- Kategori
- Edebiyat
Şairliğin aşamaları 3 : Şiirde özgecilik
Şiirde bir ileri aşama, artık şairin yalnız kendisini, sevgilisini değil, diğer insanları da işin içine katıp, toplumun çeşitli sorunlarını ele almasıdır. Bu çeşit şiirler “Dâva” şiirlerdir. Bir şeyi ispatlamak, bir şeye karşı olmak bu şiirlerde sık sık görülen konulardır. Bu tip şiirler artık daha çok, “Serbest Müstezad” veya serbest biçim denilen bir yapı içinde kurgulanırlar.
Böyle bir şiirin şairinin daha bilinçli, daha çok şiiri tanıyan; şiirin macerasını daha çok bilen kişi olduğu varsayılabilir.
Kişi varolan sorunlara bodoslama dalabildiği gibi; “ironi” yoluyla, yarı alaylı, dolaylı olarak sezdirerek bir şeyi anlatmaya çalışır. Bu şiirleri şu biçimlerde gösterebiliriz:
a. Taşlama Şiirleri:
Şair ya dikkat çekilmek istenilen konuyu,davayı, sorunu ya doğrudan doğruya bağıra bağırmayı tercih eder. Bu durumda şairin hapishaneye girdiği veya işinden olduğu tarihte çok görülmüştür. Yöneticiler, işlerine geldiği zaman, şairlerin şiirleriyle topluma hitap ederler, onu coştururlar; işlerine gelmediği zaman onları içeri göndermekte, işsiz bırakmakta tereddüt etmezler. Yeri gelince işkence bile ederler veya yakarlar (Metin Altıok bir şairdi; niye yandı ki..!) Veya Taşlama Şiirlerde olduğu gibi amacını, söylemek istediğini bazı benzetmelerle, uzuk çağrışımlarla dinleyenlere çağrıştırmak ister. Taşlama şiirler, daha çok avama hitap edecek düzeyde şiirlerdir. Ne kadar açık olurlarsa o kadar vurucu olurlar.
b. Espri (hiciv) şiirleri.:
Bu şiirlerde hiciv, mizah vardır. Ama gülmecenin ardında acı bir vurucu güç taşırlar. Espri şiirleri, daha çok kısa vurucu şiirlerdir. Çoğu zaman küfre kadar giderler. Anlamları biraz düşününce, dolaylı olarak çıkar. Bu şiirlerin üstadı, tarihte Şair Eşref, Neyzen Tevfik ‘di, çağımızda Metin Eloğlu örnek olarak verilebilir... Orhan Veli’nin bir çok şiiri de buraya girer.
a. Dâva Şiirleri:
En aşırı tezleri savunarak, doğrudan doğruya baştaki yöneticileri veya yönetimi hedef alabilirler. Bu tip şiirleri yazan şairler, korkmazlar, hapishaneye girmekten çekinmezler. Namık Kemal, Tevfik Fikret, Nazım Hikmet şiirlerini bu faz üzerinde, çekinmeden yazmışlardır. Bu tip şiiri yazan şairlerin, zeki, cesur, şiirin “anhasını-minhasını” çok iyi bildikleri varsayılır.
Fakat bu tip şiirlerin de bir süre sonra, dava adına, konferans vermeye dönüştüğü de görülmüştür. O zaman sorulur, eğer belli bir konuda konferans vermek istiyorsan, o takdirde niye bunu, düzyazıyla, nesirle yapmıyorsun.! Sorulabilir. Ama şaire, şiir yolu daha kolay gelebilir. Mehmet Akif Ersoy, davasını böyle savunmamış mıdır? Necip Fazıl Kısakürek böyle şiirlerini bu hava içinde yazmamış mıdır?
Bazılarına göre şiir yazmak,”Aşk Şiiri” yazmak ve sevgilinin eline tutuşturmaktır. Bazılarına göre bu şiirin asıl işlevi değildir. Şiirin asıl işlevi, insanın, insanlığın, toplumun sorunlarını bağıra çağıra, şiirle anlatmaktır. Çünkü şiir çok güçlü bir araçtır. Şiir tek başına kullanılabilir, diğer yandan, şiir müziğin yanında, içinde yer alır; daha güçlü hale gelebilir. İki sanat dalı birleşip güç elde ederler. Düşünün insanlar Zülfü Livaneli’yi niçin severler..
Şiir yazmak demek, içinde bulunduğumuz toplumun sorunlarını anlamak ve anlatmak demektir. İnsanın acılarına ortak olmak ve bunu dile getirmek demektir.