Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Şubat '12

 
Kategori
Deneme
 

Renklerdi dünyanın ışığı & Renklerdi ressamın gözleri

Renklerdi dünyanın ışığı & Renklerdi ressamın gözleri
 

Renklerdi dünyanın ışığı & Renklerdi ressamın gözleri


Vaktin geç olduğunu anladığında ne yapmaya karar vermesi de gecikmişti.

Durmalı ya da gitmeli. Kararsızdı. Vazgeçilmişlik yaşamak istiyordu.

Vazgeçilmezliği yaşıyordu.

Şaşkındı. Renklerle kavga hali, renklerle aşk hali, renklerle sohbet hali, renklerle yaşam hali vardı karşısında. Böyle bir görüntü onu allak bullak etmişti. Farklı bir ürperti de hissetmişti, kaçıp vazgeçmişliği düşündüğünde!

Titremesi korkudan kaynaklıydı belki, belki de heyecanından! Durmalı yoksa biraz daha gitmelimiydi? Kararsızlığı ve yorgunluğu biraz daha gitmesinde karar kıldığında!

Bir süre sonra gördüğü manzara karşısında ne büyük bir isabette olduğunu anladı.

Hiç düşünmemişti. Böyle bir anda karşısında masallardan fırlamışçasına görünen görüntüyü! Sersemletmişti kendini. Bu neydi? Üniversal stüdyolarında bazen, bir manzara görülür ve inanılmaz şaşırılır.‘Bu nasıl bir şey!’ Dendiği anda manzaranın hareket ettiği gözlenir. O bir duvar panosudur, çok büyüktür. Aldatıcı tavrı bir hayli büyük olmasından kaynaklanmaktadır. Bu da öyle gibi durmaktadır!

“Ne kadar garip! Ben yolun bir dere kenarında biteceğine hiç ihtimal vermemiştim. Hoş hala da vermiş değilim. Belki biraz sonra ne dere nede…”

Sözlerini tamamlamak istemedi.

“Hayal kurmaktan vazgeçmek bitiş anlamında ise, kim men edebilir benim renkli dünyamı. Ben mi? Asla!”

Manzaranın tadını çıkarmak için önce derin bir nefes aldı. Sonra bir bilinmeyene yaslandı. Kollarını göğüs altına sardı. Gözlerini radar sistemi halinde taramaya görevlendirdi.

“Bir tek zerre kaçmamalı”

Bu bir çeşit beynin göze emriydi…

“Gökyüzünden başlamalıyım.

Gördüklerimi içime sindirmeliyim. Ruhuma kazımalıyım.”

Gökyüzü enteresan bir bulut karmaşası içindeydi. Baktığı yerin bitimi siyah, doğumu karaydı. Siyahların bitimi turuncu ile başlıyordu.

“Turuncu ve siyah! Eş renkler olduğunu kimseye söyleyemem, kimsede yakışmamış diyemez. Bu nasıl bir cümbüştür? Hiç yakışacağını düşünmemiştim şu gördüğümü tadana kadar!”

Beyazlar altta kalmış, bayağı bir alt denilebilinir. Korkmuş gibi! Ürkmüş gibi. Turuncu, ateş renginde, siyah zaten malum! Kasveti çöktü mü üstüne, kalk kalkabilirsen altından!

Turuncuda yanabilirsin, turuncuda gülebilirsin… Peki, siyaha ne demeli! Denilecek bir şey olmaz. Benzer zamanların, eş renkleri değil ki, niye gelmişler sanki bir araya!

“Peki, sen gördüklerinden memnun musun?”

Kendime yöneltince içimdeki şüpheyi! Tuhaf bir ağız çarpıklığı hâsıl oldu dudaklarımın bir kenarında… Bak sen diyorum kendimle dalga geçmeye hazırlanmadan önce. Bak sen beğendin yani!”

Koyuların baskınlıklarına rağmen ateş ve gecenin beyazı direniyor. Kim bilir becerirse ki ihtimaldir, neden olmasın! Neden beyaz kahraman, güçlü kuvvetli, ak apak, olmasın!

Bakarsın üste çıkar. Şaşkın kırmızının taklidi, kahverengi ile sarının birleşmesinden doğan turuncuyu, fırlattığı gibi savurur uzaklara. Karanlığa… Geceye heybeti ile sabahı, şafağı ile öyle bir gürler ki, siyah edepsizliğini unutur, hatta edepli bir hal bile takınır ve sessizce uzaklaşır. İşte o zaman yine bir çelişki olur içinde. Kendini aldatma modunda gider gelirsin.

‘Canım siyah asil renktir o çeker mi böyle fütursuzca davetleri bırakıp gider mi?

“Böyle yok olur.”

Dağılır sis olur, duman olur yok olur. Neticede beyaz hâkimdir. Beyaza bak nelere hâkim! Şaşırtıyor insanı. Beyazın yalnız olduğunu düşünmek beyhude! Mavi yardım etmekte her daim. ‘Ben buradayım hemen yanı başındayım’ demekte üstelik!

Çeşitli tonlarını da hiç düşünmeden sergilemekte… Açıklar koyular, tonlar, tınlar, aksi sedalar, sedalar… Sular yaldızlar, parıltılar, simler.

Beyazlar, mavilerle sulhta demiştik ya, hani kahveler, sarılar, turuncular hatta siyahlar göç etmişlerdi. Alttan gelen lazer ışığı tadındaki beyazdan, mavi destekli parıltıdan! Buraya kadarı normal mi gitti diyorsak, bundan sonrasını düşünmüyorsak ki, düşünmeliyiz. Ve demeliyiz ki! ‘İyide beyaz tek başına bir anlam taşımıyor ki.’

Anlamın, anlamını şu anda gördüklerimizle değerlendiriyorsak önemli… Yoksa beyaz tek başına büyük bir mana! Beyazı anlatmak sayfaları alır. Beyaz denilince nefes almak gelir aklıma. Rahatlamak gelir, huzur, erinç, saadet gelir. Mutlu olunur beyaz davetiyle.

Saflık varsa içinde, kin, nefret, acı yoksa tabi gülümsenilir. Çiçekte beyaz. Dekorda beyaz, hayatta beyaz niye seçilir aksi olsaydı eğer! Biz beyazı astık rafa. Şimdi vuslat zamanıdır gördüklerimizle.

Nerede kalmışlıklarımızı beyaz tek başına bir anlam taşımıyorun açıklamasaydı…

Biraz üstteki hızlı, atik feryatlarımız!

Geçiyoruz. Yani devamdayız. Beyazın hemen altındaki yeşiller değerlendiriyor. Bakın yeşilin tonlamalarında her ton. Koyudan ismini; Türbe yeşili! Ya da nefti yeşili…

Açıktan ismini; su yeşili, filiz yeşili… Ortadan ismini; yaprak yeşili, çimen yeşili…

Bitmedi çok yeşil, çok tonlar, çok isimler var. Bakın bir yeni yeşil ismi daha!

Yeşil derken onu atlamak asla olmaz. O önemli, o güzel, o farklı! Adını bir yemişten alır, yani fıstıktan. Ona da fıstıki yeşil denir.

‘Her boyayı boyadık, fıstıki yeşil kusur kaldı’

Muhabbeti de belki boyaların çokluğundan! Ne alaka rengi olarak ortaya çıktığındandır.

Anlayamazsın rengin içindeki tılsımı! Seni etkiler mi, geriletir mi? Enteresan mı gelir?

İlginç mi düşünürsün... ‘Ben şimdi bu fıstıki yeşille ne yaparım?’

Diyebilirsin. Ancak; bunu kullanım yerlerine göre değerlendirebilirsin ki, o zaman birçok problemini çözmüş olursun. Evren hiçbir şeyi sebepsiz kılmazken, renklerle dünyayı yaratırken,

Onlara da bir görev vermemiş midir? Tabi vermiştir.

Üstelik en değme yerlerin birine…’Bir renk armonisi yap’ bile demiştir. Cazip renktir Turkuaz ve ben ondan da, fıstıkindeki kadar etkilenir ve düşünürüm. İsmi bile hoş turkuaz! Turkuaz ve Fıstıki! Söylemeden geçmek nasıl mümkün olsun. Birde sıklamen var. Hoş isimler.  ‘Şahsına münhasır adam’ misali… İsimlerine yakışır ‘münhasır’ diyeceğim renkler bunlar. Neler çağrıştırdı bende neden bilmiyorum.

Fıstıki bana zenginliği,

Türkuaz bana aşkı,

Sıklamen ben de sağlığı düşündürdü.

Benim içimin esintisi. O kadar. Aşk eşittir türkuaz. Bu isminin güzelliğinden mi kaynaklandı bilemem. Ama sudaki karanlığın yakamozları kadar heyecanlandırdı beni.

Yakamozlar! Biraz önce asil renk derken kaçmıştı siyah… Onun üzerindeki, parlak beyazı andıran, sarı ile karıştırılan, parıltılar değimliydi? Ayın şavkı vurmuş şekli ile gülümsemez miydi? Suya bakan birçok gönül çarpıntılarını artırmaz mıydı?

Sevdiğinin elini daha bir sıkmaz, gözlerine daha bir anlamlı bakmaz mıydı? Bakardı tabi. Neden bakmasın? Bir dakika ne oldu? Bir sarsıntı, gök gürlemesi ve yağmur…

Renkler uçuştu sanki! Her biri bir yere kaçarcasına uzaklaştı. Birilerini kızdırmıştı sözleri. Kimlerden niçin söz etmediğini bilmeden, titredi. Islanmaya başladığında,

Renkleri kaybettiğini de anladı.

Ne siyah küstahtı,

Ne kırmızı yakardı,

Ne mavi boğardı,

Ne beyaz başka dünyaya atardı onu.

O renkleri ruhunda hissederdi. Görmesi de gerekmezdi. Görmedi diye, Morun tüm tonlarını, eflatununu, lilasını, menekşesini inkâr mı etmişti! Açıklı, koyulu civciv sarısından, papatya sarısından, saman sarısına kadar sarıları hatırlamaz mıydı?

Maviden söz ettiğinde bir lacivertinin varlığını yok mu saymıştı. Nasıl yapabilirdi bunları. O renkler ona her daim lazım değimliydi. Bu cennette olmasına o renkler sebep olmamış mıydı? Renklere âşık olmasaydı, Resim yapabilir miydi? Şimdi etrafı karartan sisin grisini bilmeseydi, eski İstanbul’dan, eski bir mahallesinin bir dar sokağının lezzetini alabilir miydi?

Renklerle dans etmeseydi, hatta onlarla tango yapmasaydı, bu savaş dansının sert vurgularını beceremeseydi, resimdeki sert fırça darbelerinde başarılı olabilir miydi?

Renklerdi dünyanın ışığı, renklerdi ressamların hayali, renklerdi dünyanın fotoğrafı.

Renkler. Gönül gözüyle gördüğümüz renkler dua edelimde bir ressamın gördüğü renkler kadar arî, güzel ve enerjisi bol olsun…

 

 

 

http:// http://www.facebook.com/#!/profile.php?id=100002892442552

 

https://twitter.com/#!/nazansarasatana

 

 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 1731
: 4678
Kayıt tarihi
: 09.12.10
 
 

Turizmci; Genel müdür Yazar ; Romanlar, senaryolar müzikkaller... Sinema filmleri, TV filmleri.....