Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Ağustos '16

 
Kategori
Felsefe
 

Savrulmaktan geleceği yaratmaya koşmak...

Savrulmaktan geleceği yaratmaya koşmak...
 

KIRMIZI AYAKABI HER DAİM


Savrulduğum zamanlardı; ya da hala zamanlar…..  Savrulmayan var mı hayatın içinde gerçekten? Hani şöyle ritüelleri içinde yaşayabilen. Hani şöyle hiç zikzaklanmadan yolları olabilenler var mıdır?
 
Hangisi daha güzel; insana dair olan hangisi? Dümdüz yaşayıp gitmek mi yoksa zikzakların arasında dişlilerin çarkında uğraşıp didinmek mi?
 
Tüm inançlara bakmak lazım insana dair; kahramanlık öykülerine ya da filmlerine. Paganlardan Semevi dinlere dek bakmak gerek dinler tarihine. Ne niçin oluyor anlamak için. Bir çoğu sabrımızın; teslimiyetimizin ölçüldüğünü kabul etmekte. Boyun eğmenin asıl olduğunu ama bir yandan da mücadele edilmesi gerektiğini. İlahi bir kader olduğunu kabul ederken; kaderimizi değiştirebileceğimizi de söylemekte. Dinler tarihi; dinimiz. Çok inanmış ama çok da isyan etmiş bir kadın soruyor bu soruları; acı çekmenin sorguluyor nedenlerini.
 
Acı  çekmek; fizyolojik, beyinsel ve de psikolojik. Acı çekmek ile ilgili bir kitabı elime aldığımdan bir kaç gün sonra hayatımın en ağır darbelerinden birini yaşadım. Yüzüm gülüyor görünse de ki genellikle hep öyledir; acıyı bal eylemiş bir şekilde ( Hasan Hüseyin) ; toparlanmam çok uzun sürdü. Toparlandım mı; sadece kaybıma alıştım. İşte; en acı olan da bu; hani demiş ya şair acıların bile bu çağda artık uzun sürmediğini. Yaşamaya devam ediyoruz ne yazık ki ve de şükürler olsun ki. Hani çelik teller bile çekerken yüreğini ya da keserken; ölüme bile koşamazken; ölmek isterken. Yaşamaya devam etmek ne ağır bir yüktür. Nefes almaya;uyumaya, uyanmaya bir müddet sonra yeniden yemek yemeye;   çalışmaya ve hatta gülümsemeye bile devam edebilmek. Tevekkülün gereği bu mudur? İsyan etme demiş; çok ağlama demiş o zaman gözyaşlarını niye vermiş?
 
Ama bazen yaşamak ölümden beterse……ölmeye  bile hakkım yok diye çok düşündüm; ölmeye bile hakkım yok; şimdi bakınca zaten hakkımız ve iznimiz yok; verileni biz alamayız. Diye yazarken; birden aklımın oyunu bana ne eyledi:
 
Bademler çiçek açıyordu;  uzun beyaz saçlarını tek örgü yapmış kadın oturmakta idi nehrin kıyısında. Zaman; bugünden yıllar sonra. Gözlerini yummuş güneşin ışınlarıyla konuşurken; minik adım sesleri duydu. Kırmızı pabuçlu genç kız ona doğru koşmakta. Elinde iki adet çikolata. Kadının geleceği, yılların incisi.  Arkasından artık genç olmayan bir adam. Oturdular yanına;son bilimsel başarısını anlattı her zamanki heyecanıyla. Kadın alnından öptü onu. Adam gider gitmez; kadın ve kız ayakkabılarını çıkardılar ; ayak tabanlarını güneşe uzattılar. Beyaz saçlı kadın çantasını açtı, altın kaide üstünde siyah bir inci çıkardı; ince altın zincire takılı. Kız sordu ‘ Yine kaç yıllık  bu?’  ‘Babandan bile yaşlı  ‘dedi kadın. Çikolatalarını açtılar; saçlarını rüzgara savurdular.
 
Kadın başını yukarıya çevirdi ve  ‘ Teşekkür ederim‘ dedi. İstediğin zaman ölebilirim. Şu an için; yine minnettarım sana. Aklına kırmızı çizmeleri  geldi;kıza gülümsedi;biliyordu henüz ölmeyecekti. Çünkü;artık genç olmayan adamın dünya için yeni hediyesini görecekti.
 
Elimizdeyse geleceği çizmek…… budur……AŞKLA…..
 
 
 
18.8.2016  14.23    
 
İSTANBUL
 
 
Toplam blog
: 106
: 680
Kayıt tarihi
: 17.07.07
 
 

Güneydoğu Anadolu bölgesinin Siverek  ilçesinden çıktım; üstüne Maarif Kolej eğitimi aldım ve tıp..