Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ocak '07

 
Kategori
Sağlıklı Yaşam
 

Şeker gibi ölüm!

Şeker gibi ölüm!
 

6 yıllık kıdemli(!) bir diyabetli (şeker hastası) olarak Türkiye'de yaşayan 50 yaşın altında ki genç diyabetlilere tavsiyelerim; (kalbi zayıf olan okurların beta blockları yanlarında olmadan okumamalarını tavsiye ederim!) 

İmkanlarınızı zorlayarak olsa mutlak suretle diyabeti hastalığınızla nasıl yaşamanız gerektiği konuları üzerine kursa gidiniz; yoksa bir şekilde eğitimini alınız. Kitap okuyunuz, internetten araştırınız.
Peki diyabeti ile yaşamasını öğrenmezseniz ne olur? 

1. Ömrünüz zannetiğinizden daha çabuk tükenir. 

2. Sinir sisteminde ve duyularda aksaklık (polinöropati) yani; ayak, bacak, ayak parmaklarınız yanı sıra görme yetinizi (retinopati) kaybedersiniz. 

3. Böbreklerinizi kaybedersiniz. 

4. Felç olursunuz. 

5. Metabolik sendorum: Aşırı kilo, yüksek tansiyon, yağ metabolizmasında bozukluk gibi metabolizma problemleri. 

6. Sık sık enfeksiyonlara yakalanma (Mantar enfeksiyonları, kan çıbanı gibi) 

7. Yaşama standartınız yok olur (yatalak, kör, bedensel engelli...) 

Yeterli mi? 

Bu hastalıkla yaşamayı öğrenmemiş / öğretmemişler / öğretememişlere karşın bu hastalıkla yaşamayı öğrenmiş her diyabetli bilir ki: 

1. Diyabeti hastalığı ikiye ayrılır; birincisi ‘Tip1’ ikincisi ‘Tip2’ olarak adrandırılır. Tip1 vücudun doğuştan insülün üretememesidir. Tip 2 ise insülün üreten o canım sapa sağlam hücrelerin genelde yanlış beslenme sonucunda tahrip edilmesi ile oluşur. Ve de tahrip olmuş hücreler bugünkü teknoloji ile tamir edilmeleri mümkün olmadığını. (Yani bugünkü teknoloji ile diyabeti tedavi edilemiyor. Ancak kontrol altında tutulabiliyor)
2. Diyabetlilerde oluşan kesik veya yaralar sağlıklı bir insana iyileşme süreci çok daha uzun sürdüğünü.
3. Ayakları konusunda hassas olması gerekir çünkü diyebetten dolayı ayaklarında oluşabilecek kesik ve yaraları zamanında hissetmeyebilir. Ayrıca diyabetlilerin bacak ve ayak kısımlarında kan dolaşımı sağlıklı insanlara göre daha yavaş olmasından dolayı ‘Diyabetli Ayağı Sendromu’ oluştuğunu.
4. Her 6 ayda bir bacak damarlarının kontrol ettirmesi gerektiğini.
5. Yine yılda 2 defa göz kontrol ettirmesi gerektiğini.
6. Sadece şekerli besinlerden değil Karbonhidrat* oranı yüksek besin maddelerinden de uzak! durması gerektiğini .
7. Eğer diyabeti ile yaşamayı öğrenirse yaşam kalitesinden pek de ödün vermeden yaşamını devam ettirebileceğini. 

*Karbonhidrat: Unlu mamüller, bakliyatlar ve diğerleri; makarna, ekmek, pasta, çörek, mantı, pirinç, mercimek çeşitleri, kuru fasülye, barbunya patates vs, vb... 

Beslenme konusunda bir örnek: 

Temel olarak benim Almanya’da diyabeti kursunda öğrendiğim 10-12 gr Karbonhidrat= 1BE’dir. (BE=Koyu renkli Ekmek dilimi) 

Türkiye çokça tüketilen besin maddesi olan beyaz ekmek diye adlandırılan somun veya pideden örnek verecek olursak: 

100gr beyaz ekmekte aşağı yukarı 54 gr karbonhidrat vardır. Yani 54 /12 = 4, 5 BE tekamül eder. Yada 45 gr pişmiş makarna 1 BE’ye eşittir. Fakat şunu unutmayınız ki beyaz ekmekteki karbonhidrat çok çabuk kana karıştığı için diyabeti uzmanları tarafında tavsiye edilmez. Beyaz ekmeğin yerine mümkün olduğunca esmer olan buğdaydan yapılmış ekmek tavsiye edilir. 

Örnek olarak benim doktorumun direktifleri doğrultusunda günde en fazla 13 BE hakkım var. 

Benim şahsi tercübelerimden yola çıkarak size tavsiyem beyaz ekmeği hayatınızdan çıkartıp atınız. 

Bir sonraki yazımda daha detaylı olarak nasıl beslenmemiz gerektiğini anlatmaya çalışacağım. 

Daha önce belirttiğim gibi diyabetinin şakası yok. Hatta bu hastalık gayri ciddi vatandaşlardan nefret eder... Bu melun hastalığı ciddiye almanın yolu midenizden geçer. 

Tip 2 Diyabetlinin beslenme kanunları 

1. Diyabeti hastasının aşağıda sıralanan kurallar üzerine pazarlık hakkı yoktur, fakat illâ ki ‘ bana ne bana ne... ben pazarlık edeceğim’ diye ısrar eden vatandaşların vaktinden erkence yeşil örtülü, dört kolllu marifeti ile iniş yaptıkları toprak altında börtü böceğe akşam yemeği niyetine açık büfe olacaklarını unutmamaları lazım. 

2. Yakın, uzak veya köprüden geçiş sırasındaki temasla oluşmuş bilimum akrabaların ya da eşin dostun diye bildiğin bazı işgüzarların ‘Yok yaf bu şeker hastalığı öylem korkulacak bir şey değil, bak bizim bir akrabamız vardu, adamcağız zebah akşam cırtlak otuyla yarım kilo şekeri garışturup öyle aç karnına içeyordu.... ’ diye başlayan akla ziyan kocakarı ya da kocaherif tariflerinden uzak durup doktoruna danışmadan doğal maddeleri kullanmayacaksın.
3. Düşmanlarının a) Şeker ve şekerli mamüller b) Karbonhidratlı mamüller c) Hazır / dondurulmuş yiyecekler olduğunu hiç bir zaman unutmayacaksın. 

4. Genelde gazetelerin Pazar eklerinde haber adı altında yer alan ‘filanca ünlü tatlıcı şeker hastaları için diyabetik tatlılar yaptı’ gibi bir lamber rek(lam) ha(ber) ile kimi diyabetlinin ‘Atttaaa’ gitmesine yardımcı olurlar. Lafın özü ister ünlü bir tatlıcı ailesinin girişimci bir ferdi olsun, isterse ilkokulda getirdiği zayıflar ya da ilkokulu bitirir bitirmez ‘okumasın ama adam!’ olsun mantığı ile bir tatlıcının yanına çırak olarak verilmiş çocuk olsun, fark etmez. Çünkü tatlının kendisini yapanlar genelde kafasına oklava, ayakkabı, terlik yemek suretiyle çıraklıktan kalfalığa daha sonra ‘Tamam oğul askerlüğünü yaptun, artıkım senin bir dökkan açma zamanın gelmiştir’ diye aile fertlerinin gaz vermesiyle ‘Cıvır Tatlı Sarayı’ isimli tatlıcı dükkanını açmasına kadar uzanan zaman dilimi içerisinde gazetede yukarıdaki LAMBER’i okuyan bu çemiş tatlı ustası ‘ulan bu diyabetük datlu işi heçte fena bir işe benzemiyo..’ diye sesli düşünüp hatta bu düşüncesini dahice bulduğundan, diyabetik tatlı işine girmeyi kendisine vazife edinir. Hatta bu edinme ile kalmaz ertesi gün; ‘len çırak git şordan gırtasiyeciden garton, kalem neyim alıver, atrıkım DİYABETÜK datlular yapacağuz....’ gibi bir diyalogla başlayan diyabetik tatlı saçmalığı; sizin o tatlıcıdan içeri girip ‘usta bunlar şimdi bu tatlılar şeker hastaları için uygun mu?’ diye sorunuza karşılık çemiş tatlıcının en esnaf hali ile size zorla bir dilim tatlı ikram etmesinin ardından; 

"dabi canum uygun olmaz olur mu? Hem benim sizin gibü şeker hastası olan bir akrabam vardu o bizim datlulardan zebah akşam yimesine rağmen heç bir şey olmadan 51 yaşına gadder yaşadı; ama yine de verilmiş sadakası varmuş çünküm çekmeden gitti. Allah düşmanımın başına vermesin höööyle gözlerine perde neyim inmişti, sol bacağını kesmüşlerdü, börekleri iflas etmüştü; ama Allah içün şekeri fialn hiçte öyle yöksek değidü... Hemi biz bu datlulara şeker neyim goymuyoz, bunların özel şekeri var hemide biz o özel şekerlerin yani datlandurucularun hakikisini gullanoyoz.." 

diye biten repliklerle o tatlılarda az şekerli ya da şekersiz fakat ‘yuh ulan’ miktarında çokca karbonhidratlı olduğunu düşünmeyerek afiyetle yersiniz. 

İşte bundan dolayı DİYABETİK TATLI saçmalığından uzak duracaksınız. 

5. Koyu renk esmer, siyah, kapkara, black in black gibi tahılların ÖĞÜTÜLMEDEN kırılması sonucu elde edilen kırık tahılların yine asgari bir şekilde kullanılan esmer unla karıştırılarak yapılan ekmekleri yiyeceksin. En son Türkiye’de iken bu tür ekmeklerin olmadığını fakat, ev için ekmek pişirme makinalarının olduğunu gördüm. Yani bu makinalardan bir tane satın almanız sonucu ömrünüzü uzatırsınız. Tekrarlamakta yarar görüyorum BEYAZ UNLA YAPILAN EKMELERDEN UZAK DURUN. 

6. Az ekmek tüketecek, yeşil ile dost olacaksınız. 

7. Margarin, mis kokullu tereyağı, kuyruk yağı gibi intihar araçlarının yerine zeytin yağı, ve omega 3 ihtiva eden yağları kullanacaksın. 

8. Bildiğin sebzeleri yada yeni tanışacağın sebzeleri ya çiğ ya da az pişmiş olarak yiyeceksin. (Mesela ben çiğ kabakla yapılan salataya yada çeşitli çicekler yapılan salatayı severek tüketiyorum) Elbette sebze yemeğinin yemenin ikram etmenin ‘fakirlik, hakaret’ sayıldığı bir kültürden gelen senin için bu sebze yemek işi oldukça zor olacak! Ama, bu böyle. benim bu gerçeği kabul etmem yaklaşık 2 yıl sürdü.. 

Şimdilik aklıma gelenler bunlar, fakat kendi yeme alışkanlığımdan bazı ip uçları vermeden önce şu belirtmeliyim eğer siz 2.Tip bir diyabetliseniz benim gibi şişko ve boğazına düşkünsünüzdür; çünkü öyle olmazsanız (istisnalar hariç) bu hastalığa yakalanmazsınız. 

İşte bundan dolayı size tavsiyem tez zamanda yemek yeme alışkanlığınızı sebze ağlırlıklı olarak değiştirmeniz ve düzenli spor yapmanız. Bunları yapmadığınız sürece kan şekeriniz düzene girmez. 

Düzene girmeyen kan şekeri eğer yoksa yanına yüksek tansiyon, kalp hastalığı gibi kardeşlerde ister. Ve belli bir zaman sonra bu kardeşleri (!) siz şeker hastalığınıza hediye! edersiniz. Sonra bu üç ahbap çavuş el birliği ile hayatınızın içine ederler... 

Gelelim benim ipuçlarına: 

- Alışverişlerinizde aldığınız ambalajlı besinlerin besin değeri tablosuna bakınız. 

-Yiyeceklerin aşağı yukarı karbonhidrat oranlarını ezberleyiniz. 

- İşin tezeğini çıkartmadan ara sıra kuralları yıkıp tek öğünde olsa canınız ne isterse onu yiyiniz. Ve o gün kan şekerinizi ölçmeyiniz. 

- Hergün (düzenli) olmak kaydıyla en az yarım saat hızlı tempolu yürüşler yapınız. (Doktorunuza danıştıktan sonra) 

Şimdilik bunlar aklıma geldi. 

Ve şimdi sırada konu mankeni olarak ben ne yiyip ne içiyorum? sorusunun cevabı var: 

Ben genelde her şeyi yiyorum, beyaz unlu mamüller hariç. 

Her gün belli saatte tek kare çikolata. 

Soğuk kış günlerinde bir kimyager edasıyla ölçüp biçerek (!) gıdım gıdım sebze çorbasının içine kattığım pirinç (esmer), makarna (esmer). 

Çok seyrek olmak üzere alkol ve şekerlemeler..... 

Belki de benim şansım yemeklerimi kendim pişirmem ve işimi evimden yaptığımdan dolayı zamanımın olmasından... 

Sizlere tavsiyem bolca taze sebze tüketiniz (kuru bakliyat değil). Meyveleri sıvı olarak değil katı olarak tüketiniz ve en önemlisi akşam yemeğinden önce mutlaka 1 adet marulu limon, az tuz ya da istediğiniz gibi yiyiniz. 

Bu marul olayı bazılarınızın zannetiğinden önemli. Çünkü; marul yemekten önce midenizde belli bir hacim oluşturarak daha çabuk tokluk hissine ulaşmanızı sağlıyor. 

Bu kadar yeşilliğe rahmen sıkı bir etobur olarak; genelde balık, tavuk ve dana eti ile çok az miktarda yağsız domuz eti tüketiyorum.(müslüman olmadığım için benim için sorun olmuyor) Et yemeklerini yağsız olarak tava ya da ızgarada ama illada yağlı olmasını istiyorsam o zamanda sadece zeytin yağı ile pişiriyorum. 

Mısmıl olunuz. 

Bir sonraki yazımda aklımın yettiğince tedavi yöntemlerini anlatmaya çalışacağım 

Not: Sayın Şekerdaşlarım benim amacım birilerine bilgiçlik taslamak değil, sadece aramızda diyabetli varsa ve bu hastalığın ciddiyeti konusunda bilgilendirilmemişse diye öylesine şey ettim.... 

 
Toplam blog
: 9
: 1223
Kayıt tarihi
: 15.01.07
 
 

70 Adana doğumlu... Eski turizimci.  Kendi çapında ve dünyasında mizah yazarı...  9 yaşındaki kız..