Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Eylül '14

 
Kategori
Çalışma Yaşamı
 

Sektörel bir açıklama

Sektörel bir açıklama
 

Sektör Çalışanları


Malum; Ülkemizde iş kazası sonucu her yıl çok sayıda inşaat işçisi yaşamını yitirmekte veya sakat kalmakta sosyal ve ekonomik olarak önemli sorunlar ve kayıplar gündeme gelmektedir. İnşaat sektörümüzdeki iş kazalarının bir olumsuz özelliği de ölümle sonuçlanan kaza oranının büyüklüğüdür. Türkiye’deki tüm iş kazalarının % 1,6’sı ölümle sonuçlanırken inşaat sektörümüzdeki iş kazalarının % 4,7’si ölümle sonuçlanmaktadır. Öte yandan Türkiye’deki tüm iş kazalarının yaklaşık % 8,7’si inşaat sektöründe meydana gelirken, sürekli iş göremezlikle sonuçlanan iş kazalarının % 22’si, ölümle sonuçlanan iş kazalarının ise % 26’sı inşaat sektöründe meydana gelmektedir. Bir inşaat projesinin uygulanmasında iş güvenliğini sağlamak için öncelikle yapılması gereken hiç şüphesiz konuyla ilgili yasa, tüzük ve yönetmelik maddelerini izlemek ve eksiksiz olarak uygulamaktır. Ülkemizin ve inşaat sektörümüzün çalışma koşullarına dayalı bulguların bu bağlamda katkısı büyük olmaktadır. İnşaat sektörümüzdeki iş kazaları hangi çalışma saatlerinde, haftanın hangi günlerinde, yılın hangi aylarında yoğunlaşmaktadır? Hangi tür ve hangi büyüklükteki şantiyelerde daha çok iş kazasına rastlanmaktadır? Hangi nitelikteki elemanlar, hangi yaş grupları, hangi işlerde çalışanlarlar daha çok iş kazasına uğramaktadır? En çok rastlanan kaza tipleri nelerdir? Bunların alt gruplarının ayrımı nasıldır? Şantiye türlerine, iş kalemlerine göre hangi kaza tipleri ön plana çıkmaktadır? Hangi elemanlar en çok hangi tip kazalara uğramaktadır? Ölümle sonuçlanan kazalar arasında insan düşmesi tipindeki kazalar (%42,9) önemli bir farkla ilk sırada yer almaktadır. Özellikle ölümle sonuçlanmış İnşaat sektöründeki İş kaza nedenleri; İnsan Düşmesi, Malzeme Düşmesi, Malzeme Sıçraması, Kazı Kenarının Göçmesi, Yapı Kısmının Çökmesi, Elektrik Çarpması, Patlayıcı Madde Kazaları, Yapı Makinesi Kazaları, Uzuv Kaptırma, Uzuv Sıkışması, El Aleti İle Ele Vurma, Sivri Uçlu Keskin Ken. Cis. Yara, Şantiye içi Trafik Kazaları, diğer Tip kazalardır. İşveren, işveren vekili, proje yöneticisi, şantiye şefi, saha mühendisi ve benzeri sıfatlarla inşaat uygulamalarında sorumluluk üstlenen meslektaşlarımızın, konunun öneminin bilincinde olması, ilgili yasa, tüzük ve yönetmeliklerde yer alan önlemleri eksiksiz olarak izlemesi ve uygulaması önemlidir. ILO verilerine göre, iş kazalarının % 98'i uygun yöntemlerle önlenebilir, % 2'si önlenemezdir. Bizdeki ise tam tersi bir uygulamadır.

Ancak; Türkiye 2015’te G20 dönem başkanlığına hazırlanırken, Türkiye kapitalizmi küresel ekonomi ile bütünleşirken, “Yeni Türkiye”nin sermayesi kanla canla birikirken, yeni hükümet programında işgücü piyasasının katılıklarını gidereceğini açıklarken, bir alışveriş tapınağının inşaatında, bir zamane Babil’inin 32. katından zemine çakılan bir asansörde 10 işçi kardeşimiz öldü. Torunlar Rezidans katliamı tıpkı Soma gibi iş cinayetlerinin vahametini bir kez daha gözler önüne serdi. İşçiler sadece topluca öldüklerinde haber olabildiler. Hatta kaza sonrası kimi değil çoğu medya bu iş cinayetini görmemezlikten geldi Oysa Soma’dan önce de Soma’dan sonra da işçiler cinayetlerinde ölmeye devam etmekteydi. “Muhteşem” inşaatlardaki toplu ölümlerin bir diğeri Mart 2012’de İstanbul’un Esenyurt ilçesinde bir AVM inşaatında çalışan 11 işçi inşaat alanı yakınında uyudukları naylon çadırda yanarak can vermesiydi.

Yasalar işçinin işyerinde ölümünü “iş kazası” olarak nitelese de bu ölümlere “kaza” demek mümkün değildir. Bunlar düpedüz cinayettir. Çünkü “kaza” bütün önlemlerin alındığı, işçilerin güvenceli, kurallı ve örgütlü çalıştırıldığı, ancak buna rağmen yaşanabilecek istisnai durumlar için kullanılan tanımdır. Türkiye’de öteden beri iş sağlığı ve güvenliği alanında tam anlamıyla bir savaş hali yaşanıyor. Resmi verilere göre 1946-2012 yılları arasında iş kazaları ve meslek hastalığı sonucu 63 bin 230 işçi yaşamını yitirdi. Çalışma sonucu sürekli iş göremez (sakat) hale gelenlerin sayısı ise 157 binden fazladır. Bu sayı bir savaşın, iç savaşın ve doğal felaketin bilançosunu bile geçmektedir. 1946-2012 dönemi boyunca yılda ortalama 1194 işçi iş cinayetlerine kurban gitmiş, diğer yandan bu ortalama düşecek yerde giderek artmış. 2002-2012 döneminde yıllık ortalama işçi ölümü 1222 olarak gerçekleşmiş. İşçi sayısı, fabrika ve gösterişli yapılar, yollar ve köprüler arttıkça ölü işçiler ordusu büyümüştür.

Torunlar patronunun ifadesiyle “sektörel vaka”ya şöyle bir göz atarsak, İnşaat, çalışma koşullarının ağır ve tehlikeli olduğu sektörlerin başında, İhtişamlı devasa binalarda yaşanan artış, bu sektörü işçiler için daha da tehlikeli kılmaktadır. İnşaat sektörünün dönemselliği, işin geçici niteliği bu sektördeki çalışma koşullarını iyice güvencesiz ve eğreti hale getiriyor.

Resmi verilere göre 2003-2012 arasında Türkiye’de iş cinayetleri içinde inşaat sektörünün payı % 30’dur. Son üç yılda (2010-2012) ise bu oran % 33-34 oranına yükselmiş. İnşaat sektörü adeta iş cinayetlerinin lokomotifi durumuna dönüşmüştür. Bu sektörde yaşanan ölümler tek tek olduğu için dikkat çekmiyor. Ancak Esenyurt, Soma ve Torunlar katliamı gibi toplu ölümlerde gündeme geliyor.

Türkiye’de iş kazalarının yüzde 10’u inşaat sektöründe gerçekleşirken, ölümlerin yüzde 30’dan fazlası bu sektörde görülüyor. 2003-2012 arasında iş cinayeti sonucu ölen 12 bin 474 işçinin 3671’i inşaat sektörü işçisiydi. Bu eğilim halen devam ediyor. Resmi veriler iki yıl gecikmeli açıklanıyor. Ancak İSG Meclisi her ay işçi ölümleri istatistiklerini bağımsız bir araştırma olarak yayınlıyor Meclis’in raporlarına göre 2014’ün ilk 8 ayında en az 1270 işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirmiş. Bu işçilerin 186’sı inşaatlarda can vermiş, Torunlar katliamı ile birlikte bu sayısı 200’e yaklaşıyor. Sadece Ağustos ayında 40 inşaat işçisi öldü. 2013 yılında ise iş cinayetlerinde yaşamını yitiren en az 1235 işçinin 294’ü inşaat işçisiydi. “Kaza” sonucu ölümlerde mutlak sayılar özellikle karşılaştırma için yanıltıcı olabilir bunun için kullanılan bir karşılaştırma ölçütü yüz bin işçide ölüm oranıdır. Uluslararası karşılaştırmalar bu ölçüt üzerinden yapılabilir. Bu ölçütü kullanarak bir karşılaştırma yaptığımızda Türkiye’de iş cinayetlerinin vahameti bir kez daha ortaya çıkıyor İnşaat sektöründeki ölümler AB 27 ile karşılaştırıldığında çarpıcı bir sonuç ortaya çıkıyor. Yeni üyelerin de yer aldığı AB 27’de inşaat sektöründe işçi ölümleri yüz binde 4.4 civarında iken bu oran Türkiye’de kayıtlı sektörde 2013 itibarıyla yüz binde 18’e yaklaşıyor. Dolayısıyla “fıtrat” ve “sektörel vaka” olarak ileri sürülen bahanelerin başka ülkelerde aynı sonucu vermediği görülmektedir. Sendikalaşma ve toplu sözleşme kapsamının yüksek olması ve çalışma hayatının etkin bir biçimde denetlenmesi durumunda iş cinayetlerinin ciddi bir biçimde azaltılmasının mümkün olduğunu göstermektedir.

En sendikasızlar, en ölümcül sektör olan inşaatta çalışma koşulları açısından büyük rol oynayan sendikalaşma ne durumda? En ölümcül sektör olan inşaat, en örgütsüz sektördür aynı zamanda. 2014 Temmuz verilerine göre inşaat sektöründe kayıtlı işçi sayısı 1 milyon 656 bin. Sendika üyesi işçi sayısı toplam 42 bin ve sendikalaşma oranı % 2,5. Ancak bu sayısı yanıltıcıdır. Çünkü bu işçilerin ezici çoğunluğu kamu işçisidir. Özel inşaat sektöründe toplu sözleşme kapsamındaki işçi sayısı binin altındadır. Öte yandan sektörde çalışanların kayıtsızlarla birlikte 2 milyona yaklaştığı düşünülecek olursa durumun vahameti bütün çıplaklığı ile ortaya çıkmaktadır. İnşaatta işçi ölümleri yüzde 30’dan fazlası yaşanırken sendikalaşma oranları % 0,1 bile değildir. En tehlikeli sektörlerden birinde sendikalaşma sıfıra yakınsa ölümlerin zirve yapması şaşırtıcı olmamalıdır.

İş cinayetlerinin temel nedeni, iş sağlığı ve güvenliği kurallarının hiçe sayılarak ucuz, kuralsız, kayıt dışı, güvencesiz ve sendikasız işçi çalıştırmaktır. İş cinayetler İSG önlemlerinin alınmaması, bunların ihmal edilmesi ile devletin denetim ve yaptırım eksikliğinden kaynaklanıyor. Ancak bu denetim ve yaptırım eksikliği sadece teknik bir konu değil, siyasal, iktisadi ve sınıfsal boyutları olan bir konudur. Ayrıca, iş cinayetlerinde “Yapı Denetimi eksikliğinin yanında İSG’ne yönelik alınması gereken önlemlerin de bir maliyet konusu olarak görülmesinin payı oldukça büyüktür.”Son zamanlarda; Bilimsel ve teknolojik gelişmeler ve iş sağlığı ve güvenliği mevzuatında yaşanan iyileştirmeler nedeni ile iş kazalarının en aza indirilmesi, gerekirken, ölen işçi sayısında ciddi bir gerileme olması mümkünken daha fazla kar güdüsü, işçi ölümlerini durdurmuyor, tersine artırıyor. Bilmiyorsunuzdur belki söyleyeyim, Ülkemizde İSG Genel Müdürlüğü dahil olmak üzere ilgili bir çok kurum yanında İSG Ulusal konseyimiz bile var.

Temel bir politika tercihi haline gelen esnek, güvencesiz ve örgütsüz çalışma rejimi iş cinayetlerinin temel nedenlerindendir. Esnek ve kuralsız çalışma biçimleri, taşeron sistemi, kayıtsız çalışma ve uzun çalışma süreleri iş cinayetlerini tetikliyor. Ana işverenden iş almak için fiyatları düşüren taşeron şirketler, kâr etmenin yolunu işçilerin yaşamını tehlikeye atmakta buluyor. İnşaata dayalı büyüme, kentsel rantların yağmalanması yoluyla sermaye biriktirme yöntemi işçi ölümlerini de tırmandırıyor. Daha hızlı ve daha ucuza bitirilmek istenen Firavunvari binalar işçilere mezar oluyor. “İşgücü piyasanı katılıklardan arındırılalım, rekabet gücümüz artsın”, “Bu işin fıtratında ölüm var”, “Bunlar olağan işler” ve “sektörel vaka” zihniyeti ile bu cinayetler önlenmez, sermaye kanla canla birikmeye devam eder.

“Ülkemizde her gün ortalama 176 iş kazası olmakta, 3 emekçi yaşamını kaybetmekte ve 5 emekçi iş kazası sonucu iş göremez hale gelmektedir. Bu nedenle ülkemiz iş kazalarında Avrupa ve dünyada ilk sıralarda, ölümlü iş kazalarında ise Avrupa'da birinci, dünyada üçüncü sırada yer almaktadır.”

6331 sayılı İSG Kanunu'nun, iş kazaları sorununun merkezine inen ve ona göre çözümler üreten bir yasa değildir. Söz konusu yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iş cinayetleri ile ölümler artmıştır. İş cinayetlerinin, iş kazalarının önüne geçilebilmesi için iş yerlerinde “önce insan, önce sağlık, önce iş güvenliği” anlayışının yerleştirilmesi gerekir.

İMO İstanbul Şubesi yaptığı açıklamayla İş cinayetlerinin üçte birinden fazlasının inşaat yapım süreçlerinde yaşandığına dikkat çekilen açıklamada, iş güvenliği uzmanlarının maaşlarının müteahhitler tarafından ödendiği sistem mutlaka değişmelidir, denilmiştir.

Bir Bakanın deyimi ile üzerine abanan sektör ekonomik bir lokomotif olarak kullanılmaktadır. Rezidans sahibi ile maden sahibinin birçok ortak özelliklerini saymaya gerek yok keza bu gerçekleri kamuoyundan herkes biliyor. Ayrıca Madencinin de, Rezidansçının da iş güvenliğini sağlayan, denetimleri yapan firma aynı olması da ilginç bir haber değil. Ölümlere yönelik söylemlerde aynı; “şehit, kader, fıtrat, sektörel vaka.”

Amerikalı yazar Hanry David Thoreau diyor ki; “En iyi hükümet insanları en çok kendi başına bırakandır, ideal olan şey hükümetsiz bir ülkenin olmasıdır ancak insanlar daha bu kadar mükemmelleşemediğinden en azından adaleti sağlayan bir hükümetle de yetinilebilir. Bir çoğunluk sadece fiziken güçlü olduğu için hüküm sürer ve herkes onu adil bulmaz; bu nedenle çoğunluk kararına göre hüküm veren bir hükümet adaletli olmaz. Vatandaşlar vicdanlarını satmamalıdır. Devletin yaptığı haksızlıklara karşı koymak vatandaşın görevidir. Sadece seçimlerde oy kullanmayı vatandaşlık görevi sananlar, fazilet yetersizliği içindedir. Ne pahasına olursa olsun adalet aranmalıdır.”

Thoreau'nun tezine göre cesurların silahsız direnişi; korkak, içine kapanık, sürekli zarar göreceği korkusu içinde olan, insanlığa saygı göstermeyen, reformcu ve kahraman-idealist, vatansever yiğit insanları küçük düşüren, modern köleliği pohpohlayarak satılmış zengin bir zümre yaratan, değişiklikten korkan ve bütün toplumsal değerleri çarmıha geren bir devlete saygı duymamak gerekir. Uygar toplumun baskısından uzak bir örnek düzen kurmak için gerekli damarlar insan vücudunda mevcutken, insanoğlu yine içinde barındırdığı korkunçluğu devletleştirdiği taktirde, “sineklerin tanrısını” baştan ve yeni baştan yazmaktan başka bir şey yapmaz.

Bu düzen bir değil milyonlarca çocuğun fikrini çelmiş olsa bile, adalet, ahlak, özgürlük ve insanlık için neye itiraz edilmesi gerekiyorsa itiraz etmeniz dileği ile.

C Sınıfı İSG Uzmanı, Uzman İnşaat Mühendisi

Nizamettin BİBER

(İSG=İş sağlığı ve Güvenliği)

 
Toplam blog
: 887
: 2743
Kayıt tarihi
: 06.06.12
 
 

Yeni dünya düzensizliğinde insan olmaya çalışan ve okuyarak ne kadar cahil olduğunu gören, olayla..