Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

AYFER AYTAÇ GAZETECİ YAZAR

http://blog.milliyet.com.tr/ayferaytac

17 Ekim '18

 
Kategori
Sağlık
 

Şehir Hastanesi Şehir Merkezi Gibi

Şehir Hastanesi  Şehir Merkezi Gibi
 

İnsanlar değişmedikten sonra, binalar değişse ne olur?


Şehir Hastanesinin Houston hospital  gibi olma gayreti ranta dönüşmüş. 
 
Hastanenin içerisinde sıra sıra dükkanlar yapılmış çiçekçi, börekçi, hatta giysi satışı yapılan yerler açılmış. Hastanenin kendine has kantini cafesi, pastanesi, postanesi ayrı bölümler.
Hastanenin tam karşısına 'da tavuk rüyam, simitçi hülyam, tostcu alemi, cafe malemi, pideci polemi, medikalciler, eczane dizileri dolmuş taşmış. 
Ayrıca taksi durakları, dört tekerli büfede çay simit satıcıları, şişede nane yağı, karadut şurubu, çörek otu yağı, gül şerbeti şurubu satarak şifa arayanlara alternetif tıp sunanlar, seyyar sucular, baloncular, ne isterseniz yolunuza serilmiş. 
Ayaküstü dönerci, köfteci, nohutlu pilavcı, lahmacuncu, yok yok velhasıl. 
Satışa yönelik her şey var da, hastaneye geçişe bir üst geçit bulunmuyor. İlla herkes taksiyle yahut şahsi arabasıyla gelecek. yayalar refüjlerden cambazlık yaparak geçecek.
 
Hasta can derdinde, rantçılar para peşinde. Ne kadar çok hasta gelse de o kadar çok kazansak düşüncesinde. 
Hasta ziyaretçileri bekleme süresince oturuyor buralara, daha kıçları sandalyeye konmadan garson bitiyor başlarında, "çay mı kahve mi" sualinde. 
Hastane henüz yeni ya bu fırsatçılarında göz doyurur müşterileri yokmuş, bu yüzden de simidi tostu mikro dalgada ısıtıp veriyorlarmış. 
Yaşlı bir hasta yakını hastane ziyareti öncesi buraya uğramış, ısıtılıp getirilmiş bayat simitten yirmilik dişi kırılmış. Düşünün artık ne kadar bayatmış.
 
Şehir hastanesinin acili tâ arka taraflarda, hastanenin önünde otobüsten inip acile gitseniz arkaya dolan dolan bitmiyor. Tabelasını gördüğünüzde de merdivenler çık çık tükenmiyor. 
Acil servis araba sahiplerine göre yapılmış. "Araban yoksa taksiyle gel" denilmiş." Taksiciler kayırılmış. Hastane yeri oldukça uzak, bu hal hastalara büyük bir tuzak. Uzak bir mahalleden hastaneye taksiyle ulaşmak 65 lira tutuyor. Paran var mı, soran yok. Paran yoksa hasta olma mantığı.
 
Acili arşınlamak saatler sürüyor. O kadar büyük. Nereye gidip nasıl sıra alınacağı bilmiyorsunuz. Sıra almadan acile giriş yapamıyorsunuz. Zira kapıdaki güvenlikçiler önce kayıt yaptırın diyor, öfkeli bakıyor, nereye kayıt yaptıracağımızı söylemiyor. 
Kendiniz arayıp bulacaksınız. 
Hadi aradınız buldunuz, yetmiyor efendim. Bir de sarı salona gideceksiniz, pratisyen acil doktorları oradaymış. Ama sarı salona geçmeden önce mavi salonda tansiyonunuzu ölçtürüp, yeşil salondan onay almanız gerekiyormuş. 
 
"Burası nasıl acil," diye soruyorsunuz. "Sistem böyle" cevabı alıyorsunuz. Nasıl bir sistemse daha oturmamış. Amuda kalkmış, doğrulamıyor.
 
Rançcılara pazar olmuş hastanenin sistemini sorgulamaya takatiniz yetmiyor, kocaman salonların arasında koşturmaktan nefesiniz tükeniyor.
 
Poliklinik servisine yöneldiğinizde de durum farklı değil. Koca koca ak boyalı salonlar, salonlarda sıralı renkli koltuklar. Ve bu koltuklara oturanların tam karşısında dev ekran televizyonlar. 
Çocuklar için oyun odaları bile düşünülmüş. Buraya 0-6 yaş çocuğu olanlar geliyor, doktor sırası beklerken çocuklarını kırmızı salıncağa, mor kaydırağa bindiriyor.
 
Her doktorun odasının kapısında monitörler var. Hasta adının çıkacağı sırayı oradan öğreniyor. 
Ne var ki doktorların muayenehanelerinin bulunduğu koridorda oturmaya yarayacak bir tek tabure bile yok. Sırası az kalmış hastalar adım çağrılır telaşında, eskiden olduğu gibi doktorun kapısı önünde birikiyorlar. Bizde bu alışkanlık kolay geçmeyeceğe benziyor. 
 
Sırası gelen hastaların muayene şekli de eskiden olduğu gibi ayaktan. Doktor soruyor hastaya "Şikayetin ne?" Hasta cevaplıyor. "Baş dönmesi, mide bulantısı" hasta gençse, doktor onu kadın doğumcuya yönlendiriyor. Yaşlıysa ilaç yazıp eve gönderiyor. 
Doktor hastasıyla detaylı ilgilenmiyor. Çünkü herkes hasta ve herkes burası yeni yapı, burada her şey yenidir" deyip koşup gelmiş gibi. Hastane o kadar kalabalık, koridorlarda her yaştan insan seli. 
 
Ayrıca hastane personelide bir 15 bin kadar varlar. Düşünün doktoru, hemşiresi, hastane yönetim kadrosu dışında, güvenlik ve temizlik ordusu mevcut. 
Doğruya doğru hastane pırıl pırıl, ama içi dışı çok kalabalık. Dışında hastanenin ihtişamına yeterli olmayan bir bahçe bulunuyor, henüz yeşillendirilmeye çalışılıyor. Fakat adım başı araba dolu, insan ufunetini dağıtmak için bahçesinde dolaşamıyor. Galiba hastanede yeterli otopark bulunmuyor. Yani hastanede her şey var gibi, ama hiç bir şey yok gibi. En önemlisi güler yüzlü hizmet yok hastanede, heybeti kadar, çalışanları da ürkütücü. 
 
Ben de bir gidip görmeyi çok arzuluyordum. Bir yakınım iğne olacak yer bulamamış, şehir hastanesinin aciline götürdüm. Bu bahaneyle her bir yerini gördüm, süsünden başka yerlerini beğenmedim. Yüzü güzel, sireti çirkinler gibi. 
 
Amerika’nın Teksas eyaletindeki Houston Hospital, dünyaca ünlü uzman doktorların sağlık hizmeti verdikleri, diğer çalışanlarının güler yüzle herkese ilgi alaka gösterdikleri büyük bir sağlık şehri olarak ünlenmiş ve herkesin arzusunu çekmiş bir merkezdir. 
 
Çok değil seçimlerin arifesinde olduğumuz bu günlerde bizim ile gelen seçilecekler arkalarındaki iktidarın yapmış olduğu bu şehir hastanesinin büyüklüğü ile övünüyorlar. Hastaneyi yakından görenlere de "salt övünmek için yapılmış gibi" dedirtiyorlar. 
 
Evet bizim ilde devlet tarafından eski sümerbank iplik fabrikasını önce kapatıldı, yüzlerce işçi dağıtıldı. Sonra fabrika binası ihaleye verilip yıktırıldı. Daha sonra devlet yöneticileri buraya çok muhteşem bir hastane kondurttular.
 
Hastane yapılırken yapımını üstlenenler diyorlardı ki, "burada hedeflenen amaç, şehrinizin Şehir Hastanesini Houston’un ününü gölgede bırakacak bir sağlık merkezi haline getirmek."
Fikir güzeldi de, uygulama yanlış. İnsanlar değişmedikten sonra sistemler, binalar değişse ne olur? 
 
Marifet iltifata tabidir. Biz yine de hastanenin yapımına emeği geçenleri, açılmasına vesile olanları takdir edelim.
Her şey birden bire değişime uğramıyor elbette, kimsenin elinde sihirli değnek yok. Ama istenirse, arzuya ulaşmak için gayret sarf edilirse, semeresi de olumlu olur. Çabamızın sonu yemeğe doyamayacağımız olgun, tatlı meyve hâline dönüşür. Umuyoruz.
 
Ayfer AYTAÇ - ayferaytac.com-
 
 
Toplam blog
: 622
: 205
Kayıt tarihi
: 08.12.14
 
 

Gazeteci-yazar ..