Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Nisan '11

 
Kategori
Kitap
 

Serenad'ın İlk Notaları

Serenad'ın İlk Notaları
 

Bitmesini istemeyeceğiniz bir serenad...


Kitabı bitirdikten sonra yazmayı düşünüyordum ama bilgisayarın; çocuklar ve gençler üzerindeki olumsuz etkilerinden de, söz etmek istediğim için kitabın kahramanının yaşadıklarından yola çıkarak, bu konuyu da, aynı anda bir yazının içinde toplamak istedim.

Zülfü Livanelli'nin şarkıları mı romanları mı ,daha fazla etkili ve mesaj yüklü acaba, diye düşündüğümde, kapsam olarak daha geniş olduğu için romanlarında karar kılıyorum.Fakat her ikisinin de, çeşitli ülkelerin insanları tarafından büyük bir ilgiyle okunuyor ve dinleniyor olması, ödüllere lâyık görülmesi , sanatçının gerçek anlamda "sanatçı" olduğunun kanıtı sanırım.

Serenad, bir aşk öyküsünü anlatırken; yaşandığı dönemin tarihsel olaylarını ele alması ,ülkemizin ve İstanbul'un savaş yıllarındaki sosyal yaşantısına, siyasi olaylara ışık tutmasıyla da, ilgi çekecek bir roman. Akıcılığı sayesinde yolda, durakta, kalabalıklarda da okunabilecek nitelikte. Ben henüz yetmişinci sayfadayım... Okuma özürlü olduğum için kendime kızarım hep ama yapabileceğim bir şey yok , bir ayda bitirirsem yine iyi...

Kitabın kahramanı Maya, üniversitede halkla ilişkilerde görevli bir bayan. Ben burada kitaptan, bu kadar söz etmekle yetineceğim. Başka bir yazımda, kitapla ilgili çıkarımlarımı aktarmak isterim...Maya eşinden boşanmış,yetişme çağındaki oğlu ile yaşıyor. Maya, oğlunun uyumak ve tuvalet , banyo gibi zaruri gereksinimleri dışında, adeta bilgisayara yapışık olarak yaşadığından söz ediyor romandaki satırlarda...İşten geldiğinde, oğluna sorduğu sorulara, çocuk bilgisayardan başını kaldırmadan bir iki kelime ile cevap veriyor. Yemeğini yerken bile, bilgisayarla birlikte oğlan...Birgün, eve geldiğinde onu uyuyor bilgisayarı da, açık görünce kapatmak için tuşa bastığında, aydınlanan ekranda büyük harflerle "yaşamak istemiyorum" cümlesini okuyor ve bu cümleler den alt alta yüzlerce yazıldığını görüyor... Ne kadar çok rastlanılan bir manzara bu günümüzde. Ayrılan eşlerin arada kalan, ya anne ya baba özlemi çeken çocukları, bütün gün evde olmayan annenin hamburger, kebab gibi hazır yiyecekleri alıp eve getirmesi , sıcak bir yuvadan çok yaşamı bir şekilde geçiştirmek için barınılan,öylesi bir çatı görevi gören bir ev...Eşlerin ayrı olmayıp da hemen her gün kavganın eksik olmadığı evler, çocukların dünyalarına girmeyi başaramayan hatta bunun öneminden habersiz olan anne-babalar...Bu havayı soluyan, arkadaşlarının ve çevrenin,düzenin etkisinden kurtulmasının olanaksız olduğu; çocuk veya genç ne yapsın...Bilgisayar denilen akıllara zarar, evlerimizin baş tacı, modern "sihirli lâmba" ya sarılmaktan, onu hayatının "vazgeçilmezi" yapmaktan başka yapabileceği, birşey yok ne yazıkki... Yaşamak istemediğini söyleyen veya bunu dile getirmese bile bu duyguyu içinde bir yerlerde hisseden küçücük beyinler,ruhlar...

Hasta olduğumuzda içtiğimiz ilaçların aslında dozu hafifletilmiş birer zehir olduğunu söylemişti ekranda izlediğim bir doktor.İlaçlar gibi, modern dünyada kullandığımız bütün elektronik aletler,deterjanlar,naylon araç-gereçler,hatta santralların hepsi de bizler için yaşamı kolaylaştıran, onlarsız bir yaşamı ancak dağ başında sürdürmemizin mümkün olabileceği unsurlar. Onlarsız yapamıyoruz, aynı vefasız bir sevgili gibiler. Onlar sayesinde yaşamı sürdürüyoruz ama yavaş yavaş bizi öldürüyor ya da hasta edip süründürüyorlar...

Çözüm bence bilinçli olmaktan geçiyor. Tıpkı ilaç gibi , zamanını ,miktarını iyi ayarlamak ve amacına uygun kullanmak...Bilgisayar; eğitimden, adalete, sağlıktan, eğlenceye her alanda bize yardımcı olan "Alââddin'in sihirli lâmbası". Bize bilgi vermek, yaşamımızı kolaylaştırmak, yakınlarımızla, tanıdığımız tanımadığımız kimselerle birikimlerimizi, deneyimlerimizi,duygularımızı paylaşmak ve hatta eğlenmek, kafamızı dinlendirmek adına son derece gerekli bir sihirli lâmba. Sorun; onun büyüsüne kapılıp onu canlı bir meta yerine koymak onsuz yaşayamayacak kadar ona "bağımlı" olmak...

Zaman zaman, bizi yetiştiren anne-babalarımızı eleştiririz, gerekli ilgiyi göremediğimizden yakınırız.Bizim dönemimizde eğitimli anneler çok azdı,benim annem gibi pek çoğu ilkokul mezunu idiler. Bir dolu hataları vardı doğal olarak. Şimdi düşünüyorum da, bir akşam sofrasının etrafında ailece birlikte oturmak, oturabilmek bile ne büyük bir nimetmiş...Sözlerin olmadığı anlarda bile ,gözlerle iletişim sağlanabildiği, saygının, sevginin , herkesin sınırını bildiği gerçek "aile" ortamıydı ,yaşanılanlar...Çocuk eğitiminin önemini bilen bilinçli aileler yok mu günümüzde elbette var.Her akşam televizyonu belli saatlerde kapatıp, kitap okuyan, konuşan bireylerin olduğu, bilgisayarını gerektiği gibi kullanması için çocuğunu yönlendiren, kontrolünü ona hissettirmeden yapan anne-babalar yok mu ...Şükür ki, hiç de az değil...Aile eğitimi çok önemli ama çocuğunuzu kavanoza koyup yetiştiremezsiniz ki, okulda,sokakta gözünüz gibi baktığınız yavrunuzu, her alanda etkileyebilecek, kıskacı altına alabilecek birçok tehlikeyi de göz ardı etmemek gerekiyor...

Kendileri, bilgisayardaki sanal dostlukların sınırını aşan, evdeki sorumluluklarını yerine getiremeyecek kadar "bağımlı"duruma düşen anneler-babalar duyuyorum., Çocukları ile birlikte , kucaklarına birer laptop oturtup , traji-komik bir sahne sergileyen bu insanlar,uzakları yakın ederken, yakınlarının,çocuklarının; kendilerinden ne kadar uzakta olduklarını , birgün onlara hiç ulaşamıyacaklarını düşünemiyorlar mı acaba?

 
Toplam blog
: 307
: 1382
Kayıt tarihi
: 08.08.07
 
 

Emekli Türkçe öğretmeniyim.Şimdi Marmara Üniversitesi bünyesinde bulunan, Atatürk Eğitim Enstitüsü ..