Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Haziran '07

 
Kategori
Mizah
 

Şemail-i Maharet

Şemail-i Maharet
 

Maharet Kocakavak, terzilikten kuaförlüğe, dinden siyasete kadar, duyduğu ve gördüğü herşeyle ilgilenen, davet etmeye ve edilmeye bayılan bir insandır. Çevresinde "gavur" bulamadığı için, terzilik ve kuaförlük sanatını müslümanları kullanarak öğrenmiştir. Böylece, "acemi nalbant gavur eşeğinde öğrenir" felsefesini yıkmıştır.. Zaten nalbantlık, onun ilgi duyduğu meslekler arasında bulunmamaktadır. Bu nedenle, olayın üzerinde uzun uzun durmaya gerek yoktur.

Söyledik ya, Maharet hanım her şeyle ilgilenmektedir. Sabahları erkenden kalkıp televizyonda, va'z veren Çemiş Hoca'yı dinlemekte, öğleden sonraki ev ziyaretlerinde de anlatmaktadır. Onun anlattıklarına kulak asmamak ya da karşı gelmek cesaret ister. Eğer "keşke" demek istemiyorsanız o konuşurken, sükunetinizi muhafaza etmek zorundasınız.

Maharet, bir çok konuda dikkatli davranmasına rağmen bazan, algılamasına yenik düştüğü de olmaktadır. Mesela; kendisini ziyarete gelen birini, o kişi değil de, kafasında tasarladığı insan sandığı zamanlar olmuştur. Gelen, her ne kadar Fatma ise de, bir süreliğine Ayşe'nin yerine geçmek zorundaydı. Daha sonra dikkatini toplayıp konuğunun yüzüne baktığında hatasını anlayacak ve misafirine, üzülerek gerçek kimliğini iade edecekti. İşin özü arasıra,  "sistem error"  olmaktadır ama henüz "off" değildir. Elektrik  vardır ve cihaz çalışmaktadır.

Yaklaşık otuzbeş yıl önce bir gün, kasabaya yeni taşınan komşularını ziyarete gitmiştir. Ev sahibesi çayla beraber, arasına peynir ve sucuk dilimleri konulmuş sıcak ekmekler ikram etmiştir. Aradan bir hayli zaman geçtikten sonra çok hoşuna giden "şeyi" evde yapmaya karar vermiştir. Fakat evde tost aleti yoktur. Çeyrek ekmeği keserek, arasına bir kaç dilim sucuk yerleştirmiştir. Boş bir tepsinin üzerine koyduğu ekmeği, ütü ile tost haline getirmeye çalışmıştır. Ancak istenilen sonucu alamamıştır. Fakat ilk sırada boş bir mide dururken söz konusu malzemeyi, ikinci sıradaki çöpe atmamıştır.

Normal konuşurken bile Maharet hanımın ses seviyesi gürültü sınırındadır. Gece yolculuklarında, bindiği otubüsün ilgilisinden su istediğinde, uyuyanların; şaşkınlıkla gözlerini açıp paniklememesi imkansızdır. Kendi fikirlerinin üzerine fikir, inançlarının üzerine inanç konulmasına hiç tahammülü yoktur. Onun düşündüklerine karşı durabilecek bir babayiğit henüz anasından doğmamıştır, doğarsa da çekeceği vardır. Bana kalırsa doğmamaları veya dünyayı "pass" geçmeleri kendileri için daha hayırlıdır. Asabiyetinin genetik olma ihtimali yüksektir. Çünkü kanbağı olan diğer aile bireylerinde de, cesaretleriyle orantılı bir asabiyet ve kararlılık mevcuttur.

Maharet bazan, kendi siyasi görüşüne uymayan partilerin özel toplantılarına katılmaktadır. Fakat birisi, bilerek ya da bilmeyek bam teline basarsa, işte o zaman nerede olduğunu unutmaktadır. Onları kendi partisini eleştirdiklerine pişman ederek ağızlarının payını vermekte, ancak bir süre sonra da, yaptığına pişman olmakta ve üzülmektedir.

Kendisi A partisini tutmaktadır. Fakat B partisinde de tanıdıkları olduğundan, onların salon toplantılarına da davet edilmektedir. Bir gün yanında oturanlardan biri, A partililer aleyhinde cümleler kurmuştur. Bunu duyan Maharet kendisinin, B partisi etkinliğinde olduğunu unutmuştur. Sinirleri yay gibi gerilmiş, sözleri ise; gerilmiş yaydan çıkan ok gibi fırlayanak her yöne yayılmıştır. Salon, " Sizi gidi ayrık otları! Sizin bastığınız yerde ekin bile bitmez. Partiniz batsın!" naralarıyla çın çın çınlamıştır. Aklı geri gelip sükunet avdet ettiğinde ise yaptığı hatayı farketmiş, yavaştan ve sessizce orayı terketmiştir.

Bir keresinde karşıdan karşıya geçerken yolun tam ortasında arabayla buluşmuş, uzun süre hastanede yatmak zorunda kalmıştır. Fakat bu tür şeyler onun canını fazla sıkmamaktadır. Onu sinir küpü haline getirenler, Çemiş Hoca'ya ve A partisine karşı çıkanlardır. Dinle siyaseti aradan çıkardığınızda çevresine, parayı aradan çıkardığınızda akrabalarına karşı, onun kadar iyi davranan birini bulamazsınız. Haklı olarak maddi sıkıntılar onu da, herkes gibi bunaltmakta ve agresifleştirmektedir.

Kızlarının kocalarında çok para olduğuna inandığından, bu paranın bir kısmının; her daim borçlu olan oğluna trasfer edilmesinin gerekliliğine dair, "pek te adil olmayan" düşünceler taşıdığı zamanlar olmuştur. Son zamanlardaki ilaç ve rehabilitasyon tedavilerinden sonra bu fikrinden şimdilik vazgeçtiği sanılmaktadır. Fikir ayrılığına düştükleri hallerde bile hiddetlenip, laf denizinde boğmadığı tek insan mahallenin imamıdır. Hocaya, temsil ettiği meslekten ötürü saygılı olduğu düşünülmektedir. Çünkü şartelleri attığında, karşıdakinin kim olduğu onu pek ilgilendirmemektedir.

Maharet hanımın, ömrünün büyük kısmını ağ tamiriyle geçiren balıkçı bir kocası vardır. Çok sakin, "kuzu gibi" sıfatını hakeden bir insandır. Şimdiye kadar kimseye zararı dokunduğu, kimsenin köpeğine hoşt, tavuğuna kışt dediği duyulmamıştır. Sabah çıktığı eve, akşam karanlığı çökmeden girmeyi erkeklik sıfatına yakıştıramıyor gibidir. Böylece, Maharet hanım da kendini son derece özgür hissetmekte; istediği zaman televizyon seyretmekte, istediğinde kitap okumakta veya ev gezmelerine gitmektedir. Kendisi hem aşağıdan yukarı, hem soldan sağa doğru genişleyen bir vücuda sahiptir. Bu nedenle iki kişilik karyolaya yattığında eşine, oturma odasındaki kanepe düşmektedir.

Afakanları geldiğinde çevresinde bulunmamak tercih sebebidir. Bir yolunu bulup hemen oracıktan sıvışmak lazımdır. Fakat çevresinde bulunmak ve zılgıtı yemek zorunda olan kızları ne yapacaktır? Onlar, mahallenin sakinleriyle beraber; Maharet hanımın ağzından hışımla çıkıp duvarlara çarpan, sonra da yıldırım hızıyla açık pencereden geçip, sokakta yankılanan höykürmeleri dinlemek zorundadırlar. Çünkü ne de olsa anneleridir. Zaten mahalle de bu rutin çığlıklara alışıktır. Tek kusurlu yanı, ilk kez o sokaktan geçenlerin, içeride bir aile faciası yaşandığını zannetmeleri ve "camdan atlayacak biri olacağı" beklentisine girmeleridir. Hatta çevrede, tente arayanların olduğu bile rivayet edilmiştir.

Üstte izah edildiği gibi, genelde ekonomik sıkıntıların, özelde oğlanın bitmeyen borçlarının meydana getirdiği stres birikimi; sık sık, 7.9 şiddetinde ailesel sarsıntılara sebep olmaya başlamıştır. Artık sürekli tekrarlayan bu sarsıntılar, kafa dinlemek için gidilen tatillerden bile, bunalım ve gerilim yüklenerek dönülmesine sebep olmaktadır. Aile fertleri, annelerinin iyice kafayı yeme yoluna girdiğine inanmışlar ve aklını tüketmeden, tedbir alınması gerektğine karar vermişlerdir. Yakın zamanda, benim için de böyle bir karara varılsa galiba iyi olacaktır!

Doktora gidip durumu anlatmışlardır. Doktor bir kısım sakinleştirici ilaçlar vermiştir... Şimdi artık o, evinin bir köşesinde, sinirleri alınmış çok iri bir biftek gibi oturmaktadır. Gene sabahleyin erkenden kalkarak Çemiş Hoca'yı dinlemekte ve ondan duyduklarını, evine gelip gidenlere anlatmaktadır. Fakat her nedense, " Çemiş Hoca da kimmiş? Müslümanlığı ondan iyi bilen yok mu?" diyenlere hiç kızmamaktadır. Hatta A partisini, şiddetle eleştirenlere bile... (1)

(1)-Şahmaran Hacamat (Portreler 1)Bölüm: 1, Başlık: 0, Alt başlık: 00

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..