Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ekim '11

 
Kategori
Kültür Turizmi
 

Salihli; paranın şiire dönüştüğü simya kenti

Şiir ve Salihli ikilisini M.Ö. 6. ve 7. Yüzyıllardan beri biliyorum. O yıllarda ben de oradaydım. Şairler şiirlerini  okur, filozoflar felsefeden temalar üzerine tartışırlardı. Bazen de şairlerle filozoflar şiir-felsefe diyalektiği üzerine konuşurlardı. Ben de bazen şiirlerimden paylaşırdım onlarla, bazen de zıtların birliği üzerine bilgi alışverişinde bulunurdum. Yine oradaydım.  İki bin yedi yüz yıl sonra. Mahsuni hayranı Halil Altın’ın bağevinde Bağlama çalıp Mahsuni’nin "Zevzek” adlı deyişini söylüyorduk: “Adam olamadın gitti zevzek! Yürü be yürü be yürü be; adam değilsin, adam olmayan hakkı ne bilsin, hakkı bilmeyenler halkı ne bilsin…” Zevzeklerle işimiz olmazdı elbet, gönül adamlığı faslındaydık. Çünkü  Mahsuni’nin dediği gibi “sevgidir dinimiz bizim.”

Para ve Salihli ikilisini de yine o yıllardan beri bilirim. Kral Meles’in kurduğu Sart, Kral Sardes’in ilk parayı bastırdığı yerdir aynı zamanda. Maden işçisinin döktüğü paralar Salihli’nin orta yerine saçılırken de ben  oradaydım. Ama beni daha çok şiir ilgilendiriyordu. Bu yüzden, bana göre Salihli şiir demektir biraz da. Öyle olduğu için de dünya tarihinde benzerine az rastlanır, Türkiye’de rastlanmaz biçimde yıllar yılı sürdürdü Salihli Şiir Akşamları’nı. Orada şiir okumak bana nasip olmasa da 2011 baharında 45. kez yaşama geçirdi örneğin. Olağanüstü bir güzellik! Yaşasın! Sanatın yabanıl duyguları, dolayısıyla insan ruhunu eğiterek insanı insan eden özelliği nedeniyle bu kentin son iki dönem Belediye Başkanı Mustafa Uğur OKAY tarafından, yıllardır çok daha büyük bir sahiplenmeyle sürdürülmesi ayrıca saygıya değer çağcıl bir davranış olarak geçecektir Salihli tarihine.

Üzüm ve bağ kültürüyle ilk kez karşılaşıyordum. Hem de tam göbeğinde. Bu nedenle Salihli ovasını dolduran  bağlar bana denizi anımsattı. Halil Altın’ın bağların ortasındaki evi de gemiyi… Sanki Marmara denizindeki bir gemideydim. Ötede Bozdağlar… Bu kadar devinimli dağ silsilesiyle daha önce karşılaşmamıştım. Bozdağ’ın içinde onlarca küçük dağ ve tepe var. Her biri güneşin ışınlarını ayrı biçimde yansıtıyor, her biri ayrı bir renkte görünüyor. Birbirinin koynuna girmiş durumda ovayı gururla izliyor, uzak koyaklarına konuk ettiği köylerin curcunasını yaşıyor. Dikkatle baktığımda Bozdağların Sipil Dağı’yla coşkulu bir buluşma içinde omuz omuza vererek halaya durduğunu görür gibi oluyorum.

Salihli’nin doğusunu kaplayan üzüm bağlarının içinde çok sayıda  bağevi vardı ve hepsi de birbirine benziyordu. Halil Altın’ın verdiği bilgiye göre, hemen hemen hepsi de Alevilere aitti. Alevilerin dışındaki bağcılar bağevi yapmamıştı çünkü. Bağevlerinin yalnızca Alevilere ait ve birbirine benziyor olması, onların Cumhuriyetimiz tarihindeki yerlerini de anlatıyor gibiydi. Üretici, yaratıcı ve bütünleştirici. Evlerin  var oluş ve duruşlarının altında derin bir felsefe yakaladığımı söyleyebilirim: “Biz varız, ileri görüşlüyüz, özgeyiz ve bir bütünüz” diyorlardı.

Paranın sanatı kovamadığı, hatta sanata dönüştüğü bir simya kenti Salihli. Sanat bu kentin ruhunu oluşturuyor çünkü. Şiirle, felsefeyle başlayan tarihinin son duraklarında da heykeller var. Kent meydanları ve o meydanları süsleyen heykeller. Bu, bir kent  için çok önemli. Çünkü kentler çağdaş dünyanın yerleşim alanları olarak kimliklerini ve kişiliklerini sanat üzerinden kurar, sanatsal varlıklarıyla boy gösterirler. Heykeli, alanları, sinemaları, parke taş döşeli sokakları, sergi ve konser salonları olmayan kent benzeri yerleşimlerin büyük kasabalar olduğunu söylemeliyim. “Emekçilere Saygı”, “Annelere Saygı” adlı heykellerini, Uğur Mumcu anmalığını, Demokrasi Parkı’nı görünce bu kentin yönetim tarihini merak ettim ve gördüm ki Salihli’yi “Salihli Kenti”  yapan yönetim  anlayışları ve yöneticileri büyük oranda “sol” düşün yapısına sahip. İşte bu! Heykellerin yarattığı sanatsal atmosfer… Caddelerin genişliği, sokakların parke taş döşemesi… Hemen hemen her dört yol kavşağının bir alan biçiminde düzenlenmiş olması… Cadde ve sokakların tertip ve düzeni… Kentin tümüyle tertemiz ve yemyeşil bir görünüm içinde olması… En önemlisi de, bu güzelliklerin kentin her yanına, her semtine eşit biçimde paylaştırılmış olması… Sinemaları… Kitapçı dükkânları… Kapalı pazar alanları… Ama bütün bunların altında, üstünde, yanında yer alan en büyük hoşgörünün varlığı… Demek ki her şey bir sistem içinde… İsteyenin orucunu tuttuğu Ramazan ayı olmasına karşın, isteyenin kem bakışların tacizinden, İslam magandalarının fiziki tazyikinden uzak rahatça yiyip içebilmesi… Sağlıklı yaşamın imlerinden bisikletlerin,  motorlu bisikletlerin çokluğu, saygı duymakla birlikte çağımıza yakıştıramadığım, insan doğasına ters düştüğüne inandığım kara çarşaf ve türbanın azlığı… Kısacası Salihli yalnızca iyi bir kent değil, aynı zamanda hem iyi, hem güzel hem de çağdaş bir kent.

Salihli ve cunta ikilisine gelince… Bunca güzel ve gurur verici duygularla Salihli sokaklarını dolaşırken gözlerime inanamadığım bir gerçekle karşılaştım. Salihli kent kimliğini, kişiliğini gölgeleyen sevimsiz bir gerçeklikle… Amerikan emperyalizminin “bizim çocuklar” listesindeki baş isim olan Kenan Evren cuntacısının isminin Salihli’deki bir parka verilmiş ve hâlâ orada duruyor olması aklımı karıştırdı. Elbette bu yarayı neşterlemenin öyle kolay olmadığını biliyorum. Örneğin yıllar önce Bursa’da buna benzer bir durum olmuştu. Bursa’da Nâzım’ın on yıldan fazla tutulduğu ve dünya dillerine çevrilen en güzel şiirlerini yazdığı cezaevi, Nâzım Müzesi olması gerekirken, Nâzım’ın adını unutturmak isteyenlerce yıkılmak istendiğinde, buna karşı durmak isteyen Belediye Başkanına bir gece yarısı telefonu gelmişti. Başkan bu telefona boyun eğmemiş ama yıkımı da durduramamıştı. Sözün özü şu ki, Salihli imgesinin bu isimle bağıntılı olarak tehdit altında olduğunu duyumsadım ve bu konuda Salihli halkının örgütlü aydınlık yanının devinime geçmesi gerektiğini düşledim. Çünkü “bizim çocuklar”ın Salihli’ye yakışmayan lekesinin bir an önce silinmesi gerekiyor. Çünkü aynı kentin içinde, bu parkın biraz ötesinde Uğur Mumcu “vurulduk ey halkım unutma bizi” diye çığlık atıyor. Uğur Mumcuları da, onların uğruna öldükleri halkını da vuranların, vurduranların değil Salihli’de, ülkemizin hiçbir yerinde adlarının anılmaması, anılacaksa da lanetlenmesi gerekiyor.

Salihli’nin yaklaşık dörtte birinin jeotermal enerjiyle ısıtılması çok ilginç geldi bana. İnsanlar evlerinde bu suyla ısınıyor, bu suyla banyo yapıyor, duş alıyor, bu suyla sağlıklı bir ilişki içinde yaşıyorlar. Kurşunlu’dan çıkan jeotermalin dev borularla kente gelişini yerinde görerek heyecanlandım. Her yanından kaplıca suları fışkıran ama bu sularını egemenlerin keyfi kullanımından, ranta çevirerek sömürmesinden kurtaramayan, halkını yararlandıramayan Bursa kent yöneticilerinin kulakları çınlasın.

Temmuz-Ağustos sıcağında ve bir ay içinde iki kez gelip hayal bile edemeyeceğim biçimde yaşadığım Salihli’ye beni atan rüzgâra gelince… Bir sevda öyküsü bu. “Dünür” olma hali. Taa Londra’larda yaşayan doktor oğlum Özgür’le Salihlili Ayşegül’ün aşkı yüzünden buralardaydım. O rüzgârın fırtınaya dönüşmesi sonucunda kendimi Salihli’ye savrulmuş olarak buldum. Önce Ayşegül’ün ailesiyle tanışmaya, sonra da Ayşegül’ü oğlumuza istemeye gelmiştim. Yanımda eşim Akgül ve kızlarım Zahide’yle Çağdaş da vardı. Bir de Özgür elbet.

Altın ailesiyle tanıştık, kızı istedik, kabul gördük ve dünür olduk. Halil Altın ve eşi Gül Altın’ın, kızları Hacer, Kadriye ve gelinimiz Ayşegül’ün özel ilgileriyle güzelleşen Salihli günlerimiz “odun köfte” lezzetinde, parklarındaki fıskiyelerden fışkıran suların berraklığında, üzüm bağlarının  serinleten havasında ve Salihli’nin çağı yakalamış kentsel güzelliğinde geçti.

Ailemin bir, ama benim iki dünürüm oldu. Biri Altın ailesi, diğeri de Salihli. Altın ailesine hoşça kal sevgili dünürüm diyerek teşekkürlerimi sunarken; Salihli’ye de, görüşünceye kadar yine sanatla, şiirle kal. diyorum. İnsana huzur veren güzelliğine bereket.

  

 
Toplam blog
: 74
: 569
Kayıt tarihi
: 11.03.10
 
 

1954 yılında Kars’ın Arpaçay ilçesine bağlı Bardaklı köyünde doğdu. Türkiye’nin çeşitli yörel..