Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Kasım '11

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Safranbolu ve "şıpıdık" terlikleri..

Safranbolu ve  "şıpıdık" terlikleri..
 

Evler, birbirlerinin aynı. Matruşkalar gibi


Karabük’ün Safranbolu İlçesinde, geçtiğimiz bayram döneminde otellerinin doluluk oranı, % 85’lere ulaştı.

Vaktiyle dar kafalılar, Safranbolu'nun, günübirlik ziyaret edilecek bir yer olduğundan  bahisle burayı konaklamağa açmanın, lüzumsuz olduğunu ifade etmişlerdi.

Mimari plana dayanmayan, 18 nci yüzyılda inşa edilmiş ve günümüze kadar gelebilmiş Osmanlı evleri ve konaklarında, bu gün, yerli ve yabancılara “nostalji” yaşatılmakta.

Her bir pansiyon ve konaklama tesisinin odaları, eski geleneksel motiflerle dizayn edilmiş  olması, insana huzur veriyor. Buralarda geceleyenler  "zaman tünelinde," eskiye doğru yolculuk yapıyor.

3 bin yıllık geçmişe sahip olan ilçe, UNESCO’ nun Dünya Mirası listesindeki yeri, çok muhteşem. Üç katlı, 6 – 8 odalı evler tam bir Osmanlı mimari eseri.

Dişe ve damağa  yapışmayan, genzi yakmayan lokumları, çikolatalardan daha çok satılıyor burada. Safran kullanımı, burada kültürleşmiş.

Safranbolu, dünyaya açılan bir nostalji penceresi. Modern dünyaya atılı bir köprü vazifesi görüyor. Dört dörtlük eskiye dönüşü yaşamak isteyenler de çoğunlukta. Bunlar, namazında, niyazında, kendi hallerinde, kendi kültürleri çizgisinden çıkmak istemeyen sakin kimseler.

Evlere bakıyorsunuz. Her köşeden, eskiye bir çağrı ulaşıyor. Sizi kendisine çekiyor. Sanki gizli bir el, tutmuş yakanızdan, usul usul anlata anlata sizi kendine çekiyor. Bir sihir var ortalıklarda. Bunu sadece siz görüyorsunuz sanki.

Ayağına bir şalvar, bir şıpıdık terlik,  veya arkası basık bir yemeni pabuçla çıkın ortaya, hiç mi hiç yadırganmazsınız. Çocuklaşıp, bir anda sokaklarda çember çeviresiniz gelir.

Yerlisi öyle yapıyor zaten. Tarhanasını, bulgurunu salçasını dam başlarında kurutuyor. Evinin mahzenindeki raflara diziyor. Evlerde odun sobası yakıp, gıcırtılı tahta merdivenlerle üst katlara ulaşılıyor. Güğümler, soğusun diye kuyuya sallandırılıyor.  Oh ne ala. Kapıcı aidatı yok. Yönetici parası yok. Asansör parası yok. Ara ara Saatli Maarif Takviminden de vecizeler okuyup,  “hımmm! “ diyerek de başınızı sallaya sallaya düşüncelere dalarsanız, sizden keyiflisi sizden kültürlüsü yok bu diyarlarda.

Geceler, eskiden  mahalle bekçilerinin düdük sesleriyle ürperirdi bu diyarlarda.  Her bir düdük, ayrı ses verirdi.  Böylece  öttürenin kimliği de anlaşılırdı.

Geceleyin, ocağa cezveler sürülür, masallar anlatılır, “yüreğine Ay doğmuş” diye başlayan fallara bakılırdı. Tombalada “birinci çinko” diye bağıranlarımıza, gıpta ve kıskançlıkla bakılırdı. Ocakta da Bartın kestaneleri pişirilirdi. Bartın kestanesi dedin mi, orada duracaksın! Hele ufak olanları...

Zehra Bilir, radyodan yanık Türküler söylerdi. Anneanne, babaanne, gelinle kaynana, görümceler bir arada yaşardı. Evin kedisinin, komşunun ciğerinde gözü olmazdı.

Öğleyin ajanslar hiç kaçırılmazdı. En çok da, " yalancı çobanın"   evinin yanmasından söz edilir, “Yalancı, yalancı, sözüne kimseler kanmaaaaaz” diye nakaratı tekrarlanırdı.

Safranbolu’ya gidenler, bu nostalji kervanına katılmalıdır. Zamana yolculukta duraklar sık sık  maziden birer yaprak olarak önünüze dökülüverir. Zaman tüneli yolculuğunda yolcular, ruh zenginliği ile dopdoludur buralarda.

Ne güzel günlerdi onlar. Tadından yenmezdi. Hayat Mecmuası, Sherlock Holmes’ler okunurdu. Herkes, herkesle aynı düşü kurardı. Herkes kendi düşünü yaşardı. Hayat her günkü gibi aynıydı. Ruhlar kararmaz, aydınlıklarla dolup taşardı. Velhasıl bu eski tür yaşamda hayat  “devamı  yarın” gibi elle tutulur, gözle görülür “arkası yarınlar” la doluydu.

O günlerden bu yana mesafeler aralandı. İşte insan; bu şehri görünce, içi, bu tür nostaljilere kapılıyor. Bu Safranbolu, böyle şeylere daima açık. Ama bu yaşama insanlar, ne kadar zaman dayanabilirler? Burası meçhul

Evler birbirinin kopyası sanki. İç içe geçmiş matruşka’lar gibi.

Evinizin penceresini çerçevesini sökün, aşağı mahalledeki evlerden birine takın, aynı. Hiç fark etmez. Yollar daracık. Lokum satan kızlar  güzel mi güzel. Lokumlar da güzel.

Evlerin yapımında kerpiç, taş, ahşap, alaturka kiremit kullanılmıştır. Pencereler kapalıdır. Anası, danası, kaynanası cümle yakın akrabalar, bir arada oturmaktadır.  Oğlan  evlenince,  ona ev açılmaz. Masaya bir tabak daha konur.

Üst katlara ahşap merdivenlerle ulaşılır. İkinci katın tavanı basıktır. Ocaktan alınan közler, mangala konur. Yatak odası böyle ısıtılır. Evin kedisinin sırt tüyleri daima yanıktır.  Onun yeri, yüksek ayaklı mangalın altıdır. Gaz lambasının yerini fitilli lambalar, lüksler ve elektrik almıştır. Her birinin izini burada görebilirsiniz. Büyük evlerde serinlik olsun diye havuzlar bulunur. Yangında da lazımdır burası

Hangi evden bakarsanız bakın, manzara değişmez. Her ev birbirinin kopyasıdır.  Fatma'nımın evine gidiyorum derken, bir de bakmışsınız, kendinizi,  Hacer Hanımın evinde bulmuşsunuzdur.

Ört ki, ölem!

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..