Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ekim '09

 
Kategori
Deneme
 

Rakamlar, istatistikler, ortalamalar ve senaryolar

Rakamlar, istatistikler, ortalamalar ve senaryolar
 

Geleceğe dair en bilinemez şey bir insanın hayatı. Toplum hayatını az biraz tahmin edebiliyorsunuz. İstatistikler size bir ortalama sunabiliyor. Ama her insanın ortalamayı tutturmak gibi bir şansı olmuyor. Çünkü birey, toplum ifadesinin içine sığmayacak kadar özel bir özne. Bir birey, toplum ortalamasının yanından bile geçmeden hayatını tamamlayabiliyor. Örneğin 1000’de 978 olan yaşam şansının içine giremeyip, doğum esnasında ölen bebekler gibi.

Zaten ortalama dediğimiz şey, garip bir aritmetik çaba. Örneğin 4 kişilik bir toplulukta bireyler 60 – 62 – 68 – 70 yıl yaşalar, istatistik bize ortalama ömrün 65 olduğunu söyleyecektir. Ama bu 4 kişilik toplulukta o ortalamayı tutturan bir kişi bile olmayacaktır. Yani o toplulukta bir gerçekliğe tekabül etmeyen 65 yıllık ömür, büyük bir temsil kabiliyetine sahip olacaktır. Siyasette ki temsil krizinin temelinde aritmetiğin bu mantığı yatıyor olsa gerek.

Birde yüzdelik dilim meselemiz var; Yüzde birler, sekizler, onbeşler, otuz altılar, elli dörtleri bir araya toplayan dilimler… Bazen üzerinizde bir bıçak dolandığı ve kenarınızdan yakınınızdan bir yerden hayatı kesip, sizi bir yüzdelik dilime dâhil edeceği hissine kapılıyor musunuz hiç? Gırgır dergisinde Suat Gönülay'ın hikayelerine hayran olduğum için midir bilmiyorum, bu tip bir olasılık hiç aklımdan çıkmıyor.

Biliyoruz ki, rakam, gerçeğin kendisini, beynimizdeki soyut kavramlarla eşleştirme çabasının eseri. Ama dediğim gibi rakamlar soyut birer kavram olmaktan öteye geçmiyor. Örneğin bir insan artı bir insan artı bir insan daha eşittir üç insan yapıyor. Elimizde iki adet elmayı bu üç kişiye paylaştırmak istediğimizde ise ortaya çıkan 0,66666 gibi bir rakam varlığı, rakamların aslen gerçek olmadığının ispatı. Hiçbir elmayı sonsuza kadar bölemeyiz çünkü.

Ama daha çok hoşuma giden rakamların arasına yerleştirilen virgüller. Örneğin 15,72. Diyelim ki bu rakam, A partisine oy atanların oranı olsun. Ben de o partiye oy atmış olayım. Acaba ben virgül’ün önünde miyim, arkasında mı? Yüzde 15’in içinde miyim, yoksa binde 72’nin mi? Yoksa yüzde 15 o partiye gönülden oy verenleri, binde 72’i ise “aslında içime çok sinmiyor ama yine de vereyim bari” diyenleri mi temsil ediyor acaba? Ben nedense hayatımın ondalık dilimlerde dolanıp durduğunu düşünmüşümdür...

Rakamlar konusunda ben en çok endişelendirenler, olasılık ve tahmin rakamları. O soyut varlığın, gerçekleşme olasılığı, daha doğrusu kabağın gelip size patlama olasılığı insanı çok tedirgin ediyor. Örneğin, Sağlık Bakanı geçenlerde bir açıklama yaptı ve “Türkiye’de domuz gribinden 400 kişi ölecek” dedi. İlk bakışta çok sıradan bir rakam gibi geliyor insana. “Daha 15 gün önce, Ramazan Bayramı süresince yaklaşık 100 kişiyi trafik kazalarına kurban verdik, 400 kişinin lafı mı olur dünyayı titreten bir salgın için” diyesi geliyor insanın.

Ama gözlerimizi, bu yürek ferahlatıcı rakamdan, ölmesi muhtemel bireylere çevirdiğimizde, rakamla gerçek arasındaki farkı hissediyorsunuz. Sahi kimler olacak o 400 kişi? 400/70.000.000 işleminin sonucunda neredeyse 200.000’de bir gibi olasılık çıkıyor. Peki, siz bu durumda, bulutların üzerindeki birisinin elinde tuttuğu mızrakları, aşağıya doğru öylesine fırlattığını hiç hayal ettiniz mi? Ya da sınıfın üzerinde gözlerini dolaştıran ve sözlüye kaldıracağı öğrenciye karar vermeye çalışan öğretmenin, o boğucu karar verme sürecine oldukça benzer gelmiyor mu? Öylesi bir anda, 1/40 olasılığı beni hiç rahatlatmadı. Çünkü sınıfı tarayan o gözlerin varlığı, en az tahtaya kalkma olasılığım kadar kötü bir şeydi.

Ancak rakamlar olasılık hesapları üzerinden, kötü sonuçları iyi gibi gösterme becerisini de sergileyebiliyorlar. İyi senaryo, kötü senaryo olasılıkları. İstanbul depremi için de iyi ve kötü olasılıklar var mesela. İyi senaryo 10.000 ölüm öngörüyor, kötü senaryo 100.000 ölüm. Deprem sonrasında ölüm miktarı 10.000’le sınırlı kalırsa, toplum olarak ne kadar sevinebileceğimizi tahmin bile edemiyorum. İyi senaryoya kim sevinmez ki?

Plancılar, bu senaryo hikâyesini kesinlikle polislerin “iyi polis, kötü polis” uygulamasından esinlenmişler gibi geliyor bana. Sonu kaçınılmaz şekilde işkence olan ifade alma tekniği ile, sonunda ölüm olan deprem olasılıkları arasındaki benzerlik o kadar fazla ki…

Rakamlar hayatımızı kolaylaştırıyor mu zorlaştırıyor mu, bunsan yeterince emin değilim. Ortalamaları yakalamak, güzel bir pay dilimine girmek, olasılıkları olumlu seviyelerde tutmaya çalışmak hayatın kendisine dönüştü çünkü.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..