Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ağustos '11

 
Kategori
Kitap
 

Resim, Şehir İnsan

Resim, Şehir İnsan
 

Yılmaz Özdil, İsim Şehir Hayvan.


Yılmaz Özdil'in 'İsim, Şehir, Hayvan'ı çocukken sözcüklerle oynamayı sevenlerinin oyunundan adını alan bir kitap. Özdil büyümüş ama sözcüklerle oynamayı bırakmamış, her gün düzenli olarak Hürriyet Gazetesi'nde, onun oynadığı sözcüklerin ne halden ne hale geldiğini, o sözcüklerle bizlere olaylara, insanlara nasıl farklı bakış açıları verdiğini gördükçe yazarını daha çok sevesi ve sahiplenesi geliyor insanın. 

İşte kimi insanlar sözcüklerle oynamayı severken kimileri de o sözcüklerle insanları oynatmayı, oyalamayı ve oy almayı seviyorlar. Umut sözcüğü ile insanları oyalayan siyasileri, demokrasi, eşitlik, hak, adalet sözcükleriyle toplulukları kandıranları bize gösteriyor Yazar. Lafı hiç uzatmadan hayvanların da affına sığınıp 'Şehirli Hayvanların İsimleri'ni döküyor ortalığa birer birer dostu düşmanı, yalanı dolanı, haklıyı haksızı sözcükleri en az kullanarak en öz bir şekilde yazıyor, anlayana, anlamaya istekli olana. 

Anlamamakta direnenlere karşı pek de umutlu bakmıyor bir gün hak yoluna döneceklerine dair. O yüzden de vurup kırmadan sakin sakin yazıyor yazacağını ve bir sonraki güne kadar aklımıza taktığı sözcükleri bırakıp gidiyor sessizce. 

Yazarı insan, konusu insan olan bir eser var elinizde bunu hissediyorsunuz. Değerlerine bağlı, köklerinin, cumhuriyetle kazandıklarının bilincinde olan, sadece bakmayıp gören, ezberlemeyip değerlendiren, bilen bir yazar olunca da her bir yazısı ayrı tatlı olup çıkıyor. Yeni kuşak İzmirlilere, İzmirli olmanın bilincini en somut verilerle aşılıyor, İzmirli olmaya özendirmiyor değil ama aslında orada da bir mesaj saklı. Tüm Anadolu halkı eskiden İzmirliydi, İzmirlilik sadece bir şehirde doğmuş, büyümüş o şehre ait olmak demek değil, onurlu, gururlu, vatan sevgisi ile dolu bir yüreğe sahip, modern, çağdaş, bilimden yana, insanı seven, doğaya saygılı olmak demek. İzmir'i anlattığı her cümlenin arasına aslında bunlar da saklı. 

Hergün yazılarını düzenli olarak okuyor olsanız bile Özdil'in bu kitabını yine de kütüphanenizde bulunup, ilerde çocuklarınız okuyabilsinler diye alın derim. Keşke büyük yayın kuruluşları, bu güzel kitapları okurlarına biraz daha uygun fiyatlarla ulaştırabilselerdi de 'Kitap çok pahalı o yüzden okuyamıyorum' bahanesini de çıkartabilseydik cehaletle aramızdan... 

Fransız Kal Ayvalık. Mustafa Sağlamer'in kendi deyimiyle 'Uzun Hikaye'si, belki de 'Kısa Roman'ı. 

Çanakkale Geçilmez, Mondros, Yeni Zelandalılar falan diye başlayınca 'ne oluyor?' diyor insan önce bir. Çünkü beklediğiniz şey bu değil. Sonra bir Tutunamayan'ın hikayesine geçiliyor, siz Fransa beklerken yazar Almanya anlatıyor, İsviçre anlatıyor. Herhalde oralarda dolaşıp sonradan Fransa'ya geçecek olsa gerek yoksa neden 'Fransız Kal' desin ki diye düşünüyorsunuz. 

Bir aşk doğuyor hiç olmaz denilen bir anda, herkes mutlu. Elele Ayvalık'a geliyorlar. Tamam diyorsun Ayvalık oldu da, hala Fransız'ız. Son 3-5 sayfada hayran kalıyorsun öykünün kurgusuna. Nasıl da hiç hissettirmeden, çevresinden dolaştırıp seni sonuca getirdiğine hayret ediyorsun. 'Niye bu benim aklıma gelmedi? denecek usta sonlarından biri. 

Cumhuriyet Kitapları'ndan Temmuz 2011'de çıkan kitap muhtemelen okurun aldığı gün bitmek gibi bir kaderin sahibi oluyor. Çünkü başlandığında insana sonunu öğrenmeden rahat vermeyen kitaplardan. Ara falan vermeden bir solukta kendinizi son sayfasında buluyorsunuz. Şiddetle öneririm. 

Nejat Gülen'in Seçme Heybeliada Öyküleri. Yano'nun sevimli mi sevimli bir fotoğrafının kapakta kullanıldığı kitap Adalı Yayınları'ndan Mayıs 2007'de çıkmış. 

Nejat Gülen'i Heybeliada Öyküleri haricindeki kitaplarından da biliyoruz ama onun ağzından adayı okumanın tadı bir ayrı oluyor doğrusu. Doğumundan, gençliğine sonra da bugünlere hep Adalı. Ada onun her şeyi ve o da adanın her şeyini biliyor. Yaşamış. Yani sadece oralarda zaman geçirip ömrünü tüketmemiş. Çamların kokusunu meze yapmış rakısına, sohbetlerine, insanlarını sevmiş Rumundan, Kürdüne, Türküne hiç ayırmamış insanlarını sahiplenmiş, denizinde kulaç atmadığı yer kalmamış, toprağında basmadığı. 

Tabi her şey değişir de ada, insanı, doğası değişmez mi? Nasıl Nejat Gülen değişmişse insanlar da değişmiş bazıları ülkelerini değiştirmiş bazıları dünyalarını ama Nejat Gülen hep adada, o hep Adalı. Her geleni olduğu gibi kabul edip öyle sevmiş kimisini az kimisini çok ama adayı adasını hep ama hep, pek ama pek çok sevmiş. 

Kısa öykülerinin bazılarında gülümsüyor bazılarında ise gözlerinizin nemlendiğini hissediyorsunuz. Hele bir de siz de zamanında adada yaşamışsanız kendi yaşadıklarınızı Nejat Gülen'in gözlemleriyle kıyaslamaya başlıyorsunuz. 

Ne olursa olsun bence Nejat Gülen çok şanslı biri, yaşadığı zaman diliminde bu kadar kozmopolit bir yapıyı İstanbul'un bir başka semtinde bulmak o kadar da kolay olmayabilirdi ama ondan da önemlisi Adalar ne olursa olsun kıyasladığımız zaman yine de İstanbul'un diğer yerleşim yerlerine göre en az değişen yerleri. Aradan 50 yıl geçtiğinde dolaşmaya çıktığınızda adanız belki çocukluğunuzdaki insanları ve evleriyle tamamen aynı ada olmasa dahi yine de yolunuzu, yönünüzü bilirsiniz. İstanbul'da öyle değişen semtler var ki bırakın adını, sokağın ismini, başınızı kaldırdığınızda gökyüzünü göremiyorsunuz eskiden top koşturduğunuz boş arsalarda. 

Her yaştan insanın, eski yaşamları, sokakları, hayatları, insanları öğrenmek, bilenlerin hatırlamak ve nostalji yapmak için okumaları gereken bir kitap. 

Mesela bir gün kitabı koltuğunuzun altına alıp Heybeliada'ya giden vapura binmek, vapurda, inince bir çay bahçesinde, tepede banklarda otururken, sokaklarında dolaşıp nefeslenmek için çöktüğünüz bir köşede okumak ne de keyifli olur. 

 
Toplam blog
: 344
: 1122
Kayıt tarihi
: 22.07.09
 
 

Okur yazarım. Okur yazarlıktan kastım, okuduklarımı yazmamdır ki, bu yazılarımı genellikle 'kitap..