Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Temmuz '08

 
Kategori
Doğa Sporları
 

Şehir yenilmiş neylersin…

Şehir yenilmiş neylersin…
 

Gün bitti. Eznevit yaylası taraflarında, uzun süre gökyüzünde asılı kalan güneş ani bir inişle uzaklarda bir yerde uykuya çekildi. Veya birilerinin üzerinde yeniden doğdu…

Valikonağı sessiz değil bu gece. Konukları kaç faaliyettir ilk kez üşümeden, çadırın dışında bir arada olmanın keyfini yaşıyor. Serin ama güzel bir akşam. Elimdeki yıldızları sanki tek tek yukarıya atıyorum gibi çoğalıyor yıldızlar. Bir tane, işte bir tane daha. Bir anda binler, sonra milyonlar...

Elimde kahvem ve sigaramla Valikonağı’nın balkonunda oturuyorum. Bu kez şehirde değil dağlarda türküleri söylerken yudumluyorum kahvemi.

Zülfü’nün söylediği “neylersin”e eşlik ediyoruz yıldızların altında ve dağların yüzüne yavaş yavaş vuran ay ışığında. Paul Eluard’ın “karartma” isimli şiirinden dökülmüş Livaneli’nin nağmeleri akıp gidiyor zirvelere doğru…

Karartma...
Kapılar tutulmuş neylersin
Neylersin içerde kalmışız
Yollar kesilmiş
Şehir yenilmiş neylersin
Açlıktır başlamış
Elde silah kalmamış neylersin
Neylersin karanlık bastırmış
Sevişmezsin de neylersin.

Yeni dağdostları var aramızda. Ve biliyoruz ki; her zirvede bir parçalarını bırakacaklar artık. Ve biliyoruz ki; o tadı gerçekten aldılarsa, kopamayacaklar. Üzerine giydikleri elbisede, dağ sevdalarında katkımız olacaksa, olduysa ne mutlu bize...
ilk faaliyette dağlar ile daha çok karşılaşacaklarını hissettik. Dağlar hep dost yuvalarımız oldu bizim. Sığınağımız, tadımız, ihanet beklemediğimiz... Gülümseyişimiz, heyecanımız, özlediğimiz...

Uzaklarda çobanların bağırtıları geliyor. Arada bir de köpek havlamaları. Bir an aklıma Çelikbuyduran’da arkadaşlarımıza saldıran köpekler geliyor. Yok bunlar onlar olamaz, bunlar eğitimli diyor gülümsüyorum…

Saat21:30. Artık sessizlik başlamalı. Artık faaliyet için odaklanıp son hazırlıklar gözden geçirilip uyunmalı. Faaliyet için çıkış saatimiz 03.30. ilk durak tümekip; 14 kişi ile yani, Lahitkaya. Sonra İran ekibi Güzeller tırmanışı yapacak.Kalanlar ise bu dağların arasındaki yurtta bizi beklerken ağır aksak kampa dönecekler…

01/11Ağustos arasında İran’da yapacağımız tırmanışlar için ekiple aylardır uyum tırmanışı yapıyoruz. Herkes bir arada olmasa da ekibin çoğunluğu butırmanışlara katılarak bu son faaliyete kadar geldik. Ve geri sayım artık son günlerinde. İran’a uçuyoruz ve ekip olarak belirlediğimiz bir dizi yurt dışı faaliyetinin ilkini gerçekleştirmenin arifesindeyiz.

Deliksiz uyumuşum. Bu kez tersi olmuş Mahmut horlamamdan uyuyamamış. Saat 03:30. Ekip tam tekmil hazır. Lahitkaya rehberi Mahmut önde biz ardında ip gibi akıyoruz Gürtepe’nin eteklerinden. Boğazdan geçip, vadiye girdiğimizde kayaların üzerinde sekerek yükselmeye devam ediyoruz. Ve gün yavaş yavaş hissettirmeden doğumunu gerçekleştiriyor.

Kılçığı geçip zirveye ilk faaliyetlerini başarı ile tamamlayan arkadaşlarımızı gönderdiğimizde onların coşkusuna mutluluğuna biz de katılıyoruz. Tüm ekip zirvede. Ve zirveden küçücük görünen kampımızı, kaldı buzulunu izliyoruz. Ve tabi güzeller çarşağın da ağır ağır yükselen kamp komşumus iki İskoç ve rehberlerinin çarşak mücadelesini seyrediyoruz. Sanki biraz sonra başımıza gelmeyecekmiş gibi.

Zirve defteri, fotoğraflar derken artık iniş zamanı. Çantalarımızı bıraktığımız sırt girişinde kısa bir mola veriyoruz. Bir şeyler yenip içiliyor. Ve vadiye doğru yolculuğumuz devam ediyor.

Ve Mahmut, başarı ile tamamladığı Lahitkaya rehberliğini, geri dönecek ekibini organize ederek tamamlıyor. Güzeller rehberi ise benim. Vadide, ayrılma noktasında biraz bekliyoruz. Çarşak önümüzde kötü görünüyor.

Molabitti. Gidiyoruz. Kalanlar, daha önce İskoçların çarşak ızdırabını izlediğimiz gibi, bizim ızdırabımızı izlemeye kararlı. Bekliyorlar. Ama biz bir taraftan çarşağa girmeden dağın etegine hafif sol yaparak yaklaşırken türkülerimize başlıyoruz yeniden. Ve zirveler arasında adeta bir konser veriyoruz izleyicilerimize…

Dağın eteğinden yükseliyoruz. Ve fena da gitmiyoruz yani. Derken İskoç bayan tek başına inişe geçmiş gidiyor. Kapıdan dönmüş olmalı… Kapı. Girişi buzlaşmış gibikarla kaplı. Üzerinde yürüme şansı yok. Kramponumuz da yok. Sağ taraftan giriyorum kayaya. Yükseliyorum. Ekibin gelme şansı yok buradan. Ve az sonra anlıyorum ki enim aşağı inme şansım da yok. İlerlemek riskli olacak gibi düşünürken Yusuflar dolaşmaya başlıyor çevremde. Ve onlara inat geçiyorum bir hamlede aradaki kilidi. Ben kayada Yusuflarla cebelleşirken arkadaşlar kar bloğunun yanından giriveriyorlar içeri.

Artık kapıdan içerideyiz. Ve teker teker ilk kaya pasajını geçiyoruz. Sonra ikincisi. Yavaş yavaş yükseliyoruz ama yukarıda iki kişilik ekip var. İskoç ve rehberi.Her an kaya taarruzuna maruz kalabiliriz diye yavaş hareket ediyoruz.

Önce sırt, sonra kayaların yeniden başlangıcı derken yükseliyoruz. Ekip zirve yapmış dönüyor. Mümkün olduğu kadar çabuk iniş yaparlarsa iyi olacağını yoksa yukarıdan üzerlerine kaya düşürme riskimiz olduğunu anımsatıyoruz ve zirveye yürüyoruz. Zirvedeyiz ve ikinci hedefte tamamlanıyor…

Yine aynı seramoni. Fotoğraflar çekiliyor çevre seyredilip botlar ayaktan çıkıyor. Mola biraz uzun olacak gibi. Ama ekipten kimsenin aklına zirveye bir şeyler yazmak gelmiyor. Anlaşılan yeteri kadar doymuşlar…

İniyoruz buradan da. Sırtın üstünde bıraktığımız çantaların yanında kısa bir mola ve yola devam. Taşları akıta akıta iniyoruz. Hareketli zemin bu dik parkurda oldukça riskli. Derken ilk kaya inişine geliyoruz. Malzeme kullanmadan sorunsuz iniyoruz. Sonra ikincisini…

Artık yorgunluktan bitmiş vaziyette tembel türküsü bile tutturamayan, sesi iyice kargalaşan Gürbüz’le ilerliyoruz önde. Ve ihtiyacımız olan soğuk suların hazırlığı için kamptakilerin çadır toplama işinin hızlanması için Gürbüz hızınıartırıyor kampa doğru. Bir an önce balık çiftliğine kapağı atmayı konuşuyoruz, ve tabi buz gibi biraları…

Kampa ulaştığımızda arkadaşların toplandığını ve soğuk suların hazır olduğunu görüyoruz. Bu yorgunluğun üzerine soğuk su içebilmek ne güzel. Hele bir de son kalan suların yumurta bile pişebilecek sıcaklıkta içildiğini düşünürsek…

Çantası hazır olan kampı terk ediyor artık. Biz de mola vermeden toplanıyoruz yorgunluğa rağmen. Ve yürüyoruz gidenlerin ardı sıra… Hedef Belik Ormanında bekleyen traktörümüz.

Sonrasını yazmasam yine anlayacaksınız ama yazayım. Balık çiftliğinde kılçıkları çıkartılmış alabalıklar… nar ekşili bol salata, ve tabi buz gibi bira… Sonrası; sürgüne, şehre geri dönüş…

Aslında bu raporu yazmayacaktım. Sadece iki cümle ile teknik rapor yazmak üzere oturmuştum ki klavyenin başına, olmadı. Yapamadım. Sizi hikayesiz bırakmak istemedim.

Ama teknik raporu yazayım yine hikayeden anlamayanlar için.

Zirveler, rotalarından ve hiçbir teknik malzeme kullanılmadan tamamlanmıştır. Firesiz.

Ekipler ve zirveleri:
Lahitkaya : Cem Ergün, Mahmut Uğur Onalp, Gurbuz Mete, Hayri Aytar, Suna Aytar, Nilgun Magden, Hasan Ileri, Ozgur Konya, Yasemin Kapiyoldas, Sevilcan Donmez, Faik Kayhan, Gokhan Aydın, Murat Istin, Kadir Karakucuk...
Guzeller : Cem Ergun, Mahmut Ugur Onalp, Gurbuz Mete, Hayri Aytar, Suna Aytar, Nilgun Magden, Hasan Ileri, Ozgur Konya

Faaliyetfotoları: http://picasaweb.google.com/erguncem/GZellerLahitkaya20Temmuz2008

Yüzümüz dağlara dönük olsun...

Cem Ergun

http://blog.milliyet.com.tr/cemergun
http://picasaweb.google.com/erguncem

 
Toplam blog
: 47
: 1425
Kayıt tarihi
: 20.09.06
 
 

İstanbul'da yaşıyorum. Kiraz ayının üçüncü günü doğmuşum. Dağlara dost, dağlara sevdalı ve sevdas..