Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Şubat '07

 
Kategori
Sinema
 

Renaissance

Renaissance
 

If İstanbul Bağımsız Film Festivalinde izlediğim " Renaissance" adlı film gerçekten son zamanlarda izlediğim en iyi filmdi diyebilirim. Filme giderken tereddütlerim vardı çünkü ilk olarak film animasyondu ve siyah beyazdı. Diğer yandan, normalde çok ilgimi çekmeyen bir film türü: fantastik filmdi. Neden gittin derseniz, filmin en önemli unsuru, konusu ilgimi çekti. 2054 yılında Paristeki insanların yaşamlarının kaydedilmesi, ölümsüzlüğün bulunuşu, e-phonelar ve klasikle post-modern yapıların bir aradalığı ilgi çekici geldi ve izlemenin iyi olacağını tahmin ettim ve haklı çıktığım için mutluyum. ( dostum Özge'nin katkılarıyla:) Festival filmlerine giderken her nedense çoğu zaman içimde bir tedirginlik oluyor; "Ya çok sıkılırsam..." diye. Ama Renaissance bana beklediklerimden fazlasını verdi.

İlk olarak filmin çizgi roman tarzında yapılan ilk film olduğunu söylemek istiyorum. Sanki okuduğunuz çizgi romanların kahramanları canlanmış, ses bulmuş ve hareket ediyor. Diğer bi güzelliği filmin içinde hissediyosunuz kendinizi. Film sizi oturduğunuz koltuktan alıp 2054'ün Parisine götürüyor. Konusuna gelince, genç ve yetenekli (dahi denebilecek kadar zeki) Ilona adındaki kız genetikle ilgilenmektedir. Bir gece Ilona kaçırılır ve genç polis Karas(ki Ilona'nın ablasının erkek arkadaşaıdır) Ilona bulmak için görevlendirilir. Ilona, sonsuz güzellik ve gençlik sattığını iddia eden Avalon adlı şirkette çalışmaktadır. Filmin sonlarına doğru örgü çözülür. Bir süre önce Ilonayla beraber Avalonda çalışana doktor Müller ölümsüzlüğün sırrını bulmuştur ancak bu sırrı Avalondan kaçırmak ister ve işten çıkar. Çünkü Avalon bu sayede ölümsüzlüğün sırrını elde edip, tüm insanları himayesi altına almaya çalışacaktır. Heycenalı çözülmelerden sonra Ilona bulunur, ancak Avalon amacına ulaşamaz...

Filmden;

" Ölüm olmadan hayatın bir anlamı olmaz..." Dr. Müller

Yönetmen: Christian Volckman

Senaryo: Alexandre de la Patelliere & Mathieu Delaporte

2054'ü düşünmek bile tüylerimi ürpertti... Sadee düşünmek, yaşamanın falan yanından geçemem heralde... Filmi seyrederken tek birşey hissettim; ben sanki orada, o zamanda, bir duvarın dibinde çömelmiş ve her olaya tanık olan küçük bir çocuktum... Niye çocuk? Çocuklar etraflarını her zaman anlamlandırmaya çalışırlar... Ben de öyleydim 2054'ü hayal ederken, çocuklardan tek bir farkım vardı... Ben 2054te kendimi bulucak olursam, herhalde etrafımı anlamlandıramazdım......

 
Toplam blog
: 3
: 622
Kayıt tarihi
: 09.02.07
 
 

zulal: berrak ayder: cennetin en yeşil hali Aklımdan geçenleri en ince ayrıntısına kadar sadece ya..