Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Mart '11

 
Kategori
Deneme
 

Samimiyetmetre

“Bunların güler yüzlü olmalarına kanma. Sana karşı saygılı ve kibar davranmaları içlerinden gelen bir davranış biçimi değildir. Sen bunları bilmezsin. Yüzüne gülmeleri ve samimi karşılamaları görevleri gereğidir. Yoksa samimi olduklarından değil.” 

Bozulmuştum doğrusu. Tercümanımızın bu sözleri karşısında hayal kırıklığı yaşamıştım. 

Yapımız gereği bize güler yüzlü ve samimi davrananlara (veya davrandığını sandığımız kişilere) aynı şekilde karşılık veririz. Hatta altta kalmamak için daha samimi davranmaya özen gösteririz. 

Ama bir an için “Olabilir, adamlar görevi gereği böyle davranıyorlar. Herkes herkese karşı içten samimi olamaz ki?” dedim tercümanımıza. 

“Öyle değil” dedi, “Bunlar birde içten ve arkandan hakaret ederler, çünkü sevmezler.” 

Bir program gereği katıldığım yurt dışı gezisinden aktardığım bu kısa anekdottan dersimi aldım tabi. 

Bu olmadı işte. Bunu kabul edemezdim. Bu konuşmadan sonra onlara karşı samimi görünseler de mesafeli durdum. 

Bu olay bir program gereği yurt dışı gezimizden kısa bir anekdot. O gün bugündür yüzüme gülüp samimi davranmaya çalışanları tartmaya, içlerinden geçeni okumaya çalışırım. 

Ne kadar başarılı olurum tartışılır tabi. 

Öyle sahtelikler yaşıyor ki insan, gerçeğinden ayırt etmekte zorlanıyor. 

Elimizde samimiyetmetre yok tabi, çünkü daha icat edilmemiş. 

Ama tecrübe denen şey bu konuda kısmen yardımcı olabiliyor. 

Bu da bir kereden olmuyor tabi. Yıllar gerekiyor, yaşanması gereken çok olaylar gerekiyor bunun için. 

Başka bir deyişle kitap adamı değil hayat adamı olmak gerekiyor. 

Bugünlerde sıcak yaklaşımların, samimiyet göstergelerinin, sizdenim söylemlerinin envai çeşidi yaşıyoruz. 

İnsanların, muhatap kitlelerin önemli gördüğü şeylerin altı çiziliyor, ben de önemsiyorum taahhütleri veriliyor. 

Bunun karşılığında da güvenleri isteniyor. Bu güvenlerin de seçmeye dönüşmesi talep ediliyor. 

Bir yandan bu diyalog ve ilişkiler yaşanırken bir yandan da dirsek temasları ve kutsal ittifaklar yaşanıyor. 

Hedefe giden yolda her şey mübahtır önermesini şiar edinenlerden tutun da düşmanımın düşmanı dostumdur birliktelikleri hayata geçiriliyor. 

Sanki ortada iki sahne varmış gibi. 

Biri ön planda, seyircilere gösteri yapılan yerde. Burada her türlü dostluk, barış, kardeşlik, memleket ve insanperverlik replikleri icra edilirken ve mümkün olduğunca seyirciler iknaya çalışılırken, daha arka planda, hatta kuliste kalan ikinci sahnede ise daha farklı roller icra edilmekte. 

Kimlerin ve nelerin altının ve üstünün çizileceğine burada karara bağlanıyor. 

Biri göz önünde yaşanırken diğeri kuytularda yaşanıyor. 

Biri biliniyor, diğeri tahmin ediliyor. Tahmin ediliyor, çünkü ya ispatı mümkün değil veya ispat etmek ispat edecek kişinin işine gelmiyor. 

Ama insanımız sağduyulu. Ama insanımız feraset ve basiret sahibi. Sezgisi kuvvetli. 

Edebi gereği, saygısı ve efendiliği gereği yüzüne vurmuyor/vuramıyor bunların. 

Tavrını ortaya koymak için zamanını bekliyor. Usulüne göre cevap vermek için sabrediyor. 

Bu arada herkesi kendisi gibi bilenlerimiz de inanıyor ikna söylemlerine

Umut diyor, belki bu sefer olur diyor. 

Altı çizilen şeylere inanıyor, inanmak istiyor. 

Bir yandan da içinde kuşku, “ya işleri bitince altını çizdikleri şeyin üstünü çizerlerse?” diye de korkuyor. 

Öyle ya,  

Ya gördükleri değil de sezdikleri gerçekse? 

 
Toplam blog
: 7
: 544
Kayıt tarihi
: 12.12.09
 
 

İlk, orta ve liseyi Adıyaman'da okuduktan sonra Erzurum Atatürk Üniversitesi'nden 1987 yılında mezun..