Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Temmuz '15

 
Kategori
Öykü
 

Şemsi Tebrizi-4 / Vuslatın eşiğinde

Şemsi Tebrizi-4 / Vuslatın eşiğinde
 

Tebrizli Şems Konya’ya ulaşmaya can atıyordu. Yollar tükenmek bilmiyordu sanki. Konya Ovası uzadıkça uzuyor gibiydi. Şam’dan yola çıkalı yıllar geçmiş gibi geliyordu.. Nihayet aradığını bulmuştu. Artık gerçek bir mürşide gidiyordu. Yollar onu Mevlâna’ya bağlıyordu. Yüreğinde gizli bir duygu, tarifsiz bir heyecan attığı her adımda biraz daha büyüyor, biraz daha coşuyordu. Şimdilerde suskun bir aşk yanardağını uyandırmaya gittiğini biliyordu. Vuslatın eşiğindeydi artık.

Bugün de akşama kadar hiç durmadan yürümüştü. Güneş Konya Ovası’nda kaybolurken küçük bir kasabaya giriyordu. Akşam ezanına az bir zaman kalmıştı. Kasabanın orta yerindeki camiye geldi. Derin bir yorgunluk içinde bütün vücudu sızlıyordu. Şadırvana abdest almak için oturunca biraz kendine gelir gibi oldu. Oturduğu yerden kasabanın her tarafı gözüküyordu. Bir an bu akşam ne yapacağını düşündü. İlk iş olarak geceyi geçirmek üzere bir han odası arayacaktı. Bu gece iyi dinlenmeliydi. Konya’ya bir günlük yolu kalmıştı. Yarın akşama kadar Mevlâna’nın şehrinde olmalıydı.

Bu gece herkes bu küçük Anadolu kasabasına taşınmıştı galiba?  Bütün hanlarda yer yoktu, misafirhaneler doluydu. Tebrizli Şems her gittiği yerden “Kalacak yer yok” cevabını almıştı. Yer sorduğu son handan da “hayır” cevabı verilince üzgün üzgün yatsı namazı için camiye doğru yürüdü. Namazda içine tuhaf bir gariplik çöktü. Kendini yabancı diyarlarda yapayalnız hissetti ve o anda da Rabbini hatırladı. Birden yüreğine dolan o tariflere sığmaz sevgi seli vücudunun her zerresine yayılmaya başladı. Gözleri yaş çanağına dönmüştü. Şemsi Tebrizi derin bir cezbe denizinde kaybolmak üzereyken namazda olduğunu hatırlayıp kendini topladı. Sakallarına kadar inen gözyaşlarını kimse görsün istemiyordu. Cemaatle birlikte secdeye kapandığında gözlerini halılara sürdü sürdü..

Namazdan sonra herkes dışarı çıkıncaya kadar duasını sürdürdü. Sonra yavaşça ayağa kalkıp caminin kuytu bir köşeye doğru yürüdü. Sonra da cübbesini çıkarıp başına yastık yaptı ve usulca kıvrılıp halıların üzerine uzandı. Sert bir zeminde de olsa yatmak nefsin hoşuna gidiyordu. Biraz öncesine kadar vücudunun her tarafına yayılan sızıların hafiflediğini hissetti. Günlerdir hasretini çektiği deliksiz bir uykuya varmak üzereydi.

Fakat her şey camide görevli hademenin gelişiyle değişecekti. Yatmaya gitmeden önce kapıları kilitlemeye gelen hademe içeride birinin yattığını görünce irkildi. Bir anlık bir tereddütten sonra içeri girdi. Şemsi Tebrizi’nin başucuna kadar gelip kuvvetle omuzlarından sarstı:

- Hey, kalk! Burada yatamazsın..diye seslendi.Şems yarı uykulu silkinip doğruldu:

- Ne var, ne oluyor?

- Sana burada yatamazsın dedim, diye üsteledi hademe. Şemsi Tebrizi hademenin nasıl biri olduğunu anlamıştı.Bu yüzden de alttan alıp yalvarır gibi konuştu:

-Benim kimseye bir zararım dokunmaz kardeş. Garibim, uzak yerden geliyorum. Kalacak yer de bulamadım. Bırak geceyi burada geçireyim.Sabah namazından sonra hemen giderim.

Hademe iyice sinirlenmişti. Ağzından tükürükler saça saça:

- Bana bak, beni uğraştırma baba. Sana kalk git dedim. Hem senin buradan bir iki halı yürütmeyeceğini nereden bileyim? Alnında yazmıyor ya..

Diye gürledi. Şems birden öylesine şaşırdı ki. Her şey aklına gelirdi de hırsızlıkla suçlanacağını asla düşünemezdi.

- Bunu nasıl söylersin?

Dedi adama. Hademe iyice çileden çıkıverdi birden. Şems’in yakasına sarıldı.

- Canımın istediğini söylerim ben. Yaka paça dışarı atmadan seni, bas git buradan. Yoksa karışmam.

Şemsi Tebrizi bir tuhaf oldu birden. Kalbi, o Allah aşkıyla dolu nur yatağı fena halde incinmişti. Yatsı namazını kılarken yüreğine dolan o duygu yine coşmaya, vücudunun her zerresine yayılmaya başladı. Bu sırada iyice azıtan hedemeye döndü ve insanı her ürperten bir sesle:

- İnşallah dilin şişer,

diye beddua etti. Sonra cübbesini toplayıp ayağa kalktı ve hızlı hızlı yürüyerek kapıdan çıktı. Hademe hâlâ hırsını alamamıştı. Eline bir şey geçerse arkasından fırlatacaktı. Ağzında hakaretin bini bir paraydı. Birden boğazına birşey tıkanır gibi oldu. Adeta boğuluyordu. İki eliyle boğazını tutarken sesi de iyice boğuklaşmıştı. Dizleri üzerine çöktü ve hırıltılı bir sesle:

- İmdat,boğuluyorum, yetişin!

Diye bağırmaya başladı. Sesine imam efendi yetişti. Korku dolu bir sesle:

- Aman yarabbim! Ne oldu sana?

Diye sordu.Hademe hırıltılar içinde konuşmaya çalıştı:

- Çabuk koş, arkasından yetiş. Beni böyle onun bedduası yaptı. Koş, benim için af dile ondan.

İmam efendi her şeyi anlamıştı. Yerde çırpınmakta olan hademeyi bırakıp dışarı koştu. Caminin bahçe kapısından bir karaltı çıkıyordu.. Koşup ellerine sarıldı, yalvarmaya başladı:

- Efendim ne olur, Bağışlayın onu. Cahildir,  ne yaptığını bilemedi.

Şemsi Tebrizi imam efendiye bir hoş baktı. Mehtapsız gecenin karanlığında mahzun yüzü parlıyor gibiydi.

- Onun için bir şey yapamam artık. Ancak imanla gitmesi için dua ederim.

Sonra hiçbirşey demeden yürüdü. İmam efendi olduğu yerde kalakalmıştı.Hayatında ilk kez gördüğü gerçek bir Allah dostunun ardından baktı baktı..

 
Toplam blog
: 343
: 446
Kayıt tarihi
: 19.02.11
 
 

Marmara Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi mezunuyum. Teknoloji Yönetimi dalında mast..