aldıysanız sorunun cevabını bilirsiniz, Cevap: e) Hepsi.

Eğer henüz tanışmadıysanız, yeni yılda kendinize alacağınız hediye olsun Metis Ajanda. Yoksa siz kendinize hediye almaz mısınız? Büyük hata! Bundan sonraki yıllar kitaplığınızda yan yana koyacağınız ajandanızı, kendiniz için hediye paketi yaptırtmayı unutmayınız!

Hediye paketini açıp, ajandamızı incelemeye başlayalım;

a) Ajanda; Klasik bir ajandadan bekleyeceğiniz özelliklerin tamamını taşımakta; yeni yılın ve sonraki yılın takvimi, yıllık plan, önemli telefonlar, hastaneler, telefon kodları, büyükelçilikler, konsolosluklar, saat farklılıkları, telefon rehberi.

b) Kitap; Her sayfada o yılın teması ile ilgili önemli olaylar, bilgiler içermekte. Hatta tarih aralarında zevkle okuyacağınız birkaç sayfalık öykü veya kitaplardan alıntılar eklenmekte. Ayın evrelerini merak ediyorsanız, gökyüzünden önce elinizdeki “kitap”ta görebileceksiniz. Ancak eski maarif takviminde görüp görebileceğiniz, günlerin anlamını gösteren değişik tanımlamalar okuyacaksınız; “zemheri fırtınası, birinci cemre havaya, ikinci cemre suya,..., kocakarı soğukları, bağbozumu zamanı, ...” Bilgiler, hatırlatmalar, tarihten olaylar…

c) Defter; Saman kâğıda basılmış bu “defter”de sizin de tarihe not düşmeniz için boş bırakılmış yerler var. Defter dediysek, uzun uzun yazacağınız kadar boş yer yok, sakın kandırmayayım sizi. Ama tarihler arasındaki boşluklara sığmaya çalışacaksınız siz de; az laf çok iş. Soluksuz uzun yazmak isteyenler için de, “defter”in sonunda yirmi sekiz sayfalık “Notlar” bölümü bırakılmış(2010'da).

d) Küçücük fıçıcık içi dolu turşucuk; Saman kâğıda basılmış, şaşalı kuşe kapaktan kaçınılmış, hafifliğiyle çantamızda taşımaya erinmeyeceğimiz;

önemli günleri hatırlatacak bir ajanda,

kısa öyküleri birkaç kez okumaktan sıkılmayacağımız bir kitap,

not yazmak için her an elimizin altında taşıyacağımız bir defter,

yani işin özü; küçücük fıçıcık içi dolu turşucuk özelliğiyle nur topu gibi mütevazı bir Metis Ajandamız var artık.

Bu öyle bir ajandaki küçük olduğuna bakmayın. Pek çok kişi çalışıyor bu ajandayı çıkartabilmek için. Pek çok kişi, pek çok kitap, deneme, makale, doküman okuyup, derliyor. Her yıl değişmekle birlikte, 2005'ten bu yana değişmeyen ortak isimler; Müge Gürsoy Sökmen ve Emine Bora.

Müge Gürsoy Sökmen’le yapılan bir söyleşide "Metis'in Ajanda Süsü Verilmiş Kitapları" olarak tanımlanmış ajandaları. Metis ajandaları ile ilgili daha detaylı bilgi almanız için keyifli söyleşiyi okumanızı tavsiye ederim;

http://www.metiskitap.com/Scripts/Catalog/Interview/Interview.asp?ID=11990

Metis Ajandası misyonerliğimin burada sonuna gelirken, sahneyi 2005’ten 2010 kadar olan ajandalara bırakıyorum. Kendi önsözleriyle, kendilerini anlatsınlar alıcılarına.

Ajanda 2005 Metis Edebiyat : 2005 ajandasının bu seneki teması: Metis Edebiyat. Ajandayı Müge Gürsoy Sökmen hazırladı. Özellikle edebiyat okurlarının ilgisini çekeceğini düşündüğümüz ajanda, resmi, gayri resmi birçok kaynak taranarak hazırlandı. Sadece Metis Edebiyat dizisinde mevcut kitapların yazarlarının doğum tarihlerine yer verildi, ancak çağlar ve ülkeler arası geniş bir isim yelpazesinin edebiyat içi veya dışı serüvenini sezdirecek kimi bilgiler de aktarıldı. Bu tür bilgilerin hep eksik kalacağı düşüncesiyle kapsayıcı olmak değil edebiyattan alınmış büyük hazzın küçük bir bölümünü aktarmak, biraz da dünya ahvali üzerine ipuçları vermek amaçlandı. Ajanda da sırasıyla Bilge Karasu, Engin Geçtan, Henry Bauchau, Gertrude Stein, George Perec, Léo Malet, Marguerite Duras, Murathan Mungan, José Ortega y Gasset, Nurdan Gürbilek, Marguerite Yourcenar, Salman Rushdie, Oruç Aruoba, Walter Benjamin, Charles Bukowski, Julio Cortázar, Kate Millett, Bejan Matur, Ursula K. Le Guin, Elif Şafak, John Berger, Roland Barthes ve Jean Genet’den okuma parçaları da yer alıyor. (http://www.metiskitap.com/Scripts/Catalog/Book.asp?ID=1873 )

Ajanda 2006 Doğa için Sorumluluk: Metis'in 2006 ajandasını "Doğa için Sorumluluk" temasına ayırdık. Ajandayı Levent Şensever, Emine Bora ve Semih Sökmen hazırladı. Doğa üzerindeki insan kaynaklı tahribata ve çevre sorunlarına dikkat çeken kişiler, aktivist ve kampanyacılar genellikle "felaketçi" olarak görülürler. Çevreciliği böyle damgalamak, kayıtsızlığı teşvik etmek, içinde yaşadığımız sistemin savunma tepkisi. Bu temaya yer verirken kuşkusuz içinizi karartmak değil niyetimiz. Çevre için mücadelenin önemli etaplarını belirtmek ve günümüzdeki durumun genel bir manzarasını çizmek istedik. Bugün dünya hâlâ yerindeyse, bunu sorumluluk ahlakına sahip insanlara borçlu olduğumuza inanıyoruz. (http://www.metiskitap.com/Scripts/Catalog/Book.asp?ID=1919)

Ajanda 2007 Cadılar: İlk defa 2004 yılında yılbaşı armağanı olarak hazırlamıştık Metis Ajandası’nı. Metis okurlarının beğeni ve ilgilerinin sonucu artık gelenekselleşen Metis Ajandası kitapçılarda yerini aldı. Ajanda’nın bu yılki teması Cadılar. Yataklarımızın altında vatan hainlerinin saklandığı, çekmecelerimizden bölücülerin fırladığı bu dönemde, siz sevgili okurlarımızın çeşit çeşit öcülere hazırlıksız yakalanmaması için tarihin en uzun soluklu sürek avlarından birini konu aldık ajandamızda. Zındık, münafık, muhalif, haddini bilmez, halk düşmanı cadılar kimlerdi, nelere maruz kaldılar, günümüze kadar hangi efsanelerle sürdüler, bugün bize normal gelen nice görüşün oluşmasında, nice sistemin kurulmasında bu cadı avlarının nasıl bir etkisi oldu?Daha çok hurafeye değil daha çok eleştirel akla ihtiyacımız olan bugünlerde, yeni sürek avları için çağrılar çıkartılıyor. Haçlı Ruhu canlandırılmaya çalışıldıkça aklın yerini giderek duygusal bir tepkicilik alıyor, müslüman mahallelerinde de cadı avları, linç kışkırtmaları başlıyor. Oysa bizim atalarımız değil şunu diyen Engizisyoncular: Şeytan, okuyabildiğimizden daha hızlı yazıyor! Hıza devam! (http://www.metiskitap.com/Scripts/Catalog/Book.asp?ID=1964 )

Ajanda 2008 Yaratıcı Direniş: Metis okurlarının beğeni ve ilgilerinin sonucu artık gelenekselleşen Metis Ajandası kitapçılarda yerini aldı. Ajanda’nın bu yılki teması “Yaratıcı Direniş”. Kendilerini gerçekçi olarak adlandıranların, reel politikacıların, strateji uzmanlarının, siyaseti halka bırakılmayacak kadar önemli addedenlerin dünyamızı ne hale soktuklarına bakınca, imkânsızı istemenin aciliyetini daha fazla anlıyoruz. Yirmi birinci yüzyıl karanlık yüzünü şimdiden belli etti. Şirket küreselleşmesi yandaşları dünyayı doludizgin tahrip ederken, topyekûn mahvımızı da hazırlıyorlar. İnsanlığın en güzel erdemlerini içlerinde barındıranların sesleri ise, açık/örtük ideolojik baskılarla, şirket çıkarlarının borazanı medyanın çarpıtmalarıyla, savaş tacirlerinin kışkırtmalarıyla iyice duyulmaz kılınıyor, siyaset yapma imkânları tümüyle yok edilmeye çalışılıyor. Bu nedenle bu yılki ajandamızı "zalimlere karşı, hayal gücü elele" diyenlere, kıstırılmışlık duygusundan yaratıcılık, çaresizlikten ümit üretenlere ayırdık. Çünkü bizce, Raymond Williams'ın dediği gibi, "Gerçek radikallik, umutsuzluğu ikna edici bir şekilde açıklamakla değil, umudu mümkün kılmakla olur." Umudu mümkün kılanlara selam! (http://www.metiskitap.com/Scripts/Catalog/Book.asp?ID=2021)

Misyonerin 2008 ajandası ile ilgili dip notu :) :

“Marşı duyunca neşeyle saflara koşandan nefret ederim. Bir omurilik yetecekken, yanlışlıkla büyük bir beyin verilmiştir ona. İnsanlık bu utançtan derhal kurtulmalıdır. Emre tâbi kahramanlıktan nasıl şiddetle nefret ediyorum; savaş ne kadar alçak ve soysuz bir şey; bu kadar düşük bir edime katlanmaktansa paramparça edilmeyi yeğlerim. Bence savaş kisvesi altında öldürmenin, cinayetten farkı yoktur” (Albert Einstein).

“Yalan evrenselleştiği zaman, hakikati söylemek devrimci bir eylemdir.” (George Orwell)

“Fark yaratmayacak kadar küçük olduğunuzu sanıyorsanız, sivrisinekli bir odada uyumayı deneyin.” (Dalay Lama)

“Önce sizi görmezden gelirler. Sonra size gülerler. Sonra sizinle mücadele ederler. Sonra kazanırsınız.” (Mahatma Gandhi)

“Yoksullara yemek verdiğimde bana aziz diyorlar. Yoksulların neden yemeği yok diye sorduğumda ise komünist diyorlar.” (Rahip Dom Helder Camara)

Ajanda 2009 Hayvanlar ve İnsanlar: 2009 ajandasını "Hayvanlar ve İnsanlar" konusuna ayırdık bu sene. Hayvanlarla ilgili en çok duyulan ve ne yazık ki en fazla kullanılan kelimelerin başında itlaf, telef, karantina, aşı, mikrop, kuduz, kısırlaştırma, uyuz, parazit vb. gibi bet sesli kelimelerin gelmesi, konuştuğumuz dile hakaret olarak en çok hayvan isimlerinin yerleşmesi bile hayvanlara bakışımızın ve onlarla ilişkimizin ne kadar sorunlu olduğunu anlatmaya yetecek. İnsan merkezli dünyamızda hayvanlar giderek daha az yer kaplıyorlar. İnsanın kendini tarif ettiği "steril" yerde hayvanlar sevdiğimiz, hayatı paylaştığımız, ihtiyaç duyduğumuz, bize ihtiyaç duyan varlıklar değil artık. Bu mesafe iyice açıldı. Mal olarak hayatları sömürülen, istismar edilen, işkence edilen, hakları görmezlikten gelinen hayvanların yanı sıra yazarların, şairlerin dostu; edebiyatın konusu olmuş, mitolojinin, efsanelerin, masalların, seyahatnamelerin, anıların ayrılmaz parçası hayvanlar da kendilerine mütevazı birer yer buldu bu küçük ajandada. Hayvan dostlarımıza selam olsun! (http://www.metiskitap.com/Scripts/Catalog/Book.asp?ID=2076)

Ajanda 2010 İllallah! : Bu ajandayı hazırlayan bizler, inanma hakkına saygı duyuyoruz. Ama biraz daha derin bir saygıyı, inanmama hakkına duyduğumuzu da belirtmemiz gerek.

İnanmanın bir kez daha tartışılmaz bir şekilde insan varoluşunun temellerinden sayılmaya başladığı günümüz dünyasında, (ülkesine ve mekânına bağlı olarak) inanma hakkı örgütlü dinlerle, devlet bütçeleriyle, polis ya da asker kuvvetleriyle koruma altına alınmış durumda; buna karşılık, varoluşlarını inanma temelinde tanımlamak istemeyenler genellikle tekil, münferit ve örgütsüzler. Doğduğumuzda dinsel bir kimlik edindiğimiz varsayılıyor ve dünya karşısındaki duruşumuzu nasıl tanımladığımız sorulmadan bu kimlikler atfediliyor bize; üstelik yirminci yüzyılın sonlarında başlayan bu yeniden dinselleşme eğilimi siyasi, tarihsel bir gelişme değil de doğal bir oluşummuşçasına kabullenmemiz bekleniyor. Vicdana, adalet ilkelerine, ortak hukuk arayışına dayalı mutabakatlar oluşturmak yerine kendi seçimimiz olmayan kimliklerin sözcülüğünü yapmamız bekleniyor. Dolayısıyla, saygı duyup haklarının tanınmasını istediğimiz inanan kesimlerin bizlerin inanmama hakkını bertaraf edeceği kaygısından kurtulamıyoruz, ki gerek dünyanın gerekse ülkemizin tarihine şöyle bir göz atıldığında pek de yersiz olmadığı görülen bir kaygı bu.

Dinsel, etnik, cinsel vb. kimliğiyle yaşamak isteyenin bu haklarına sahip olması demokratik bir toplumun esasıdır kuşkusuz; ancak kendisini bu tür verili kimliklerle tanımlamak istemeyenlerin vatandaşlık haklarının da aynı tavizsizlikle savunulması, eşit ölçüde meşru bir haktır bizce.

İnanmama hakkının da bir insan hakkı olarak tavizsiz uygulanacağı bir dünya ve ülke umuduyla, bu ajandayı kendisine dinsel kimlik dayatılmasından illallah diyenlere sunuyoruz.. (http://www.metiskitap.com/Scripts/Catalog/Book.asp?ID=2116)

Misyonerin 2010 ajandası ile ilgili dip notu :) :

"Bu kadar çok absürd davranış kuralının ve bu kadar çok absürd dini inancın nasıl ortaya çıktığını bilmiyoruz, dünyanın dört bir yanında insanların zihnine nasıl böyle derinlemesine kazındıklarını da; ama şunu belirtmek gerekir ki,hayatın ilk yıllarında, beyin henüz tüm etkilere açıkken sürekli olarak telkin edilen bir inanç neredeyse içgüdü mahiyetine bürünür; içgüdünün özü ise akıldan bağımsız olarak takip edilmesidir." (Charles Darwin)

"Felsefecinin papaz öldürdüğü görülmüş şey değildir, oysa papaz epey felsefeci öldürmüştür." (Denis Diderot)

"Felsefe asla cevaplanamayan sorulardan ibarettir, din ise asla sorgulanamayan cevaplardan." (Anonim)

Herkesin yeni yılını şimdiden kutlar; her yeni yıldaki tek dileğimi yinelerim;

"Sahip olduklarımızı kaybetmeyelim yeter!"

Mutlu yıllar...

 
Toplam blog
: 73
: 5913
Kayıt tarihi
: 06.09.06
 
 

Yılın en uzun gecesinde doğmuşum. Bu yüzden midir bilinmez ruhlarımızın özgür kaldığı geceleri se..