Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Aralık '08

 
Kategori
Edebiyat
 

Sabahattin Ali' yi öldürenler

Sabahattin Ali' yi öldürenler
 

www.turksolu.org


Sabahattin Ali 1907’de Gümülcine’de doğdu. 1948’de Edirne’de öldü. Kırk yıl ancak yaşama şansı bulmuş. Edebiyatımızın nadide şahsiyetinin ölümünün herhangi bir hastalık neticesinde, doğal bir şekilde sonlandığını sanıyordum. Fakat yazdığı bir yazıdan sonra üç ay hapis yattığını ve sürekli takip edildiğini, yurt dışına kaçmak isterken Edirne yakınlarında bir kaçakçı tarafından öldürüldüğünü öğrenince ( faili meçhul) çok sevdiğim bir yakınımın, dostumun ölmesi kadar üzdü beni. Sadece eserleriyle tanıyabildiğim bu değerli insanın ölümünden kaynaklı içime bir hüzün çöktü.

Bu kadar kısa bir edebiyat yaşamında Kuyucaklı Yusuf, Kürk Mantolu Madonna, Sırça Köşk, Değirmen, Yeni Dünya, İçimizdeki Şeytan gibi bir çok ölümsüz eseri bizim ve bizden sonraki kuşakların istifadesine sundu, keyifle okuyacağımız eserler bıraktı... Ve doğal yaşamını devam ettirebilseydi kim bilir daha ne eserler bırakacaktı.

Hele Sinop Ceza Evinde yazdığı “Başın Öne Eğilmesin, Aldırma Gönül Aldırma şiirini Edip Akbayram’dan dinleyip keyif almayan, hüzünlenmeyen- yediden yetmişe herkes-var mı? Bilemiyorum.

Sabahattin Ali’ yi öldüren katil belki de bilmeden öldürdü, bilinçsizce ve kimin canına kast ettiğini bilmiyordu. Bir tetikçiydi. Topluma mal olan seçkin ve değerli bir esere nişan aldığını belki de bilmiyordu.

Ama gerçek şu ki, o katil aslında tüm insanlığın ortak malı olan edebiyat ve düşünce dünyamızın önemli bir mimarını öldürdü.Tıpkı tabiatın ciğerleri olan ormanlara bir kibrit çakmak gibi. Belki daha acı bir fiildi. Ve şüphesiz ki, cani bir ruhun işiydi.

Yazarlar, şairler, düşünürler tıpkı ormanlar gibidir. Ormanlar nasıl ki tabiatın nefes almasını sağlıyorsa, düşünce mimarları da yazdıkları ile insanların ruhlarını dinlendiriyorlar, nefes almaların sağlıyorlar. Eserlerini okuyarak onlarla sohbet etme imkanı elde ediyor ve ruhumuz dinginlik kazanıyor, dinleniyor , ruhumuz müthiş bir sağaltıma uğruyor. Onlar, kır havası, deniz kokusu gibi çarparlar bizi. Yazdıkları ile bizleri türlü alemlerde gezdirip hayat verirler. Tıpkı eteklerinde oturup sesini dinlediğimiz bir şelale gibi ruhumuzu ve bedenimizi dinlendirirler. Rüzgarın şelaleden koparıp yüzümüze savurduğu hayat öpücükleridir onlar.

Miras demişken, insanlar ölümlü dünyadan göç ederken bıraktıkları maddi mirastan sadece birinci dereceden akrabaları yararlanırken, bir yazarın bıraktığı mirastan ise isteyen herkes kuşaklar boyu istifade edebilir. Topluma ait bir ağaç gibi herkes onun gölgesinde oturup ruhunu ve bedenini dinlendirebilir. Meyvesinden istifade edebilir. Kimseye ait değil, tüm toplumun ortak mirasıdır o.

İşte bu yüzden Sabahattin Alinin ölümü sıradan bir ölüm ve sıradan bir cinayet değildi. Tıpkı Sivas' ta yakılan yazar ve aydınların durumu gibi acı ve dramatikti.

Kim hangi düşünce, eylem veya inanç uğruna bu tür cinayetlere kalkışıyorsa bilsin ki semavi inançların hiçbiri bunu onaylamıyor ve bu katilleri lanetliyor. Hele Allah adına hareket edip insanların canına kast etmeye hiçbir hakiki Müslüman’ ın yelteneceğini ve onaylayacağını sanmıyorum. Allahın onaylayacağını hiç sanmıyorum. Allah adına öldürdüyse bu katil Allah düşmanıdır. Vatan uğruna öldürdüyse vatan hainidir. Hangi ideoloji ve düşünce adına öldürdüyse o düşünce ve felsefeye de lanet olsun.

 
Toplam blog
: 49
: 1026
Kayıt tarihi
: 04.11.07
 
 

On beş yıllık eğitimciyim. Halen bir devlet kurumunda öğretmenlik yapıyorum. Dünyanın en zor ama en ..