Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Mart '08

 
Kategori
Haber
 

Şeriat’a adımlar sıklaşıyor…

Şeriat’a adımlar sıklaşıyor…
 

<ı>“ULEMA” Konuştu…<ı> “Af”ın şartı da belirlendi…

<ı>

Danıştay 8. dairesi, bir velinin <ı>“Zorunlu din dersi” konusu üzerinde açtığı dava üzerine karar verdi. Kararın <ı>“Karar cümleleri” şöyle…

<ı>"İlk ve ortaöğretimde verilen öğretimin adının din kültürü ve ahlak bilgisi olmasına rağmen, içerik olarak din kültürü ve ahlak bilgisi öğretimi kabul edilemeyeceği açık olduğundan ve din eğitiminin de ancak kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlı olması karşısında, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin bu içeriği ile zorunlu tutulmasında hukuka uyarlık bulunmamaktadır."

<ı>

Bunun üzerine, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali BARDAKOĞLU, fikrini söyledi. O da aynen şöyle…

<ı>"Yargının da neyin din olduğu, neyin din olmadığı hakkında karar vermesinin hangi bilimsel veriye dayandığı, hangi üniversite görüşüne, hangi rapora dayandığı konusunda ciddi kuşkularım var. Türkiye'de bir din eğitimi nasıl verilir, öğretimi nasıl yapılır, hangi bilgi İslam dininin orta bilgisidir, hangi bilgi İslam dininin içinde kalan bir mezhebin, grubun bilgisidir, bu konuda herhalde en yetkili kurum Diyanet İşleri Başkanlığı olmalıdır. Neyin İslam dininin ortak bilgisidir, neyin de İslam dininin tarihi ve mezhebi bilgisidir bunu en iyi bilen Diyanet İşleri Başkanlığı olmalıdır. Ben, bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığından görüş alındığını bilmiyorum. İlahiyat fakülteleri ülkemizin bağımsız bilim yuvalarıdır. Onlardan da bu konuda bir görüş alındığını zannetmiyorum.

<ı>

<ı>Gönül isterdi ki, AİHM bağlamında söylüyorum; Türkiye zaten aynı yanlışlığı katlayarak devam ettiren gölgesidir, yargıçlar kişisel kanaatlerine, ön yargılarına, kişisel tercihlerine göre değil, konuyu bilim zemininde ve o dinin bilgi metodolojisine göre inceleyip karar versin. AİHM, adeta bir ilahiyat uzmanı gibi, ama bilgisizce bu konularda çok rahat karar vermekle kendini yükümlü ve yetkili görmektedir. Bana göre burada ciddi bir yanlışlık var."

<ı>

AHİM’in ve diğer bazı mahkemelerin (Anayasa Mahkemesi dâhil) <ı>“Türban” konusunda verdiği kararlar üzerine Başbakan Ne demişti?

<ı>

<ı>"Türban konusunda mahkemenin söz söyleme hakkı yoktur. Söz söyleme hakkı din ulemasınındır. Açarsın o dinin mensubuna, Musevi ise o dinin mensubuna, Hıristiyan’sa o dinin mensubuna sorarsın, bunun dinde gerçekten emredici bir hükmü var mı? Varsa saygı duymak zorundasınız."

Ve işte işaret ettiği <ı>“Ulemadan” birisi konuştur. Sanırsınız ki Şeyhülislam…

Türkiye’de okullarda verilen veya verilmeye çalışılan ve adına <ı>“Din Bilgisi ve ahlak dersi” denilen ders saatinde verilen bilgiler Hanefi mezhebi esas alınarak, Maliki, Hanbelî ve Şafi mezhepleri ile aralarındaki <ı>“İnce ayrım” farkı anlatılır. Diğer dinler ver mezhepler ise adeta geçiştirilir.

Danıştay 8. dairesinin kararını iyi okursak, din dersinin <ı>“Zorunlu” olmaması gerektiği görüşü, bu derisin içeriği ile ilgilidir. Yani, hiçbir kişi veya kurum, reşit olmayan bir çocuğa, velisinin istemediği doğrultuda din eğitimi veremez.

Sayın <ı>“Ulema” artık iktidara göre yönünü tespit etmiştir… İktidarın ise gittiği yol, bu sözle daha biraz daha belirgin hale gelmeye başlamıştır.

Bakın bu söz de Sayın Başbakan’a ait… Yine Uşak’ta bir vatandaşın <ı>“Af yok mu” diye seslenişine karşılık söylenmiştir.

<ı>"Katili affetme yetkisi maktulün vârislerine aittir."

<ı>

Artık birçoğumuz biliyoruz da, belki bilmeyenlerimiz vardır diye tekrarında fayda görüyorum <ı>“Katili affetme yetkisini öldürülenin ailesinde” olduğu hükmü, sadece <ı>“Şeriat” hükümlerinde vardır. Aile ister <ı>“Cana can” talep eder, isterse <ı>“Kan bedeli” alarak canını bağışlar.

<ı>

Nasıl?...

İçimize sindirerek gidiyoruz değil mi?

<ı>“Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden”

<ı>

Sonra!... Dönüp de <ı>“N’oldu arkadaş, nereye getirdin bizi” diye ses verdiğinizde, bu kez bir şarkı mırıldanmaya başlayacak…

<ı>“Beraber yürüdük biz bu yollarda.”

Yani… Suçun, kabahatin <ı>“Kürkünü” de bize giydirecekler.

Millet olarak biz de zaten her geçen gün <ı>“Kürkü” hak etmek için elimizden geleni yapmıyor muyuz?

Yapıyoruz, hiç kuşkunuz olmasın ki yapıyoruz. Adım adım <ı>“Gitmeye zorlandığımız” hedefe, farkında olmadan kendi ayaklarımızla tıpış tıpış gidiyoruz.

Farkına bile varamayanlar…

Gönüllü gidenlere…

Yolunuz ve şansınız açık olsun…

<ı>09 MART 2008

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..