Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Mart '12

 
Kategori
Deneme
 

Provası yok Hayatın!

Provası yok Hayatın!
 

İpek ( Dake)


Evet, Provası yok hayatın! Ne yeniden yaşamak mümkün, ne de yaşadıklarını silebilmek! Saatler, günler, haftalar, aylar, yıllar dan sonra kolayca söylenecek bir söz bu…

Her geçen saati, günü, haftayı ve yılı geri getiremediğimiz gibi bizden gideni de geri almanın imkânı yok. Geçmiş her hali ile birbirinin tekrarı gibi. Geleceği yaşamadığımızdan bilemeyiz. Geçmişle geleceğin en belirgin farkı biliniyor ki yaşanmışlık ile yaşanmamışlıktır.

Güzel beklentilerle her sabah yeniden, yeni güne başlıyor ve gece başımızı yastığa koyduğumuzda, günün gerçekleşmemiş beklentileriyle geçmiş olarak günü sona erdiriyoruz. Ve bir sonraki sabah yeniden başlıyor günden beklentimiz ve ardından kocaman hayal kırıklıkları…

Geride kalan başlangıç ve bitişler mi?  “neler yaşadım ve daha neler yaşayacağım kim bilir? ”düşüncesini insanda uyandırıveren?

Hayat elimizden kaçıp gidiyor gibi. Bir yerlerinden tutmaya çalışıyoruz. Kaçtıkça kovalanan ateş böceği gibi... Beceriksizlik bizden mi? Hayatın acımasızlığından mı? Bu sorulara cevap vermek de pek kolay olmuyor, nedense.

Tam yakaladım diyoruz, dönüp dil çıkartıyor hayat bize. Dilini kopartmaya kalksak canımızı acıtıyor. Ama hep dili dışarıda, alışmış, bizse sadece omuz silkiyoruz. Hayat bizim, yaşanmışlık bizim. Öyle ya; hayata can verende biz.

Hayat bu kadar acımasız, muhatapları olan bizler de bu kadar beceriksiz olunca... Gecenin bir yarısı kendimizle kaldığımızda “ Son pişmanlık neye yarar… Olmadı yaar” şarkısı değil midir zihnimizde bu tutsaklığa inat özgürce gezinen... Onunla birlikte boğazımızda düğümlenen anılar, hayaller… Boşa geçen her anın verdiği yürek sızısı...

Tühhler ,ahlar ,vahlar eyvahlar ve keşkeler … Ah o keşkeler yok mu ? Hep yapamadıklarımızdır, istediğimiz halde içimizde kalanlardır ya da korktuklarımız ve yahut ince hesaplarımız… keşkeler.

Peki ya ne olur sanki  An ‘ ı yaşasak, Makul isteklerimize biraz olsun kulak versek ? “Kİm ne der?” zihniyetiyle ince hesap peşinde koşmaktan biraz olsun vazgeçsek… Ne olur? Ne kaybederiz ki ? Hiç denedik mi bunu yapmayı peki?  Oysa gökyüzü denizinin sonsuzluğu gibi değil midir An’ı yaşamak. Şu sıkışıp kaldığımız kalıplardan bizi çekip almaz, bize yepyeni ufuklar açmaz mı sizce de? Peki ya beraberinde neyi getirir hiç düşündünüz mü? “Hoşgörü” denilen engin denizlere yelken açmaz mıyız bununla birlikte? ” Denemeye değer “ derim.

Hayatın en güzel anı gönlümüzce yaşadığımız andır. Hayat bize yaradanın bir armağanı ise; tadında yaşamalı. Takılıp kaldığımız öfkeler bizim eserimiz. Yok, saymalıyız onları. Kişilere mahkûm ya da kişileri kendimize mahkûm etmekte bizim handikapımız. Özgür bırakmalı… Zoraki birliktelikler, mecburi yaşamalar… Hepsi bizim eserimiz.

Artık geçse, öfke, kızgınlık, hayal kırıklığı, ahlar, keşke'ler... Hepsi birer birer silinse ufkumuzdan?

Yeniden yaşamak mümkün değil hayatı, fakat yeni hayatı pek hala gönlünce yaşamak mümkün değil mi?

 Hasan DEDE

22.03.2012

 
Toplam blog
: 46
: 1265
Kayıt tarihi
: 30.01.12
 
 

1967 Muş - Varto Doğumluyum. Kişinin kendini anlatması zordur aslında. Ne yazarsam yazayım, ne be..