Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Şubat '09

 
Kategori
Anne-Babalar
 

Seni seviyorum

Seni seviyorum
 

Ellerinin ellerimden kayıp gidişini hatırladım yıllar sonra, bir film izlerken an be an geldi gözlerimin önüne. On dakika öncesine kadar ne çok plan yapıyorduk oysa. Kordona gidip çay içecektik Ömerağa`da sonra Kıbrıs Şehitleri`nde yürüyecektik boydan boya. Kuzenin nikah töreni ve ardından verilecek yemek için bana bir de kıyafet aldıktan sonra vapurda çay -sigara keyfi yapıp evimize gidecektik. Havanın çok sıcak olmasından başka hiçbir engel yoktu önümüzde. Hatta hafta sonu Nazım`ı anlatan bir oyuna gitmeye bile karar vermiştik. Topu topu 3 günlük planlardı bunlar. Öyle yıllara yayılmış, belirsizliği olan şeyler değildi.

Sen birdenbire vazgeçtin herşeyden hiçbirşey söylemeden hemde. O büyük kapıdan içeri girdik yürüyorduk konuşa konuşa birden "midem" dedin yürümekte zorlanmaya başladın. Etrafta bir allahın kulu yoktu o upuzun, geniş, karanlık mı aydınlık mı hala düşündüğümde bilemediğim koridoru geçip de kalabalığa karıştığımızda su içmek istedin. Etraf çok kalabalıktı ve insanlar bizim etrafımızda toplanmaya başlamışlardı bile. Hiç tanımadığım birisi su uzattı sana suyu kim içirdi hatırlamıyorum. E iki dakika önce hiçbirşeyin yoktu birden bire ne oldu sana böyle oysa sadece bir kulak burun boğaz uzmanına görünüp çıkacaktık nerden çıktı şimdi bu kasılmalar fenalaşmalar demek geldi içimden diyemedim. Koskoca Ege Üniversitesi Tıp fakültesinin göbeğinde ne bir doktor, ne bir hasta bakıcı, ne de hemşire vardı. Geçen hangi doktora yapıştıysam "acile götürün" diyordu. Acil bizim girdiğmiz kapıya göre cehennemin dibindeydi. Sonunda bir doktoru "benim için gelmiştik fenalaştı" birden diyerek kandırdım. Ellerini sıkı sıkı tutmamı söyleyip sedye aramaya gitti.

Ellerini sıkı sıkıya tutuyordum hem de çocukluğumdan bu yana hiç tutmadığım gibi. Ömür boyu öyle kalabilrdim, hem niye büyüdüm diye artık elini tutmayı bırakmıştım ki ben? Büyümek demek uzaklaşmak mı demekti? Sıkı sıkı tuttum ellerini, gözlerin gözlerimdeydi, hiçbirşey söyleyemiyor sadece bakıyordun belli ki yanıyordu canın. Birden irkilmeye, titremeye başladın ellerinden ellerime bir sıcaklık geçti ayak parmaklarımdan aktı gitti, sanki birisi vücuduma düşük voltajda elektrik vermişti ve sen ellerimi bıraktın o anda.

Tek başıma kalmıştım herşey geçtikten sonra sedyenin bulunuşu ve seni acile götürürlerken. Bunu kardeşime nasıl söyleyecektim ne yapacaktık şimdi biz. Daha çok erken değil miydi hem senin için hem bizim için.

Ellerini ellerimde bıraktın gittin, yüreğimde elinin izi, gözlerinin değişi kaldı. Ellerini özlüyorum, sabah uyandığımda ilk sana seslenmeyi özlüyorum sebepli sebepsiz. Nasıl da her sabah seslendiğimde gelirdin odamın kapısına saati söylerdin, kahve yaptım gel derdin ve ben bilirmiş gibi hep kahve yaptığını hep o anda uyanırdım. Artık keyifsiz biliyor musun seninleyken içilen türk kahveleri. Ben sana verdiğim hiçbir sözü tutamadım sen nefes alırken. Hep üzdüm seni sanırım, sen bunu belli etmesen de. Ne çok istiyordun benim evlenmemi, yerimin yurdumun belli olmasını ama ben çok küçük yaşlarımda vermiştim kararımı evlenmeyecektim, bu sultanlığı bırakmaya niyetim yoktu, inadım inattı. Senin yaptığın gibi bir erkeğin hayatımı zindan etmesine izin vermeyecektim. Şimdi şöyle bir düşününce keşke diyorum bazen keşke sana senin istediklerini verebilseydim, o zaman şimdi yaşadığım pişmanlığı yaşamazdım. Bildiğin gibi pişmanlıklarımı hep yapmadıklarımdan dolayı yaşamaktan korkarım ben. Keşke yapsaydım demektense yapıp da başıma gelecekleri kendim istedim kendim yaptık diye karşılayıp kabullenmek oldu hep tarzım. Keşke bir sefer de seni mutlu edebilmek adına bir pişmanlık yaşasaymışım. Artık senin istediğin gibi biri oldum sanırım. Rahat ve huzurlu ol bulunduğun yerde
Seni seviyorum annem

 
Toplam blog
: 12
: 538
Kayıt tarihi
: 03.02.09
 
 

1974 İzmir doğumluyum, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi mezunuyum. Çalışmıyorum. Bekarım çok s..