Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ağustos '08

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Sabahattin Kudret Aksal'ın Öyküleri Üzerine Bir Deneme VI

Sabahattin Kudret Aksal'ın Öyküleri Üzerine Bir Deneme VI
 

Sabahattin Kudret Aksal


Hikayelerin tematik incelenmesi: Yalnızlık…Sabahattin Kudret Aksal’ın hikâyelerinin kahramanlarına yalnızlığın iç huzursuzluğu sinmiştir . Kendisiyle ve dış görünen alemle hemen hemen hiç iletişim kuramayan Aksal’ın kahramanları, içine kapanık, kendi kendileriyle çatışma içinde olan , dilsiz , bohem ve herkesten uzakta bir yere çekilme isteğiyle dolu olan insanlardır . Yazar adeta bu yalnızlığı kendisiyle özdeşleştirmiştir. Yalnızlığı arzulayan bizzat yazarın kendisidir . Yalnızlığın süre giden acımasız, korkunç devamı kahramanlara yaşamayı değil de ölümü arzulatır . Buna yazarın hüzne eğilimli doğası, içsel yalnızlığı , dışarıya karşı gizsel tutukluğu büyük etken olur. Yazar bu yaşlı insanları kendi iç yalnızlığı ile bütünleştirir. Kahramanlar bedbin , yaşamla , insanlarla ve kendileriyle tutuk iletişimler kuran ve bu nedenle herkesten kaçan insanlar olup bir çıkmaza sürüklenirler. Aksal’ın kahramanlarının mutsuz olduğunu söyleyen Prof. Dr İnci Enginün ‘’Üstelik mutsuzluklarının farkındadırlar , kendilerini bir çember içinde mahkum görürler , oradan kurtulmak isterler ama ya bunu yapamayacak kadar tembeldirler ya da şartların el vermediğini bilirler.’’ (1) diyerek kahramanların niçin mutsuz olduklarını vurgular. Hikâyelerde daha çok bir yaşlı ana ile oğulun hem kendileriyle hem de birbirleriyle arasındaki iletişimsizlikler çok tutar. Yaşlı karı koca, yalnız kadın erkek , hep bu karanlık ummanının içinden kurtulmaya çalışırlar . Kimisi bir dost arar kimisi bir harfe sarılır, kimisi yalnızlığını geçmişte arar , kimisi bir odada , kimisi de gerçekleştiremeyeceği bir umutta arar. Aslında verilen yalnızlık içten içe bir tenkittir. Aksal’ın hikâyelerindeki temaların ortaklığı aynılığa sebep olmuştur.

Bir Dostluk , yalnız bir erkek ve kadının gerçek dostluğu bulma arayışı onların birbirlerine bağlanmasına neden olur. Yalnızlık onları o kadar çaresizleştirmiştir ki, ikisi de gözü kapalı birbirlerine sarılırlar. Kadın bu dostluğun yitip gitmemesi için kendine edilen evlenme teklifini bile kabul etmez oysa bu evlilik onun geleceği olabilirdi. Kadın ızdıraplı içsel bir yalnızlık içindedir. Dışarıdaki topluma karşı ilgisiz, duyarsız kalan bu iki kişi mutluluğu, birlikte yalnız kalıp dostluk içinde yaşamaya bağlarlar.

‘’Bu kalabalık , kimsenin kimseden haberi olmadığı kimsenin kimseye aldırmadığı , insanlar arasında ilgilerin iyi niyetlerle başlasa da gittikçe güçleneceği yerde zayıfladığı , kopuverecek kadar inceldiği, oyalanacak bir şey bulamayan insan için yalnızlığın akşam vakitleri, dayanılmaz bir ağırlık gibi bastığı şehirde, bir dostluk bulabilmek uğrunda niçin, biraz acayip , alışılmamış da olsa , böyle bir yol denenmesin . ‘’ (‘’Bir Dostluk ‘’, GA., s.13-14)

İnsanların birbirinden koptuğu zamanımızda yalnızlığın arttığı, hikayede açıkça vurgulanır. Dostluk ihtiyacı içinde kıvranan bu iki insan, işte toplumdaki bu yalnızlık kozasında sıyrılmak için birbirlerine sarılırlar .

‘’Biliyordum. Seni görür görmez anlamıştım. Görür görmez , işte her şeyden , bütün düşüncemden sıyrılarak yapa yalnız, varlığının bile farkında olmadan yalnız kalacağım kadın demiştim.’’( ‘’Bir Dostluk’’, GA., s.15)

İnsanlara yabancı kalan , onlarla iletişim kuramayan yalnızlık duygularını başka şeylerde arayan, kendi dünyalarına kapanmış, bir insanla konuşma hasreti içinde kalabalığa susayan içine kapanık kahramanların bulunduğu hikayelerde Aksal kimi zaman hayal kurdurur kahramanlara kimi zaman da geçmişe yolculuk ettirir.

Hayriye Hanım’ın hiç kimsesi yoktur. Konuşacak bir kişi bulamaz .

‘’O kadar çok dert yanardı ki yalnızlıktan akşam oldu mu evinde iki söz edecek bir insan bulamamaktan. ‘’(‘’Hayriye Hanım ‘’, GA., s.20)

Üstelik yaşlıdır da Hayriye Hanım. Cenazesini kaldıracak ancak birkaç kişi bulunur. ‘’ Uğrunda katlandığı bir insan ‘’ olmadığı için Hayriye Hanım yalnızlık içinde ölmüştür.

Geceye Doğru hikâyesinde farklı bir yalnızlık anlayışı görürüz. Refik Bey’in yalnız kalma isteği geçmiş günlerini hatırlamak içindir. O yalnız kalmayı ister çünkü emekli olmuş bunun rahatsızlığı içindedir. Yalnız kalır , evlendiğini hatırlar çocuklarının doğumunun anını bir gözünden geçirir.

‘’Yalnız kalmak , odanın kapısını kilitlemek sonra kilitlenip kilitlenmediğini yeni baştan gözden geçirmek , kapının kilitli, kendisinin de odada tek başına olduğuna inanınca pencerenin önüne oturmak , saatlerce düşünmek , ta evlendiği , ilk memuriyete girdiği günlerden bu günlere kadar geçen yıllarını düşüncesini ve sırasıyla tekrar yeniden yaşamak istiyordu.’’(‘’Geceye Doğru’’, GA., s.25)

Prof. Dr İnci Enginün, Geceye Doğru hikâyesinin Aksal’ın en sevilen hikayelerinden biri olduğunu belirtir ve şöyle der :

‘’Bir erkeğin hayatında işin önemi ve emekliliğe sevk edilme kavramının ne kadar yıkıcı bir etkisi olduğunu bize derinden hissettiren bu hikaye, Sabahattin Kudret’i bir başka çağdaşı , Behçet Necatigil’le birleştirir.’’(2)

‘’Denizden hayli içerde , soğuk kupkuru bir kara şehrinde ‘’ kalan kahraman kendini bu şehirde yalnız hissetmektedir.Sonunda İstanbul ‘a dönen kahraman yalnızlığını bir parça olsun hafifletmiştir.

‘’ Ben aylardır şehrin kalabalığında bir başıma kalmayı , o kalabalıkta eriyip yok olmayı kurmuştum.’’(‘’Bir Başka Türlüsü’’, GA., s.68)

Sabahattin Kudret Aksal’ın birinci hikâye kitabına adını veren Gazoz Ağacı hikâyesindeki yalnızlık , birbirini seven iki gencin ayrılmasına yol açmıştır.

‘’Melâhat’in sabahtan akşama dek yapayalnız , insansız geçen zamanına bir insan karıştı.’’(‘’Gazoz Ağacı’’, s.85)

Bir insan sesi duymadan günlerini geçiren Melahat yeni bir insan , yalnızlığını geçirecek yeni bir arkadaş bulunca evliliğini çatırdatır.

Yaralı Hayvan hikâyesinde yaşlı yalnız bir insan görürüz.Öleceğini anlayan yaşlı adam bir vakit sevdikleriyle beraber kaldığı otele yalnız gelir ve orada yapayalnız ölür.

‘’Kentten uzak bir yazlık otele kış günü saat beşe doğru bir adam gelirse bu kuşkusuz otelde tek başına kalacak bir adam demekti.’’(‘’Yaralı Hayvan ‘’, s.106)

Tahir Alangu , Aksal’ın Kuş Kafesine Yaldız hikâyesi için ‘’Parasızlığın kısıtladığı zavallı hayatın sıkıntıları içinde iyice küçülen bir adama acımadan saldırırken, uzun uzadıya kendi düşlerinin bozulmasından yakınıyordu’’ (3) böyle demiştir. Kuş Kafesinde Yaldız hikâyesi Aksal’ın en güzel hikayelerinden birisidir. Hikâyede yazar anlatışı yalnız kalma ihtiyacı içindedir .

‘’Herkesin bir akşam üstü , bir delicesine yalnız kalmak, yalnızlığında bir şeyler bulabilmek istediği saat vardır. ‘’(‘’Kuş Kafesinde Yaldız’’, YH., s.117)

Yalnızlığını gidermek için yürümeye koyulan , sonunda arkadaşının Nalburiye dükkanına giden, orada yaşlı müşterinin halinin şeklinden hayal kuran yazar anlatıcı kuşunun kafesine yaldız isteyen adamı kıskanır. Çünkü onu evinde bekleyen insanlar vardır .

Kahveleri sevdiren bir hikaye olan Sezai Beyefendi hikâyesi aynı ismi taşıyan kahvelerin müdavimi olan Sezai Beyefendi yaşlı ve yalnız bir insandır. Yalnızlığını kahvelerde oyun oynayarak geçirir. İki kızı vardır onlar da yanında değildir, ara sıra mektup gönderirler.

Yalnız kalma ihtiyacı konusunu işleyen Geceye Doğru , Kuş Kafesinde Yaldız hikâyelerinden sonra da Bir Trende Gidenler hikâyesinde de böyle bir yalnızlık ihtiyacı görülür.

‘’Böyle gece yarılarında herkes uykuda ben uyanık , yapayalnız kaldığım zamanlarda anlatılmaz mutluluk duyarım içimde ‘’(‘’Bir Trende Gidenler’’, YH., s.135)

Kendisini yalnız hisseden yazar anlatıcı muhayyel bir şeyler tasarlar bir trenin kompartımanı içinde yalnız üç insan düşünür.

Bir yaşlı kadın ve oğlunun yalnızlığını anlatan birbirleriyle iletişim kuramayan ana oğulun monoton hayatını oğul hikâyesinde görürüz. Ana her akşam oğlunun gelişini sabırsızlıkla bekler.

‘’Sabahtan beri gittikçe artan , akşam saatlerinde dayanılmaz bir hal alan özlemini dindireceği dakikaydı ‘’(‘’Oğul’’, YH., s.143)

Giderayak hikâyesi okumak için İstanbul’a gelmiş bir gencin okulu bitirip mesleğine başlayacağı yere gitmesini anlatır. Bu zaman zarfında genç ailesinden uzaktır, dört yıl boyunca yalnız kalmıştır.

‘’:, bir bilinmeyen dünyayı tanımak çabasıyla gene de kararsız oradan oraya dolaşsa da , değişmeyen bir şey vardı ki dayanılmaz bir yalnızlık duygusuyla bir ağlamak isteğiydi o da. ‘’(‘’Giderayak ‘’, YH., s.165)

Yalnız kalan zamanında da iyi şeyler yapmamış olduğu için ters düz edilmiş bir insanın yalnızlık içinde ölümünü anlatan Bir Sabah Bir Apartımanda hikâyesi yalnız kalmanın tehlikesini gösterir. Piraye Hanım’ı tanıyan komşuları olan konsolosluktan emekli İmadettin Bey Piraye Hanım’ın ölüm haberini alınca şunları söyler :

‘’Zavallı Piraye!’’dedi . ‘’Şu son yıllarında yalnızlığının bütün çilesini çekmiş olmalı ‘’ (‘’Bir Sabah Bir Apartımanda’’, YH., s.177)

Düşüncemin Konuklarından Biri hikâyesi Aksal’ın ilginç hikayelerindendir. Sinema tutkunu olan yalnız bir insanın ‘’Greta Garbo ‘’adlı bir film artistine aşık olmasını anlatır. Yalnızlık duygusu içende ve iletişim kuramayan insanların bağlandıkları mutlaka bir şey vardır. Kiminin bir oda , kiminin doğa , kiminin imge , kiminin ise bu kahraman gibi bir artisttir.

Soyut Oda hikâyesi yalnızlık ihtiyacı içerisinde bir odaya çekilen hikâyenin baş kişisi olan Ali Numan Bey’i anlatır.İyice yalnız kalmak isteyen Ali Numan Bey kentten uzak sessiz bir yere ailesi ile birlikte taşınır ama bu ona yetmez sonunda saf kendinin içine kapanacağı soyut bir oda tasarlar ve bu odayı düzenler.

‘’Kentten buraya göçerek gömüldüğü yalnızlık da yetmemişti ona , bir başka yalnızlığı özlüyordu demek...’’(‘’Soyut Oda ‘’, SÖ., s.195)

Yalnız yaşayan kocası ölmüş bir yaşlı ana ve umudu olan yalnız bir oğulun hikâyesi Hüseyin Feyzullah’ın Evlenmesi , Oğul hikâyesine benzer felsefe ile yıkanmış düşsel bir yaşamın etkisinde olan Hüseyin Feyzullah bulunduğu kalabalığa hatta evrene karşı kendini yalnız hisseder.O umudu olan bir adamdır.Evlilik onun önüne set çekebilir , o da yolunu şaşırabilir.O gönüllü yalnızlığı seçmiştir.

‘’Bir kalabalığın banyosunda yıkanıyordu.Kalabalık banyosu! Bu deyimi evirip çeviriyordu kafasında , bir yerden anımsıyor, bir ozandan, evet , yanılmıyorsa Baudelaire’in bir sözüydü bu, düz yazımsal şiirlerinden birinde geçiyordu.En büyük yalnızlığını caddeleri dolduran kalabalıklar arasında duyduğunu söylüyordu ozan o şiirinde , şimdi o da öyle değil miydi ? Yalnızlığımız iç içe oturtulmuş, yuvarlakların oluşturduğu bir sistemdir diye düşünüyordu, ortadaki en küçük yuvarlağın simgelediği bireysel yalnızlığımızdır nereye gitsek götürdüğümüz, o ilk yuvarlağı çeviren ikinci yuvarlaktaysa adı yazılıdır evimizdeki yalnızlığımızın , sonra ard arda çevrelere, mahalleler , semtler , kentler, ülkeler gelir, yeryüzü gelir sonra o yalnızlıklarımız , en büyük yalnızlığımız da evrendeki yalnızlığımızdır . Kuşkusuz en korkuncudur o , ayların , güneşlerin , yıldızların , sayısız gezegenin cirit attığı o koskoca boşlukta kendimizi yalnız duymamız bunların tümünü aşmaktadır.Bu kez bir başka ozanın, çok genç bir Türk ozanının, Cahit Sıtkı’nın birkaç hafta önce bir dergiden okuduğu şiirinden bir beyit düşüyordu usuna , mırıldanıyordu: ‘’Semada yıldızlardan, yerde kurtlardan başka / Yaşayıp öldüğümü kimseler bilmeyecek!’’ Yalnızlığın iç içe çevrelenmiş çelik çemberini kıracak , hiç değilse eğip bükecek bir karşı koyuş silahı yok muydu?(‘’Hüseyin Feyzullah’ın Evlenmesi’’, SÖ., s.240)

Dolmuşa hikâyesi İstanbul’un ilgi çekici özelliklerinden birisini anlatır. Akşam işinden dönen insanlar evlerine gitmek için kayıklı dolmuşa binerler .Beş kişiyi alan kayıklı dolmuşlardan birisini yazar , gözler . Kayıktaki beş kişi sessiz insanlardan oluşmaktadır.İletişimsizliği burada da görürüz , yalnızlık duygusunu yenmek isterler ama nafiledir.Kayığa yeni gelen Armonikçi Stefan hayatın sillesini yemiş , yaşamın girdisini çıktısını bilen , konuşmayı seven bir insandır. Kayıktakilere benzemez. Kayıktaki yalnız insanlar Stefan’ın bu halinden hoşnutturlar çünkü Stefan onların yalnızlığını bir ölçüde olsa giderir.

Yalnız bir yaşlı karı kocanın var olduğu hikâyelerinden biri olan Hovarda, kahramanın evden çıkıp bir günlük macera geçirmesini sonra eve dönmesini anlatır. Bu günlük seyir hikâyenin akışı içinde kahramanın yürüyüşünü, kahveye uğramasını, yemek yemesini ve eve dönmesini vermektedir . Adamın geçmişte hovardalık yaptığını karısının sözünden anlarız.

Vav’lar yalnız bir yaşlı karı kocanın dramatik ve korkutucu yalnızlığını çok iyi yansıtan hikâyelerdendir.Sağlıklı iletişim kuramayan Abdulmuttalip Bey’le Nüveyra Hanım bir kapalı kutu içinde yalnızlığın verdiği elemle iç içe yaşamaktadırlar.İnci Enginün, Vav’lar hikâyesi için şöyle bir görüş belirtmektedir:

‘’Sabahattin Kudret Aksal erkeğini anlamayan ve dünyasını zenginleştiremediği gibi , düşüncelerini kesen kadınlardan sıkça söz etmekte ve genellemeler de yapmaktadır.Artık emekli olan Abdulmuttalip Bey öteden beri yapamadığı hattatlıkla uğraşmak istemektedir.bu tek bir harfin ‘’vav’’harfinin hattatlığıdır. Karısının hoşlanmaması engellemez onu. ‘’Her yerde çizdiği’’ vav’lar’’ görünür.Karısını ürküten bir meşgaledir bu, kocasının ürettiklerini yok eder . Bu mücadele Abdulmuttalip Bey’in üretmek istediği nesneye dönüşümüne kadar sürecektir. Karı koca arasındaki iletişimsizliği hatta düşmanlığı ve bundan doğan sonsuz yalnızlığı böylesine anlatan bir başka hikaye hatırlamıyorum. Vav artık herhangi bir harf değil , yalnız ve hiç anlaşılmamış sanatçının sığınağı hücresidir.’’(4)

Abdulmuttalip Bey’in evi kendisi için karanlık bir mezar gibidir .Canlı bir insan değil de sanki bir ölü vardır.Mekân o kadar sessizdir ki ‘’ Dünyanın en sessiz sineği uçsa kanatlarının havaya değmesini çıkardığı ses’’ duyulur. Yaralı Hayvan, Soyut Oda hikâyelerindeki kahramanlar gibi Abdulmuttalip Bey’de bir yere sığınma ihtiyacı içindedir.O yıllarca hayalini kurduğu vav hattatlığına sığınır.Ama bu vav düşkünlüğü yalnızlığı artırmaktan başka hiçbir şeye yaramaz .’’Budha yunuları gibi , zaman dışı bu iki yaratık ‘’ içsel yalnızlığın , yoğun iletişimsizliğin birleştirdiği iki timsaldir adeta Abdulmuttalip Bey ‘in vav hırsı o kadar fazlalaşır ki evin her yanı vav harfi ile dolar.Kapıda , bacada , mutfakta , halının altında , tuvalette vs. kısaca her yerde vav vardır. Vav’ların çoğalması nasıl yalnızlığın artmasıyla eş orantılı ise ileriki günlerde azalması ölüm haberinin yaklaştığını vermektedir.

‘’ Vav’ların günden güne azalışı ile Abdulmuttalip Bey’in sağlığının bozulmaya başlamasıydı . ‘’(‘’Vav’lar , SÖ., s.271)

 
Toplam blog
: 48
: 444
Kayıt tarihi
: 22.07.06
 
 

Göktu Kara (1978-( Ozan) Toplumsal yaşantıyı düş-yaşantısıyla birleştirerek bu alanda diğer ozanl..